Selahattin Demirtaş, avukatları aracılığıyla en çok ne yapmayı ve hangi yemeği özlediğini, en çok sevdiği kitapları ve filmleri, çocukluk kahramanını, en sevdiği kısa fıkrayı, burçlarla ilişkisini, eşi Başak Demirtaş’la anlaşmadıkları konuları, burçlarla ilişkisini ve piyangodan 100 milyon TL çıksa ne yapacağını anlattı.
Yaklaşık 6 buçuk yıldır Edirne Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, avukatları aracılığıyla hayata, özlemlerine, beğenilerine, hayallerine dair konuştu.
Kısa Dalga yazarı Mehmet Deprem’in sorularını yanıtlayan Demirtaş, en çok ne yapmayı ve hangi yemeği özlediğini, neden San Fransisco’da doğmak istediğini, favori tatil yerini, en çok sevdiği kitapları ve filmleri, çocukluk kahramanını, en sevdiği kısa fıkrayı, burçlarla ilişkisini, eşi Başak Demirtaş’la anlaşmadıkları konuları, burçlarla ilişkisini ve piyangodan 100 milyon TL çıksa ne yapacağını anlattı.
Demirtaş, röportajında yanıtladığı sorular şöyle:
“- Bütün aileyi heyecanla ve iştahla sofranın başına toplayacak, en iyi yaptığınız yemek nedir? Bize yemeğin tarifini ve püf noktalarını söyler misiniz?
Şakası bir yana, gerçekten iyi kahvaltı hazırlarım. Güzel omlet yaparım mesela. Yumurtanın sarısını dağıtmadan önce beyazını iyice pişiririm, en son sarısını dağıtırım, kekik ve pul biber eker, hafif karıştırırım.
Peyniri, zeytini, söğüş salatayı, yeşilliği süslerim. Ekmeği mutlaka dilimlerim. Kaçak çayı çok önceden demlemişimdir. Kahvaltı hazır olduğunda, demini iyice almış olur.
Gördüğünüz gibi, aslında çok da muhteşem bir tarif değil 🙂 Herkes gibi hazırlıyorum belki de. Benimkinin tek farkı, adının meşhur olması: Selo kahvaltısı 🙂
– En çok hangi yemeği yemeyi özlediniz?
Büyük kızım evde çok güzel pizza yapıyormuş, henüz yiyemedim. En çok onu özledim, hem de hiç yiyemediğim halde.
Soru çok kışkırtıcı…
– En çok ne yapmayı özlediniz?
Soru çok kışkırtıcı ama sanırım gerçeği söylememi beklemiyorsunuz 🙂 Bisikletle dolaşmayı özledim diyeyim.
– Diyarbakır’da değil de Türkiye’de veya Dünya’da başka bir şehirde doğma şansınız olsaydı, nereyi tercih ederdiniz? Neden?
Valla insan Diyarbakır’da doğunca başka bir yerde doğası gelmiyor. Ancak ille de bir yerde doğmam şartsa Diyarbakır’a yakın bir şehir olsun isterdim.
Dünyada ise San Francisco’yu hep sevmişimdir. Çok sakin ve güzel bir şehir. Özellikle üzüm bağları ile şarap evlerinin olduğu Napa bölgesi olabilirdi.
Tabii Başak’ın da aynı yerde doğması şartıyla. Yoksa benim için büyük kayıp olur, kendisi de ondan habersiz başka yerde doğduğum için acayip bozulur ve feci trip atar.
– Politika ile uğraşmanızı gerektirmeyen koşullarda doğmuş olsaydınız hangi mesleği yapmak isterdiniz?
Müzisyen olmak isterdim, hayalimdir. Hayalimden vazgeçmiş değilim, belki de müzisyen olurum.
– Avukat ve siyasetçi olmadığınızı düşünün. “Ekmeğimi taştan çıkarırım” diyeceğiniz bir zanaatınız var mı?
Su tesisatçısıyım ben. Bir zamanlar bu işin ustasıydım, halen yapabilirim sanırım.
– İki kızınız var. Bir de oğlunuz olsun ister miydiniz? Nedenleriyle birlikte söyler misiniz?
Hayır, bir kızımız daha olmasını isterdim. Hatta iki, üç kızımız daha. Erkek egemen zihniyete inat olsun diye Amazon ordusu yetiştirmiş olurduk. Gerçi iki kızımız da ordu sayılır, onlara da haksızlık etmeyeyim şimdi.
– Eşiniz Başak Hanım ile her şeyden uzakta bir tatil yapmak isteseniz o nasıl ve nerede bir tatil olurdu?
Bizim evin balkonundan daha fazla huzur bulduğumuz bir yer yok. Biz Başak ile en huzurlu, en keyifli tatillerimizi balkonda yaptık. Yazları, güneş battıktan ve şöyle bir yıkayıp serinlettikten sonra kahvelerimizi alıp tatil bölgesine geçerdik 🙂
Görüşlerde ikimiz de o balkon sefalarını hâlâ çok özlediğimizi söylüyoruz.
Sayın Cumhurbaşkanı’na teşekkürlerimi arz ederim
– Dışarda vakit bulamadığınız için yapamadığınız fakat cezaevinde yapabildiğiniz bir uğraşınız var mı?
Kitap yazdım, karikatür çizdim, resim yaptım, ketıldan tweet atmayı öğrendim, yirmi beş tane söz yazıp besteledim, hapishanelerin nasıl yönetilmemesi gerektiğini öğrendim, daha ne olsun? Ayrıca keman ve kemençe çalmayı öğrenmeye çalışıyorum.
Rüstem Avcı arkadaşımın önerisini dikkate alarak bana bu fırsatı sunan “Sayın Cumhurbaşkanı’na teşekkürlerimi arz ediyorum.” 🙂
– Favoriniz olan beş kitabı rica etsek?
Kitap ismi şeklinde en az yüz tane yazmak gerekir, beş favori kitap yazmak çok riskli. Ama herkes Darwin’i, Marx’ı, Einstein’ı, dinler tarihini, ana hatlarıyla felsefeyi, dünya ve toplumlar tarihini, coğrafyayı, ekonomi ve ekolojiyi ve elbette toplumsal cinsiyeti az çok okumuş, öğrenmiş olmalıdır. Bunun üstüne, yanına, altına bol bol edebiyat okumalıdır ki, okudukları bir şeye benzesin.
O nedenle beş favori kitabım yok diyebilirim.
Ama benim yazdığım beş kitap var: Seher, Devran, Leylan, Efsun, DAD 🙂
– Peki beş favori filminizi istesek?
Aslında aynı şey geçerli. Yine de saymam gerekirse Yılmaz Güney Yol, Cesur Yürek, Piyanist, Textê Reş (Kara Tahta) ve Babam ve Oğlum olabilir.
– Anneniz babanız bazen size sitem edip “Keşke avukatlığa devam etseydin, nereden çıktı bu siyaset” diyorlar mı hala? Bu konuda aranızdaki sohbetlerde neler konuşuluyor?
İki buçuk yıl önce annem ve babam ziyaretime gelirlerken trafik kazası geçirmişlerdi. Tedavi süreçleri, pandemi derken o kazadan sonra ilk defa geçen ay görüşüme geldiler.
Hiç sitemleri yok. Benimle gurur duyduklarını biliyorum, tıpkı benim de onlarla gurur duyduğum gibi.
Politika dışında siyaset konuşuruz
– Arkadaşlarınızla politika dışında en çok hangi konuda sohbet edersiniz?
Politika dışında genelde siyaset konuşuyoruz 🙂
– Elbette kendileri karar verecek ama kızlarınızın hangi mesleği seçmelerini istersiniz? Şu işle ilgilense onun kişiliğine daha yakın dediğiniz yetenekleri veya eğilimleri var mı?
İkisi de müziğe yatkın ve yetenekliler. Ne yapacaklarına kendileri karar veriyorlar, vermeye de devam edeceklerdir. Biz onlara müdahale etmiyoruz, karar verme aşamalarında kendilerine yardımcı olmaya, yanlarında durmaya gayret ediyoruz.
– Z kuşağı sayılabilecek yaşlarda iki çocuğunuz var. Z kuşağını tanımlasanız diğer kuşaklardan farkı ne bu yeni gelen gençliğin?
Bence en büyük farkları çok kurnaz olmaları. Kendilerini yepyeni bir kuşak olarak yutturmayı başardılar 🙂
Aslında her kuşak öncekinden az çok farklıdır ve kendi içinde asla homojen değildir. Z kuşağı ise tam bir haşarılık örneği sergileyip kendilerini gelmiş geçmiş en zeki, en açık fikirli, en bilmem ne kuşağı olarak kabul ettirdi.
Sanılıyor ki Z kuşağı denilenlerin hepsi Gezi gençliği veya Boğaziçi’nde direnen gençlik gibidir, değil. Aralarında dünyanın yuvarlak olmadığını iddia edenler var ya!
Yine de helal olsun Z kuşağına, milleti acayip kafaladınız 🙂 Ama siz duruuun, hele bir “W” kuşağı yetişsin, foyanız ortaya çıkacak 🙂
– Çocukluk kahramanlarınız kimlerdi? Süpermen mi, Malkoçoğlu mu, Che mi? Ve neden?
Biz Yılocuyduk. Yılmaz Güney, halen tek geçerim.
– Bildiğiniz en kısa fıkra hangisi?
“Dik dur eğilme Reis!” Halen çok gülerim bu fıkraya. Bak yine bir gülme tuttu 🙂
– Çok sevdiğiniz bir öykünüzü bir yönetmen filme alsa bu kim olsun isterdiniz? Ve neden?
Çayan Demirel çeksin isterdim ve çekeceğine de inanıyorum. Çünkü o film hem onu hem beni iyileştirecek
– Hayatınız bir film olsaydı final sahnesi nasıl olsun isterdiniz?
Yatakta son nefesimi vermek üzereyim. Mevsimlerden bahar. Hava açık ve güzel. Başta eşim, çocuklarım ve torunlarım olmak üzere tüm sevdiklerim yanımda. Şöyle diyorum: “Yo, bugün de ölmeyeceğim. Kalkın, pikniğe gidiyoruz :)”
– Dışarı çıktığınız gün, karşılama gibi törensel şeyler olmasa ilk 24 saatte neler yapmak isterdiniz?
İlk 24 saatimi karşılama ve tören olmasın diye herkesi ikna etmeye çalışarak geçiririm.
– Çocukken en çok oynadığınız oyun neydi? Halen aklınızda olan bir oyuncağınız var mı?
Bilye oynardık çok, “ğar” denir Diyarbakır’da.
Oyuncak bir bağlamam vardı, plastikten. Onu halen hatırlıyorum. O zaman da bağlamadan başka bir şey çalmıyordum 🙂
– Yurt dışında gitmeyi en çok hayal ettiğiniz ama henüz gidemediğiniz bir yer var mı? Patagonya mı? Kuzey kutbu mu? Küba mı? Sizi oraya çeken ne?
Küba’yı görmeyi çok istedim, fırsat olmadı maalesef. Sosyalist bir ülke olduğu için elbette görülmeyi hak ediyor. Bir de muhteşem bir coğrafya ve güzel bir toplum bence.
– Dünya tek bir ülke olsa ve sizin söz hakkınız olsa ilk ne yapmak istersiniz dünya için?
Parayı kaldırır, takas ekonomisine geçerim. Gerisi kendiliğinden gelir zaten.
– Adaletsizliğe uğradığınızı düşündüğünüzde, politika dışında dayanma gücünü nelerden alıyorsunuz?
Aşkım, ailem, arkadaşlarım ve halkımız. Halkımızın dayanışması, duaları, verdiği destek benim en büyük güç kaynağım. Avukat arkadaşlar bazen, izledikleri benimle ilgili sokak röportajlarını anlatıyorlar. Halkımıza teşekkürlerimi, selamlarımı iletiyorum.
– On yıl sonra kendinizi nerede görüyorsunuz? Var mı bir hayaliniz?
Sanırım beni işe alacaksınız 🙂 Kendimi Kısa Dalga genel yayın yönetmeni olarak görüyorum.
Hele durun, on yıla kim öle kim kala.
Bu haberler de ilginizi çekebilir:
– Koç burcu olduğunuz yazıyor internette… Burçlara inanır mısınız? Gazetede günlük falınızı okur musunuz? Koç burcu için “Kendi kararlarını vermek ister. Kendi bildiğini yapmak ister” derler. Siz de evde ve politik hayatta öyle misiniz?
Burçlarla hiç alakam yok açıkçası. Burçların da benimle alakası yok zaten.
– Başak Hanım ile hiç anlaşamadığınız bir konu var mı?
Biz her konuda iyi anlaştığımız için sevmiyoruz birbirimizi. Farklı düşünüp tartıştığımız, kavga ettiğimiz bir sürü konu var. Sevgi anlaşmak değildir 🙂
– Piyangodan 100 milyon TL çıksa ne yaparsınız?
Şu, Demirörenlerin yönettiği piyangodan mı söz ediyorsunuz? Hiç kimseye asla ve de kat’a 100 milyon çıkmaz o piyangodan. Hele bana hiç çıkmaz 🙂
Dikkat ederseniz uzun zamandır kimseye büyük ikramiye çıkmıyor zaten, hep kasa kazanıyor. O yüzden boş hayaller kurdurmayın bana 🙂
Şimdilik Edirne Cezaevinden bu kadar.
Selçuk Mızraklı ile hepinize selamlarımızı, sevgilerimizi gönderiyoruz. Özgür yarınlarda görüşeceğiz.”