Prof. Baskın Oran Kronos'a konuştu: Türkiye’de son umut AYM. O da giderse, ört ki ölem. Aslında Rejim, biraz beklese, Erdoğan bir tane üye daha atasa çoğunluğu ele geçirecek. Ama rasyoneli yitirdi, panikledi, fazla ileri gidiyor ve bunun farkında değil.
Akademisyen Prof. Baskın Oran ile Türkiye’nın dış politikadaki çizgisini ve amaçlarını Kronos için konuştuk. Prof. Oran AKP’nin “saldırgan dış politikasının” ülkeyi Batı’dan koparmanın yanı sıra, hükümetin ömrünü uzatmak amaçlı olduğunu söylerken, Türkiye’nin bu kadar cephede savaşacak gücü olmadığının altını çiziyor.
Türkiye’nin iç politikaya hizmet eden bir dış politikası olduğunu görüyoruz, bu daha ne kadar böyle devam edebilir. Nereye gidiyor Türkiye?
İç ile dış politika arasında daima sıkı ilişki vardır. Fakat Tayyip Erdoğan rejiminde dış politika sırf içte iktidarı muhafaza etmek için kullanılıyor. Şöyle ki, yaklaşık 90 yıllık milliyetçi Kemalist yönetim insanları belli ölçüde laikleştirdiği için, mukaddesatçılık insanları harekete geçirmeye yetmiyor, milliyetçiliği devreye sokmak gerekiyor; zaten Bahçeli’nin fonksiyonu da o.
Bunu, sansürle ve tutuklamalarla susturduğu ülkede iki türlü yapıyor: Dışarıya saldırıp “gaza” zihniyetini canlandırarak, ve şurada burada doğal gaz rezervi buldum diyerek.
CHP KEMALİZMDEN KURTULMADIĞINDAN ASKER GÖNDERMEYE EVET DİYOR
Bu durumda AKP ve MHP sürekli olarak insanların milliyetçiliğini tahrik etmek için dışarıya taşmak zorunda. İçeride Kürtlere “PKK” ve ağzını açın her muhalife “FETÖ” diyerek vurmak yetmiyor çünkü.
Suriye’ye, Irak’a, Libya’ya, D. Karabağ’a asker yolluyor. Yunanistan’la (yani AB’yle) boğuşuyor. Rusya devamlı sinyal yolluyor, anlamazdan geliyor. CHP de bi türlü 1930’lar Kemalizmi’nden kurtulamadığı için dışarıya asker göndermeye oy veriyor.
Bu, sürdürülebilir bir politika değil. Bunun sonucu, Türkiye’nin haydut devlet (rogue state) kategorisine sokulmasından ibaret.
SALDIRGAN POLİTİKANIN AMACI ÜLKEYİ BATIDAN KOPARMAK
Bu politikanın bir mantığı var mı?
Aslında evet, Erdoğan’ın bu inanılmaz saldırgan politikasının bir mantığı var, Türkiye’yi mümkün olduğu kadar Batı dünyasından koparmak. Çünkü böyle otokratik bir yönetimin Batı dünyasıyla bağdaşması mümkün değil; ancak otokratik yönetimlerle bağdaşabilir. Fakat o bile olmuyor çünkü S. Arabistan, BAE, Irak, Suriye, Rusya, Mısır gibi otokratik yönetimler büyük şiddetle karşı çıkıyorlar bu rejime. Türkiye kurulduğundan beri hiç bu duruma düşmemişti. İsrail ile Arap yönetimlerinin birlikte düşman oldukları bir Türkiye hiç olmamıştı.
Bu, bütün olayı özetliyor. Sırf iktidarda kalabilmek için yapılıyor bu.
Son günlerde AB ve ABD’nin Türkiye’ye karşı daha sertleştiğini, yazılı “ihtarlarda” bulunduğunu görüyoruz. Türkiye bu mesajı almıyor mu?
Söylediğim gibi, Erdoğan’ın amacı Türkiye’yi Batı dünyasından uzaklaştırmak. Otokratik iktidarının böyle bir dünyada yeri yok çünkü.
AKP ve MHP bütün bu mesajları alıyor ama aldırmıyor. Sadece şiddet kullanmaya programlı olduğu için sadece şiddet kullanıldığı zaman duraklıyor; mesela Rusya – Esad yaptı diyerek, şimdi sayıdan tam emin değilim, 36 eri hava saldırısıyla öldürünce.
İKTİDARDA KALMAYI HALKIN MİLLİYETÇİLİĞİNİ TAHRİK ETMEYE BAĞLADI
Türkiye’nin Azerbaycan’a destek olduğu savaş Kafkasların dengesini karıştırdı, Rusya’nın sert tepkisi alındı. Türkiye Kafkaslarda ne yapmaya çalışıyor?
Bu soruyu cevaplarken yine aynı yere geliriz, Erdoğan iç politikada iktidarda kalmayı Türkiye halkının milliyetçi duygularını tahrik etmeye bağladı. Hepsi bu. Yoksa, hiçbir devlet Azerbaycan kadar kazık atmadı Türkiye’ye; ben bunu çok yazdım. Daha geçenlerde yazdım bir kere daha.
Azerbaycan’ın “her istediği biçimde yanındayız” söylemi nasıl değerlendirmeli. Bu devletin genel Azerbaycan siyasetinde bir değişim midir?
“Her istediği biçimde” demek, hem masada hem savaş alanında Azerbaycan’ın yanındayız demektir. Türkiye bunu KKTC için bile söylemedi şimdiye kadar.
Gerçekten de Erdoğan rejimi aynen bunu yapıyor, Alivey “Biz sahada yardım talep etmedik” dediği halde yapıyor bunu. Bugün Aliyev, bir Fransız gazetecisinin “Sizde kaç tane Türk İHA’sı var?” sorusuna “Yeteri kadar” diye cevap verdi. Uluslararası ajanslar, Türk F-16’larını Bakü havaalanında fotoğrafladı. Suriye’den gönderilen Cihatçılar herkesin dilinde.
Kafkaslardaki savaşı tahrik etmek aslında Rusya’nın menfaatine olurdu çünkü oradaki anlaşmazlıklar daima Rusya’nın müdahalesiyle çözülür, başkasının değil. Ama Rusya sakin duruyor, Türkiye tahrik ediyor savaşı. Sebep, Türkiye halkının milliyetçi duygularını tahrik yoluyla iktidarda kalmaya devam etmek. Klasik ve kronik.
ARAP ÜLKELERİNDE DE “DENİZ BİTTİ”
Türkiye’nin Kıbrıs’daki seçimlere de müdahil olduğunu görüyoruz. Buradaki tutumunun sebebi nedir?
Esas sebep, tabii ki Türkiye’yi Batı dünyasından soyutlamak; biraz önce konuştuğumuz gibi, aynı nedenler. Şimdi de Birleşmiş Milletler ile çatışıyor, 550/84 numaralı Güvenlik Konseyi kararını ihlal ettiği için, son yazımda uzun uzun yazdım bunu.
İkincil bir sebep de, AKP -MHP iktidarının ekonomik ve siyasal olarak sarıldığı tek unsur olan inşaat şirketleri için Türkiye’de – tabii, Arap ülkelerinde de, deniz bitti, şimdi Maraş’ı yıkıp yeniden yapmaya soyunuyorlar.
TEK AMAÇ İKTİDARDAN DÜŞMEMEK
Türkiye’nin pek çok farklı bölgede aynı anda askeri operasyon yürütebilecek kapasitesi var mıdır? Eğer yok ise hükümet bunun maliyetinden çekinmiyor mu?
Tabii ki yok. Hangi ülke iki cephede savaş yürütebilir ki? Türkiye çok cephede yürütüyor: Suriye, Irak, Libya, Kafkasya, şimdi de Kıbrıs.
Ama sen rasyonel sebep arıyorsun. Tek bir sebep var: İktidardan düşmemek.
Olay tamamen elden avuçtan çıkmış vaziyette. İktidarda kalmanın tek yöntemi içte baskıyı artırmak, dışta saldırıyı artırmak. Bu devam edemez. Ama cehennemi bir mekanizma bu ve kendi enerjisi kendi içinde üretilmek zorunda. Devam etmek zorunda.
ABD Seçimlerini Biden kazanırsa, Türk dış politikasında ne değişecek sizce?
Bilmiyorum. Ama Trump yönetimi ABD gibi bir demokrasi için bulunabilecek en “otokratik” yönetim, bunu biliyorum.
MUHALEFET DEDİĞİN, SADECE VE SADECE HDP
Muhalefet dış politikanın “yerli ve milliliğini” kabul etmiş durumda, bunun tartışılamaz bir şey olduğuna inanıyor sanki. Bu derece hemfikir olmayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Muhalefet dediğin, sadece ve sadece HDP. Onun dışında arama. CHP, biraz önce de söyledim,
1930’lardan kendini kurtaramadı. Aslında, o zihniyetin (1930’lar) dışa taşma boyutu yoktu. Ama milliyetçilik ya, CHP kendini bu rezil ulus-devletçi zihniyetin içine cumburlop atmaktan alıkoyamıyor. DNA’sında bu var: Milliyetçilik.
CHP’nin ödü kopuyor, Kürtlerle aynı paralelde algılanacak diye. Demiyorum ki içinde yeni sesler yok, ama CHP parti olarak 1930’lardan kopamadı ve kopamadıkça da adam olamayacak. Bak, Türkiye’de inanılmayacak oranda (yüzde 15+) kararsız var. Bunlar Erdoğan rejiminden soğumuş olanlar, ama gidecek yer bulamıyorlar, CHP’nin lâgarlığından.
DEVA partisi şu anda iyi gidiyor bu açıdan. Bakalım nereye varır.
Hükümetin Kürtlerle “duygusal bağı” kopmuş gibi gözüküyor. Kürt sorununda nasıl bir gelecek öngörüyorsunuz?
AKP-MHP rejimini Kürt düşmanlığı üzerine kurulu. Benim “Mahşerin Dört Atlısı” dediğim koalisyonun (Dinci AKP + Irkçı MHP + Ehlileştirilmiş Ergenekon + Perinçek- Ulusolcular) hiçbir ortak paydası yok. Tek ortak paydası Kürt düşmanlığı. Olay bundan ibaret.
AYM “ZURNANIN ZIRT” DEDİĞİ YER OLACAK
Anayasa Mahkemesinin yapısının değiştirilmesi dirençle karşılaşmadan mümkün müdür? Yoksa pek çok kurumun başına gelen şey onların da başına gelecek midir?
İşte orası, “zurnanın zırt dediği yer” olacak.
Sivil toplumun canına okumaya başladılar – Türkiye Barolar Birliği şimdi de Türk Tabibler Birliği, fakat Yasama’nın (TBMM), Yürütme’nin – AKP ve MHP, ve Yargı’nın – Akın Gürlek!) bu durumda olduğu bir Türkiye’de son umut AYM. O da giderse, ört ki ölem.
Aslında Rejim, biraz beklese, Erdoğan bir tane üye daha atasa çoğunluğu ele geçirecek. Ama rasyoneli yitirdi, panikledi, fazla ileri gidiyor ve bunun farkında değil.
Aslında farkında, ama yukarıda da adını vermeden söyledim, bisiklet teorisi diye bişey var: pedal çevirmezse düşecek. Panik budur işte.
ERDOĞAN BİR DÖNEM DAHA BAŞKAN OLABİLİR
Hükümet için erken seçime gitme kriteri nedir? Yeni partiler DEVA iyi gidiyor dediniz, DEVA ve Gelecek, AKP için bir tehdit midir?
Gelecek palavra ama DEVA bir tehdit haline gelebilir. Hem rasyonel, hem özel teşebbüsçü, hem de saldırgan değil. Yalnız, burada enteresan bir durum var, Eski bakan Ertuğrul Günay’ın yazısında da bahsetti. ( “Erken seçim mi, zamanında seçim mi?” başlıklı yazıda, iktidarın seçimi 2023’e bırakmaya niyeti de imkânı da olmadığı, muhalefetin, ‘erken seçim’ söyleminin cazibesine kapılırsa, Cumhurbaşkanının üçüncü kez adaylığının yolunu açmış olacağı belirtiliyor)
Anayasa Md. 101/2’ye göre bir kişi en fazla iki kere başkan seçilebilir ama erken seçime gidilirse yine Anayasa Md. 116/3’e göne RTE üçüncü bir dönem daha başkan olabilir. Tabii, buna girişmiyor çünkü şu anda yapılacak bir seçimi kazanamayacak. Fırsat bekliyor.