İstanbul'dan Ankara'ya taşındıktan sonra kişisel koleksiyonunu evlerinin koridorunda sergileyen ve kamuya açan Cengiz-Nursabah Başçı Akduman çiftinden davet var. 1960’lardan bugüne Türk fotoğrafının bir koridora nasıl sığdığını görmek isteyenlerin rezervasyon yaptırması yeterli.
Henüz internetin olmadığı, telefonların cebe girmediği yıllarda fotoğrafla tanışan Cengiz Akduman sadece görsel bir bellek biriktirmekle yetinmedi, önemli bir koleksiyona da sahip oldu. Fotoğrafçı dostları ve arkadaşlarıyla birbirlerine hediye ettikleri imzalı baskıları özenle koruyan Akduman, ikinci baharını yaşadığı eşi ile İstanbul’dan Ankara’ya taşındığında açtığı kutulardan neler çıktı neler… Fotoğraf meraklısı eşi Prof. Dr. Nursabah Başçı Akduman’ın, “Sen bencil bir adam değilsin Cengiz; bunları neden kutularda tutuyoruz, çerçeveletip yeni evimizin duvarlarına asalım, başkaları da görsün…” teklifi Koridor Galeri’ye giden yolun başlangıcı oldu.
Yorucu pandemi günlerinin sonunda fikirlerini “proje” haline getiren çift, evlerinin mütevazı koridorunu galeriye dönüştürdü. Görenlerin, “1960’lardan bugüne Türk fotoğrafını bu koridora nasıl sığdırdın?” sözleriyle hayretini gizleyemediği ilk sergide 51 usta fotoğrafçının 56 fotoğrafı yer alıyor. “Koridor Galeri’nin avantajları var. Sergi doğal ömrünü tamamladığında fotoğrafların bir kısmının yerine yenileri asılacak. Bunu herhangi bir galeride yapmak mümkün değil.” diyen Akduman, duvardaki karelerin bir puzzle’ın parçaları gibi zamanla değişeceğini belirtiyor.
‘BİZİM KUŞAK İÇİN FOTOĞRAF BASKI DEMEKTİR’
1952 yılında İstanbul’da doğan, yirmili yaşlarında amatörce tanıştığı fotoğrafı 1984 yılında kurduğu atölye ile iş edinen Cengiz Akduman, “Bizim kuşak için fotoğraf baskı demektir.” diyor. Bu nedenle sergiye dair bir prospektüs veya katalog hazırlama konusunda bile çekinceleri var. İnsanların bolca fotoğraf çektiğini ve sosyal medyada tükettiğini, fakat baskısını görmediklerinden yakınan sanatçı, “Burada hakikaten çok önemli baskılar var.” diyerek şu bilgileri veriyor: “Bülent Özgören’in Amerika’dan geldikten sonra 1980 yılında Yapı Kredi’de açtığı ilk sergisindeki üç klasik fotoğrafı var. Nereden bulursun bunu? Ara Güler’in kendi baskısı var… Cengiz Karlıova’nın gümüş baskıları var…”
Bir fotoğraf etkinliği için gittikleri Bodrum’da arkadaşı Bülent Özgören ile bir gencin diyaloglarını anlatan Akduman, “Karizması yerinde bir arkadaş, ‘Bülent bey, siz fotoğraf baskıdır diyorsunuz ama ben bunca zamandır şu kadar yarışmaya katıldım, şu kadar ödül aldım ama tek bir fotoğrafmın baskısını görmedim’ dedi. Dayanamadım, ‘O da senin ayıbın be kardeşim’ dedim.” sözleriyle üzüntüsünü aktarıyor.
DİJİTAL BASKILAR DA KORİDORDA
Peki sadece agrandizörle basılan fotoğraflar mı var Koridor Galeri’de, dijital kameralarla çekilen ve basılan işler de dahil mi koleksiyona?
Dostlarıyla ve arkadaşlarıyla fotoğraf alış verişinin devam ettiğini söyleyen Cengiz Akduman, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Mesela, Tahir Ün… Düştü, belini sakatladı, uzun bir süre evden çıkamadı. Dikili’de yaşıyor. Bir ara Dora Günel çok yoğundu, o da Ayvalık’ta, Cunda’da… Onlara, baskı yapıp yapamayacaklarını sordum, durumlarını anlattılar. ‘Siz bana yollayın.’ dedim. Yüksek çözünürlükte gönderdiler görsellerini. Çalıştığım ve güvendiğim bir baskı atölyesi var, bastırdım… Yazlığa giderken yanıma aldım, ikisine de imzalattım. Şu anda sergideler… Yani sadece geleneksel yöntemlerle değil, dijital baskılar da var Koridor’da. Maalesef artık herkesin karanlık odası yok. Benim çok eskiden aldığım fotoğrafların çoğu gümüş baskı.
GELENEKSEL FOTOĞRAFA İADE-İ İTİBAR
Akduman, “Ne dersiniz Cengiz abi, sizin koridor serginiz bir anlamda geleneksel fotoğrafa bir iade-i itibar, bir saygı duruşu gibi.” yorumum üzerine ise şöyle konuşuyor Messenger linkinin diğer ucunda: “Bana arkadaşlarım bu fotoğrafları vermişler, benim için verilmiş bunlar… Ama benim bir kutuda bunu yıllarca saklamamın bir anlamı da yok. Ben senede bir defa, iki defa o kutuyu açacağım, fotoğraflara bakacağım, kapatacağım; oh oh Cengiz Akduman ne mutlu! Bu değil benim için fotoğraf. O fotoğrafların paylaşılması gerekiyor. Bu fikrin ilk tohumlarını eşim Nursabah attı. O olmasaydı bu proje bu koridor olmazdı. Maddi manevi destekledi. Neticede fotografların bu şekilde ortaya çıkması ve görünür olması iyi oldu. İsteyen herkesin görmesine imkân sağlamış olduk. Evimizi kamuya açtık, bir düşünsene…”
Çok doğru… Genellikle fotoğraf sergileri ve diğer etkinlikler kamusal alanlarda olur. Fakat Cengiz Akduman ve eşi yaşadıkları mekanın bir bölümünü kamuya açıyor… Peki evde sergi görmeye gelecek ziyaretçiler için kurallar yok mu?
“Evimizi kamuya açtık ama bazı ufak tefek koşullarımız var” diyerek bunları şöyle sıralıyor Akduman: “Telefonla randevu alınması gerekiyor. Benim bir takvimim var, o takvime not alıyorum. Falanca gün şu saatte Ahmet gelecek, bu saatte Mehmet gelecek diye. Günde en fazla 4-5 kişi kabul edebiliyoruz. 2 kişiden fazla aynı anda almıyoruz. Çünkü grup halinde gezildiği zaman ne fotoğrafları incelemesinin imkânı olur ne bizim onlara bir şey yapabilmemiz yani yol gösterme imkanımız olur. Bu işin en güzel yanı zaten bu oldu. Hemen koridora açılan, şu anda içinde bulunduğum yer bizim çalışma odamız Nursabah ile. Eğer soruları varsa sergiyi gezeni buraya alıyoruz, vaktimizin olduğu ölçüde sorularına cevap veriyoruz. O kadar keyifli oluyor ki. Yani internet ortamında tanıdığım fotografa yaklaşımında soru işaretlerim olana biri geliyor öyle sorular soruyor ki şaşırıyorum. Oturuyoruz, konuşuyoruz, sohbet ediyoruz hatta bir arkadaş sunumumu görmek istedi, bilgisayardan ona sunum yaptım. Yani, bu koridor sayesinde bizler de yeniden fotoğrafla yatan, fotoğrafla kalkan, fotoğrafla yaşayan birileri olduk.”
İSTANBUL’DAN, BODRUM’DAN GELENLER VAR
Fotoğrafa ilgi duyan herkesin gelebileceği Koridor Galeri’deki sergi -şimdilik- sadece hafta içi randevu alınarak gezilebiliyor. Fakat özellikle cumartesi günleri için formül hâlâ aranıyor. Çünkü çalışan insanlar için en uygun gün cumartesi… Ama eşi Nursabah hanım çalışıyor, ailece Cumartesi yapacak işleri oluyor. Bakalım birlikte nasıl bir çözüm bulacaklar.
İlk hafta 9 kişinin ziyaret ettiği sergi için İstanbul’dan ve Bodrum’dan gelenler var. Koronavirüs salgınının insanları evlere hapsettiğini ve normal iletişimi kestiğini belirten Cengiz Akduman, fotoğrafın ve sergi gezmenin elit bir iş olmadığının altını çiziyor. Fotoğrafçı Dora Günel’in Londra’daki Tate Modern müzesini ziyareti ile ilgili izlenimlerini aktaran Akduman, “Bakmış muazzam bir fotoğraf koleksiyonu, dünya çapında fotografçılar ve işleri… Elton John’un özel koleksiyonu. Adam meğerse fotoğraf koleksiyonu yaparmış. “Şahane bir sergi” diyor Dora. Bir de video koymuşlar salona, demiş ki, “Bakın ben bunları evimde böyle sergiliyorum.” Malikanede yaşamasına rağmen, bizimkilerden biraz hallice bir koridor, orada tavandan yere, aralarında bir parmak bile boşluk olmadan, çerçevelerle mozaik gibi.” diyerek “fotografların sığması için bizde de biraz öyle oldu.” değerlendirmesi yapıyor; fotoğrafın hayatın izinde olması gerektiğini hatırlatıyor.
Sahip olduğu koleksiyonun sergilenme yöntemine ilişkin ayrıntılar da veren sanatçı, “ Tuğrul Çakar’ın kare, 15’e 15, üç tane iğne deliği fotoğrafı da var, başka arkadaşların 50×70, 40×50 fotografları da. Yani hoş bir farklılık var. Galeride bu farklılığı ve mozaki sağlayamazdık. Sen de biliyorsun retrospektif sergi açılıyor. Gidiyorsun yani bu yerli, yabancı fotografçının olması hiç farketmez. Eleştirmek için de söylemiyorum, galerinin ruhu bu. İyi hazırlanmış, hiçbir itirazım yok. İyi kümelenmiş. Ama böyle bir mekaniklik var. Yani seni uzaklaştıran bir şey. Biri koridorda dolaşırken kolu çerçeveye değiyor “A-ay” diyor ve düzeltiyor. Yani o kolunu çarpıp da düzelttiği çerçeveyi belki yarım dakika daha inceliyor. Burada böylesine bir içtenlik oluyor”şeklinde konuşuyor.
‘KEŞKE HERKES OZAN SAĞDIÇ GİBİ SERGİ GEZSE’
En çok duayen fotoğrafçı Ozan Sağdıç’ın sergiyi gezmesinden etkilendiğini belirten Akduman sözlerini şöyle sürdürüyor: “Ozan Sağdıç benim için çok özel bir ağabeydir. Yüzüme de söyledi, giderken deftere de yazmış. “Gelirken ne ile karşılaşacağımı bilmiyordum ama çok iyi bir iş başarmışsınız.” Sergiyi dolaşırken herkes hızlı dolaşıyordu, o herhalde bir yarım saati geçti, tek tek baktı fotoğraflara, inceledi. Bir fotoğrafını çekmişler, çok hoşuma gitti. Ara Güler’in fotoğrafına bakarken, 64 yıllık arkadaşlık bunun çoğunda aynı mecmuada birlikte çalışmak kolay değil… Daldı gitti onun karşısında, kimbilir ne anılar canlandı kafasında. Çok ilgimi çekti, gençleri de iyi tanıyor. O kadar hoşuma gitti ki. “Neydi bu çocuğun adı?” falan diyor. Yani, sergi böyle dolaşılır ya…”
İSTANBUL’DAN SONRA ANKARA “ÇEKİLİR” BİR KENT Mİ?
İstanbul’un yoğun iş ve sanat yaşamından sonra Ankara’ya gelmek nasıl bir duygu? Bir fotoğrafçı için Ankara ‘çekilebilir’ bir kent mi?
Cengiz Akduman: ” Ankara İstanbula göre çok rahat, çok keyifli ve sakin bir şehir. Ama daha tam olarak öğrenemedim. Hepimizin canına okudu pandemi. Eve tıktı. Biz 65 yaş üzeri olduğumuz için sokağa çıkma yasağı bile koydular. Fotoğraf çekmeye hasret kaldım. Bir de ben karanlık odamı, nasıl olsa bi yerler bulur çalışırım diye dağıtmıştım. Fakat Ankara’da film yıkayan bir yer var. Siyah beyaz negatif yıkayan iki genç hanım, bana onları önerdiler. Öyle olunca, panoramik çalışmaya geri döndüm. Bu konu çok çok yeni, çok taze. “Paranomik Ankara” projesine başlayacağım. İlk çekimlerimi yaptım da, banyo yaptırıp tarayacağım. İkincisi, kitap yapmak istiyorum ama mümkün değil. Geçen gün kitaplarımı basan matbacı dostum ile konuşuyoruz, “Cengiz, senin o kitapları o fiyata, hatta senin şu an sattığın fiyata, bizim basmamız mümkün değil” diyor. Sen içindesin zaten. Şimdi, kitap yok. Fotoğraf sergilenecek, galeri yok. Bir çıkış yolu bulmalıyız. Burada Çankaya Belediyesi var, tanıyorsun sen beni ben sol görüşlü bir adamım, durduk yere eleştiri yapmak değil amacım. Çankaya Belediyesi, Cumhuriyet Halk Partisi’nin. Burada çok güzel galerileri var, Kızılay’a çok yakın. Bir fiyat istiyorlar sergi için dudak uçuklatır. Senin sanatçıları çağırıp , “Sergi açın” demesi lazım. Daha da acısını söyleyeyim, Kızılay meydanında çok güzel, belediye binasının altında, ana caddenin üstünde, bir galerileri vardı. Ne yaptılar biliyor musun? Belediyenin marketi yaptılar. Onun için, devletin yapması gereken şeyi, biz evlerimizde yapmaya başladık. Avrupa’da da bu böyle olmaya başlamış. Avrupa’da da ressamlar falan galerilere ödedikleri paralardan yılmışlar. Evlerini, ev galeri haline getiriyormuş. İsteyen randevu alıp ev galeriyi dolaşıp, istediği tablo olursa alıp gidiyormuş. Yani, belediyelerin vurdumduymazlığı nedeniyle, biz de bakalım bir yola girdik. Belki bir gün bu koridorda 1, 1 buçuk ay açık kalacak bir Cengiz Akduman sergisi yaparım.”
ANKARA MÜZİK KENTİ
Fotoğraf veya başka görsel sanatlarla ilgili zorlukların yanında Ankara’nın yaşanılabilir bir müzik kenti olduğunu vurgulayan Akduman, “Ankara’da Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın, Devlet Opera ve Balesi’nin yaratmış olduğu geleneksel bir yapı var. Hala sürüyor bu.” diyerek izlenimlerini şöyle aktarıyor: “CSO Ada muhteşem bir kompleks. Ülkenin yüz akı. Orada nefes alıyor müzik severler. Klasik müzik ve caz konserleri de oluyor. Gidiyoruz, biletler de çok pahalı değil öyle İstanbul’daki o özel yerler gibi. Bilkent Senfoni Orkestrası var. Müzik konusunda bir sıkıntımız yok. Ama sergi konusunda biraz sıkıntılarımız var. Bir kere CerModern denilen bir mekan var. Oranın İstanbul Modern gibi bir yer olması lazım. Artık orası panayır gibi bir yere dönmüş. Çok yüksek fiyatlar istedikleri için sanatçılar orada sergileme yapamıyorlar. Yoksa sadece büyükelçilikler kendi ülkelerinden getirdikleri sanatçıların sergilerini finanse edebiliyorlar. Ankara’da derneklerin durumu bütün Türkiye’deki gibi. Ankara’da da bir mitoz bölünme var. Her yıl bir tanesi bir tane daha dernek üretiyor. Şu an kaç tane var bilmiyorum… Eskiden bir AFSAD vardı, şimdi olmayan yok. Dernekler o hale geldiler ki, ücretli kurslar açıp kiralarını, elektriklerini, sularını ödüyorlar. İnsanları minibüsler doldurup gezilere götürüyorlar ama fotoğraf üretilmiyor. Şimdiki derneklerden bir Cengiz Karlıova, Nevzat Çakır yeni bir İzzet Keribar, hadi diyelim ben… Çıkmıyoruz. Ankara’da Kemal Cengizkan, Merter Oral, Ali Rıza Akalın artık çıkmıyor. E ne yapacağız peki? Daha çağdaş bir anlayışla bir finansman kaynağı bulup dernekleri daha üretken hale getirmemiz lazım. Düşünebiliyor musun? Derneklerin çoğunun karanlık odası yok. Afedersin bir alaturka tuvaleti bozun yapın yahu. Yani, çok zor işimiz.”
AKDUMAN ÇİFTİ FOTOĞRAF GÖRMEYE DAVET EDİYOR
Başta Almanya, Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Polonya ve Amerika gibi farklı ülkelerde olmak üzere 18 kişisel sergi açan, pek çok karma sergiye katılan Cengiz Akduman herkesi farklı bir deneyime davet ediyor. 1989-1993 yıllarında Anadolu Üniversitesi İletişim Sanatları Bölümünde “Reklam Fotoğrafçılığı” dersleri verdiği günlerin, yayımladığı“Anlar ve Anılar” (1999) ve “Anadolu Kapıları” (2012) ve daha başka kitaplarının üstüne fotoğrafla ilgilenenleri fotoğraf baskısı görmeye davet ediyor.
İstanbul Modern Arşivinde yedi siyah beyaz fotoğrafı bulunan Akduman, “Bir mâniniz yoksa” fotoğraf görmeye bekliyor.