Duayen tarihçiden ürperten tespit: Şartlar 1. Dünya Savaşı öncesiyle aynı

I. Dünya Savaşı'nda İngiltere Başbakanı olan David L. George’un torunu Kanadalı tarihçi MacMillan'a göre Rusya’nın Ukrayna’yı işgali sonrası uluslararası ortam 20. yüzyıldaki dünya savaşları öncesine çok benziyor. Ve yeni bir dünya savaşının tetiklenme ihtimali maalesef hiç de düşük değil.

ÖMER MURAT 18 Haziran 2023 HABER ANALİZ

Onu I. Dünya Savaşı’nı bitiren 1919 Paris Anlaşması’nı anlattığı “Dünyayı Değiştiren Altı Ay” adlı pek çok ödüle layık görülmüş kitabıyla tanıyoruz. Margaret MacMillan konuya ilişkin temel kaynak kabul edilen o kitabının yayınlanmasından on yıl kadar sonra 2013’de bu kez “Barışı bitiren savaş: 1914’e giden yol” adlı eseriyle büyük savaşın nasıl çıktığını ele aldı. 79 yaşındaki MacMillan’ın ilginç bir yönü, I. Dünya Savaşı sırasında İngiltere’nin başbakanlığını yürüten David L. George’un büyük torunu olması.

MacMillan, ABD’nin önde gelen dış politika dergisi olan Foreign Affairs’in son sayısında, “Savaşlar Nasıl Bitmez? Ukrayna, Rusya ve I. Dünya Savaşı” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Yazıda birbiri ardına örnekleri sıralayarak ABD ile Çin arasındaki mukadder kapışmanın arefesinde gerçekleşen Rusya’nın Ukrayna’yı işgali sonrası, uluslararası ortamın 20. yüzyıldaki dünya savaşları öncesindekine ne kadar benzediğini vurguluyor. Kanadalı tarihçi, yeni bir dünya savaşının tetiklenmesi ihtimalinin maalesef hiç de düşük olmadığına dikkat çekiyor.

Margaret MacMillan

Bu yazıda, o makaledeki çarpıcı tespitleri geniş şekilde sizlerle paylaşacağım. Kısa yazılarımı daha çok seven okuyucuların bu hafta beni mazur görmelerini rica ediyorum. Fakat makaleye dair fikirlerimi onlar için üç paragrafla şöyle özetleyebilirim:

Batı’da Çin’in Tayvan’ı işgal etmesi halinde ABD ile Çin arasında bir çatışmanın kaçınılmaz olacağına dair neredeyse bir fikir birliği mevcut. Bu değerlendirmelerde Pekin’in bir dünya savaşını riske etmek istemeyeceğinden Tayvan’a yönelik askeri harekattan kaçınacağı kanaati sıklıkla dile getiriliyor. MacMillan bunun ne kadar yanlış olduğunu anlatarak şu acı gerçeğe parmak basıyor: Eğer Çin’in Tayvan’ı işgal etmesiyle bir dünya savaşı çıkacaksa, bu ihtimalin gerçekleşmesini çok yüksek görmek gerekir, çünkü şu anki Çin lideri Şi Cinping bu niyetini açıkça ortaya koyuyor, Çin daha Nisan ayında, Tayvan çevresinde kara, hava ve deniz kuvvetlerinin katılımıyla üç gün süren bir askeri tatbikat düzenledi. Bu tehdidi görmezden gelmek, Putin’in Ukrayna’yı işgale cesaret edemeyeceğine inanma hatasını işlemek demektir.

Öte yandan MacMillan önceki dünya savaşlarında yaşananların, Putin’in nükleer silah kullanma ihtimalini de küçümsememek anlamına geldiğini belirtiyor. Daha da korkutucu olan ise Rusya’nın bunu yapması halinde Batı’nın da kendisini aynı şekilde karşılık vermek mecburiyetinde hissedecek olmasıdır. Sebebi basit: Putin nükleer silah kullanarak Batı’yı korkutmayı başarırsa, bu Cinping’i de aynı taktiği kullanmak için cesaretlendirecektir, Batı kendisine nükleer silah doğrultulduğunda pes ettiği bir görüntünün doğmasına müsaade edemez. Yaşadığımız dünyayı belki bir daha eski haline dönemeyecek şekilde tahrip edecek bir nükleer savaş ihtimalinden bu kadar rahat bahsedilebiliyor olması bile insanlığın uykularını kaçırmasını icap ettirecek korkutuculuktadır. Nitekim bir başka meşhur tarihçi olan Christopher Clark, Avrupa’nın I. Dünya Savaşı’na giderken, yaşanacak muazzam yıkımı ne denli öngöremediğini “adeta uyurgezer gibi felakete yürüdüğü” benzetmesiyle anlatır. Savaşın nasıl çıktığını ele aldığı kitabının ismi “Uyurgezerler” şeklindedir. Şu anda da benzer bir durumla karşı karşıya olmadığımızı kimse kolaylıkla iddia edemez.

Ukrayna’da Bucha bölgesel savunma kuvvetleri…

Ukrayna, Batı’dan sürekli ve güçlü şekilde askerî ve istihbarî destek aldığı müddetçe Rusya’nın savaştan galip ayrılması imkansız derecede zordur. Bu durumda savaşın ya Rusya’nın Polonya ve Baltık ülkelerine saldırması sonucu diğer devletlere de yayılarak dünya savaşına dönüşmesi, ya da Rusya’nın bir iç çözülmesiyle sonuçlanması ihtimalleri üzerinde durmak gerekir. MacMillan’a göre, ikinci ihtimal gerçekleşirse Batı’ya düşen görev, Çin’le büyük bir kapışma arefesinde olduğunu da göz önünde bulundurarak Rusya’yı dışlamak yerine, II. Dünya Savaşı sonrasında Almanya’ya Marshall Yardımı’yla yaptığına benzer şekilde onu vereceği siyasi ve ekonomik desteklerle ehlîleştirerek kendi içine almaya odaklanması olacaktır. Keza Batı savaş sonrası Ukrayna’nın yeniden imarı için kesenin ağzını açmazsa bunun acı sonuçlarıyla yüzleşecektir.

Uzun yazıları da seven okuyucularımı, makalenin geniş özetiyle başbaşa bırakıyorum:

ÖNCEKİ DÜNYA SAVAŞLARI DA BÖYLE BAŞLAMIŞTI

“Ukrayna savaşı başlarken iki tarafın bir yıldan uzun bir süre sonra hala savaşıyor olacağını kimse tahmin edemezdi. Çok daha fazla silah, kaynak ve insan gücüne sahip olan Rusya’nın Ukrayna’yı birkaç gün içinde ezeceği ve ana şehirlerini ele geçireceği kesin bir sonuç gibi görünüyordu. Ancak ikinci yılına giren savaş, beklenenden çok farklı bir şekilde devam ediyor. Savaş giderek tahkim edilen muharebe hatları boyunca süren bir çatışmaya dönüştü. Ukrayna’nın doğusundan gelen fotoğraflar – dizlerine kadar çamura batmış askerler, siperlerden birbirine bakan iki taraf ve top mermileriyle çalkalanan çorak bir arazideki yıkık binalar – 1916’daki batı cephesinden ya da 1942’deki Stalingrad’dan farklı değil.

Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden önce pek çok kişi, 21. yüzyılın büyük güçleri arasındaki savaşların, eğer gerçekleşirse, daha öncekiler gibi olmayacağını varsayıyordu. Bu savaşlar, otonom silah sistemleri de dahil olmak üzere yeni nesil ileri teknolojiler kullanılarak yapılacaktı. Uzayda ve siber alemde gerçekleşecek; karadaki askerlerin muhtemelen pek bir önemi olmayacaktı. Oysa şimdi Batı, Avrupa topraklarında büyük ordular tarafından kilometrelerce karelik bir alanda yürütülen bir başka devletlerarası savaşla yüzleşmek zorunda kaldı. Bu da Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin iki dünya savaşını hatırlatan pek çok yönünden yalnızca biridir. Daha önceki savaşlarda olduğu gibi bu savaş da milliyetçilikten ve [Putin idaresinin] düşmanı alt etmenin kolay olacağına dair gerçekçi olmayan varsayımlardan beslendi. Yeni ve daha ölümcül silahların aranmasına yol açan çatışma, tehlikeli bir tırmanma potansiyeli taşıyor, diğer pek çok ülkeyi de içine çekiyor.

Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenski ile NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, Kiev’de Nisan ayında bir araya gelmişti.

Avrupa’da daha önce yaşanan büyük savaş deneyimi (I. Dünya Savaşı) bize uzun süreli ve yoğun bir savaşın korkunç maliyetlerini hatırlatmalıdır. Tıpkı bugün olduğu gibi, o savaşın da kısa ve kesin sonuçlu olması bekleniyordu. Dünya ve Ukrayna şimdi tedirgin edici sorularla karşı karşıya: Rusya, zafer kazanma umutları azalsa da harekâtını daha ne kadar sürdürecek? Ukrayna ve halkına daha ne gibi zararlar ve dehşetler yaşatacak? Ve Ukrayna’nın komşularından NATO üyelerine kadar savaştan en çok etkilenen ülkeler, çatışmanın Ukrayna sınırları dışına taşacağı endişesini ne zaman bırakabilir?

Tarih karanlık bir uyarıda bulunuyor: Ukrayna ve destekçileri savaşta ezici bir zafer kazanmayı ve Putin rejiminin düşmesini umabilir. Ancak Rusya kargaşa içinde, acı içinde ve yalnız bırakılırsa, liderlerinin ve halkının çoğu, iki savaş arası yıllarda pek çok Alman’ın yaptığına benzer şekilde, başarısızlıkları için başkalarını suçlarsa, bir savaşın sona ermesi başka bir savaşa zemin hazırlayabilir.

1914 baharında, Avrupalı büyük güçler arasında bir kara savaşı çıkacağını düşünenlerin sayısı azdı. Avrupa devletlerinin, birbirleriyle silahlı çatışmaya giremeyecek kadar gelişmiş, ekonomik olarak bütünleşmiş, “medeni” devletler olduğu görüşü hakimdi. Savaşlar hala Avrupa’nın çevresinde, özellikle Balkanlar’da ya da Avrupalıların kendilerinden zayıf halklara karşı savaştığı sömürge bölgelerinde gerçekleşiyordu; ancak Avrupa’da böyle bir şey yaşanmayacağı düşünülüyordu.

Aynı durum 2022’nin ilk haftalarında da geçerliydi. Batılı halklar ve siyasiler, savaşı başka yerlerde yaşanan bir şey olarak görme eğilimindeydi. Evet, örneğin Çin ve Hindistan ortak sınırlarında çatıştıklarında ya da Çin ve ABD, Tayvan’ın kaderi konusunda atıştıklarında büyük güçlerin çatışmasına dair endişeler vardı. Ancak dünyanın daha şanslı bölgelerinde (Amerika, Avrupa, Asya ve Pasifik’in büyük bölümü) yaşayanlar için savaşlar geçmişte kalmış ya da çok uzaklardaydı.

Çin, Tayvan çevresinde Nisan ayında 3 günlük bir askeri tatbikat düzenledi. Tayvan ve çevresindeki hedeflere nokta saldırı simülasyonu gerçekleştirilen tatbikata, Çin ordusuna bağlı hava, kara ve deniz unsurları katıldı. Fotoğrafta tatbikata katılan uçaklar görülüyor.

Hem 1914’te hem de 2022’de savaşın mümkün olmadığını düşünenler yanıldı. 1914’te Avrupalı güçler arasında tehlikeli ve çözülmemiş gerilimlerin yanı sıra yeni bir silahlanma yarışı ve bölgesel krizler vardı ve bunlar savaştan söz edilmesine yol açmıştı. Benzer şekilde, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden önceki aylarda Moskova, Batı’ya yönelik şikayetlerini açıkça ortaya koymuş ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin niyetlerine dair pek çok işaret vermişti. Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etme ihtimalinden şüphe duyan Batılı liderler, geniş çaplı bir savaş ihtimalinin olmadığına dair varsayımlara bel bağlamak yerine Putin’in Ukrayna hakkındaki söylemlerine daha fazla dikkat etmeliydi. Putin’in 2021’de yayınladığı uzun makalenin başlığı her şeyi anlatıyordu: “Rusların ve Ukraynalıların Tarihsel Birliği Üzerine”. Putin’e göre Ukrayna sadece Rusya’nın doğduğu yer değil, aynı zamanda halkları da her zaman Rus olmuştur. Ona göre, kötü niyetli dış güçler -Birinci Dünya Savaşı öncesinde Avusturya-Macaristan ve bugün Avrupa Birliği- Rusya’yı gerçek mirasından ayırmaya çalışmıştı.

Putin’in savaşın makul bir seçenek olduğu sonucuna varması da 20. yüzyıl başlarındaki liderlere benzer şekildedir. Bir Sırp milliyetçisinin Haziran 1914’te Saraybosna’da Avusturya Arşidükü Franz Ferdinand’ı öldürmesinin ardından Avusturya-Macaristan yöneticileri, Sırbistan’ın hamisi Rusya ile savaş anlamına gelse bile Sırbistan’ı yok etmeleri gerektiğine hızla ikna oldular. Çar II. Nicholas, Avusturya-Macaristan’ın 1908’de Bosna’yı Osmanlı İmparatorluğu’ndan ilhak etmesiyle uğradığı aşağılanmanın acısını hala çekiyordu ve bir daha asla geri adım atmayacağına yemin etmişti. Dünyanın en güçlü ordusuna komuta eden Alman Kayzer II. Wilhelm ise korkmuş görünmekten çekiniyordu. Bu liderlerin her biri, farklı şekillerde, hızlı ve kararlı bir savaşın ülkelerini yeniden canlandırmak için en iyi yol olduğunu düşünüyordu. Benzer şekilde Putin de Soğuk Savaş’ın ardından Moskova’nın güç kaybetmesine içerlemiş ve Ukrayna’yı hızla alt edeceğine inanmıştı.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile Belarus Devlet Başkanı Aleksandr Lukaşenko. Putin dün Rusya’nın Belarus’a ilk nükleer silahları sevk ettiğini duyurdu. Putin, Belarus’a taktik nükleer silah konuşlandırılması için Lukaşenko ile 25 Mart’ta anlaşma imzalamıştı.

Saldırganların savaşın kısa ve belirleyici olacağına dair tehlikeli varsayımı da benzerdir. 1914’te büyük güçlerin hızlı zaferlere dayanan sadece saldırı amaçlı savaş planları vardı. Almanya’nın meşhur Schlieffen Planı, Fransa ve müttefiki Rusya’ya karşı iki cepheli bir savaş öngörüyordu. Almanlar altı haftada Fransa’nın teslim olacağını ve Rusya’nın da barış isteyeceğini varsayıyordu. 2022’de Putin de aynı hatayı yaptı. Rusya’nın Ukrayna’yı hızla fethedebileceğine o kadar inanmıştı ki, kukla bir hükümet kurma hazırlıkları yapmış ve askerlerine zafer geçidi için üniformalarını yanlarında götürmelerini emretmişti. Ve tıpkı bir asır önceki Almanya gibi, Rusya da işler planlandığı gibi gitmezse ortaya çıkabilecek felaketleri göze almamıştı.

Putin başlangıçta hesaplarını doğru yapmış olsaydı, muhtemelen Ukrayna’yı işgal etmezdi ya da en azından beklediği hızlı ve ucuz fethi elde edemeyeceği anlaşılır anlaşılmaz Rus güçlerini geri çekmeye çalışırdı. Duygular -kızgınlık, gurur, korku- büyük ve küçük kararları etkileyebilir ve 1914’ün gösterdiği gibi, kararları verenlerin tecrübeleri de etkileyebilir. Rus Çarı gibi Putin de bir aşağılanmayı hatırlıyordu. Genç bir KGB subayı olarak Sovyet İmparatorluğu’nun Doğu Almanya’dan çekilişine ve ardından Sovyetler Birliği’nin dağılışına ilk elden tanık olmuştu ve NATO ile AB’nin doğuya doğru genişlemesini bir aşağılanma ve tehdit olarak gördü. Batı, Rusya’nın korkularını küçümsedi ve ulusal gururuna indirilen darbeleri büyük ölçüde görmezden geldi.

1914’te Avrupa’nın elitleri ortak bir kültürü paylaşıyordu, genellikle aynı dilleri konuşuyordu ve dostluk ve evlilik bağlarıyla birbirlerine bağlıydılar. Ancak milliyetçiliğin gücünü, komşu halklar arasında büyüyen antipatileri ve yönetici sınıflarının ve entelektüellerinin tarihi suistimal ederek örneğin Almanlar ve Fransızların kalıtsal düşmanlar olduğunu iddia etmelerinin etkilerini kavrayamadılar. Benzer şekilde bugün de Putin ve olayları onun gibi gören pek çok Rus için Batı, nasıl tanımlanırsa tanımlansın, düşmandır ve her zaman da öyle olmuştur. Onlara göre Ukrayna Batı materyalizmi tarafından baştan çıkarılmakta ve kurtarılması ve gerçek ailesine geri döndürülmesi gerekmektedir. Bir başka nedenleri daha var: Eğer liberalizm ve demokrasi Ukrayna’da kök salarsa, ki öyle görünüyordu, bu tehlikeli güçler Rus toplumuna da bulaşmaya başlayabilirdi. İşgalden önce Batı’da çok az kişi Putin’in Ukrayna’yı Rusya’nın kaderi için ne kadar merkezi gördüğünü anlamıştı.

Ukrayna’nın Zaporizhzhia bölgesinde Rusya’ya karşı devam eden savaşta cephedeki Ukrayna askerleri.

Rusya’nın Ukrayna’daki savaşından çıkarılacak derslerden biri, Batılı stratejistlerin başka yerlerdeki liderlerin kendi ülkelerini ve tarihlerini nasıl gördüklerine daha fazla dikkat etmeleri gerektiğidir. Örneğin Tayvan’ı işgal etmek Çin için her türlü riski beraberinde getirecektir. Ancak Çinliler bu riskleri almaya hazır olabilir. Liderleri Şi Cinping, adayı ve halkını Çin ulusunun bir parçası olarak gördüğünü ve kendi döneminde “yeniden birleşmenin” yaşanmasını istediğini açıkça ortaya koydu. Bu görüş ve bu arzu Şi’nin karar verme mekanizmasını büyük ölçüde etkiliyor olmalıdır.

Birinci Dünya Savaşı’nın silinmez bir şekilde gösterdiği gibi, savaşlar nadiren planlandığı gibi gider. Aylar içinde bitmesi öngörülen bir savaş dört yıldan fazla bir süre devam etti ve insan hayatı ve ekonomik kaynaklar açısından başlangıçta herkesin beklediğinden çok daha fazlasına mal oldu. Ukrayna Savaşının üzerinden bir yılı aşkın bir süre geçti, bundan sonra cephe hattındaki değişimlerin çok daha yüksek bedeller sonucu gerçekleşmesi muhtemeldir. Generallerin I. Dünya Savaşı’nda öğrendiği gibi, üzerinde savaşılmış topraklarda ilerlemek daha zordur. Ve her iki taraf da kış aylarını savunmalarını güçlendirmek için kullandı. Her ne kadar bu rakamlara ihtiyatla yaklaşmak gerekse de Batılı istihbarat örgütleri çatışmaların en şiddetli olduğu dönemlerde Rusya’nın günde ortalama 800’den fazla ölü ve yaralı verdiğini tahmin ederken Ukraynalı yetkililer de günde 200 ila 500 arasında kayıp verdiklerini açıkladılar. Rusya bu savaşta daha şimdiden Afganistan’da on yıl boyunca kaybettiğinden daha fazla askerini yitirdi.

Toplumu işler halde tutma ve savaş makinesini çalıştırma becerisi, geçmişte olduğu gibi zafer ile yenilgi arasındaki farkı yaratabilir. Birinci Dünya Savaşı patlak verdiğinde, her iki tarafın orduları da birkaç hafta içinde, aylarca ya da daha uzun süre dayanması gereken mühimmat stoklarını tükettiklerini gördüler. Savaşan taraflar, savaşmaya devam edebilmek için toplumlarını olağanüstü derecede seferber etmek zorunda kaldılar. Rusya üzerindeki baskı o kadar büyüktü ki, 1917’de eski rejimin çökmesine, Bolşeviklerin iktidarı ele geçirmesine ve acımasız ve yıkıcı bir iç savaşa neden oldu. Bugünkü savaşta, Ukrayna toplumu kendisine dayatılan olağanüstü zorlukların ve sıkıntıların üstesinden gelmekte ve her zamankinden daha fazla birlik içinde. Ancak altyapısı sürekli tahrip edilen ve insanları durmadan yurt dışına kaçan ülkenin daha ne kadar bir arada kalabileceği belirsiz. Daha da önemlisi, Ukrayna, özellikle her iki taraf yaz aylarında çatışmaları şiddetlendirirken, savaşı sürdürmek için gereken mühimmat ve zırhlı araçlar gibi ekipmanları temin etmekte zorlanabilir.

Ukrayna’da Bucha bölgesel savunma kuvvetleri…

2023 baharında Rusya savunma üretimini çoktan arttırmış ve İran ve Kuzey Kore de dahil olmak üzere bir dizi başka ülkeden silah temin etmeye başlamıştı. Ancak birçok rapora ve sızdırılan istihbarat belgelerine göre, Ukrayna’nın silah temininde bağımlı olduğu ABD’nin başını çektiği Batılı güçler, silah ve malzeme sevkiyatını arttırmakta son derece yavaş davranarak Kiev’i ciddi eksikliklerle karşı karşıya bıraktı. Pek çok şey Batı’nın desteğini arttırmaya devam edip etmeyeceğine bağlı olacak. Putin’in Rusya’sı da kendi içinde ciddi sıkıntılarla karşı karşıya; Rus elitleri arasında çatlaklar oluşmaya başladı ve yüz binlerce sıradan Rus, özellikle de askerlik çağındaki erkekler ülkeyi terk ediyor. Rusya, Sovyetler Birliği’nin İkinci Dünya Savaşı’nda yaptığı gibi bir arada kalabilecek mi? Yoksa önümüzdeki yıllar 1917’nin bir tekrarını mı getirecek? [Rusya bir iç çözülme mi yaşayacak?]

İşgalin başlangıcında Rusya, Ukrayna’ya kıyasla çok daha güçlü bir orduya sahip görünüyordu. Ancak savaş devam ettikçe Ukrayna Batı’dan aldığı destek sayesinde Rus ordusuna karşı durabildi. Ukrayna silahlı kuvvetlerinin tüm cesaret ve becerisine rağmen, NATO ülkelerinden gelen olağanüstü silah ve para akışı olmasaydı Kiev bu kadar uzun süre dayanamazdı. Savaşlar, her iki tarafın komutanlarının becerisi ve savaşçılarının cesareti kadar, kaynaklara erişim veya düşmanın kaynaklarının yıpratılmasıyla da kazanılır veya kaybedilir. Savaşan her ulusun halkları kazanma umutlarını sürdürmek zorundadır ve bu ikna büyük bedeller karşılığında gerçekleşebilir.

Büyük bir endişe kaynağı ise bu savaşın başka güçleri de içine çekerek daha yaygın ve yıkıcı bir hal alması olasılığıdır. Birinci Dünya Savaşı’nın Balkanlar’da Avusturya-Macaristan ve Sırbistan arasında yerel bir çatışma olarak başladığını hatırlamakta fayda var. Beş hafta içinde genel bir Avrupa savaşına dönüştü çünkü diğer büyük güçler kendi çıkarları doğrultusunda hareket ederek müdahale etmeyi seçtiler. Şimdi de Ukrayna’nın pek çok dostu henüz fiilen savaşa müdahil olma çizgisini geçmemiş olsalar da, giderek daha güçlü ve sofistike silahların yanı sıra istihbarat ve lojistik destek sağlayarak savaşa daha yakından dahil oluyorlar. Verdikleri desteğin niteliğini ve niceliğini arttırdıkça, bu da Rusya’nın gerilimi tırmandırma ve muhtemelen Polonya ya da Baltık ülkeleri gibi komşu ülkelere saldırma riskini arttırıyor. Bir başka risk de Çin’in Rusya’yı daha aktif bir şekilde desteklemeye başlaması, kritik yardımlar göndermesi ve böylece Pekin ile Washington arasında bir çatışma olasılığını artırmasıdır.

Rusya’yı geçen Mart ayında ziyaret eden Çin Cumhurbaşkanı Şi Cinping ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Kremlin Sarayında yaptıkları görüşmenin ardından akşam yemeğinde de bir araya gelerek kadeh kaldırdı.

Savaşlar devam ettikçe, başlangıçta düşünülemeyen savaş yöntemleri ve silah türleri genellikle kabul edilebilir hale gelir. Zehirli gaz 1899 Lahey Sözleşmesi’nde yasaklanmıştı, ancak bu Almanya’nın 1915’ten itibaren kullanmasını engellemedi ve savaşın son yılında Müttefikler de aynı şeyi yaptı. Rusya halihazırda Ukrayna’da pek çok kez uluslararası kanun ve normları ihlal etmiştir ve Kiev’in eteklerindeki küçük Bucha kasabası savaş suçlarıyla eşanlamlı hale gelmiştir. Endişe verici bir şekilde, Rusya nükleer silahların ilk kullanımına ilişkin tabuyu yıkmakla da tehdit etti ve kimyasal ve biyolojik savaş yürütme kapasitesine de sahip. Rusya’nın bu silahları kullanması halinde Ukrayna’nın ya da dostlarının nasıl tepki vereceğini tahmin etmek zor. Ancak Putin bunları kullanır ve yanına kar kalırsa, otoriter liderler tarafından yönetilen diğer ülkeler de onu örnek almak isteyecektir.

1914’te yıkımın boyutunu, savaşın Avrupa’dan Orta Doğu, Afrika ve Asya’ya yayılmasını ya da Avrupa toplumlarına verdiği zararı çok az kişi öngörüyordu. Silahlar nihayet sustuğunda, ortaya çok farklı Avrupa çıktı. Üç imparatorluk -Avusturya-Macaristan, Almanya ve Rusya- kaos içindeydi ve Osmanlı İmparatorluğu parçalanmak üzereydi. Zayıflamış bir Britanya İmparatorluğu ve yükselen ABD ve Japonya ile güç dengesi değişmişti. Ukrayna’daki savaş, zayıflamış bir Rusya ve giderek daha güçlü ve iddialı bir Çin’in doğmasına yol açarak benzer büyük değişimler getirecek mi?

Ukrayna’nın başkenti Kiev’e geçen Şubat’ta sürpriz bir ziyaret gerçekleştiren ABD Başkanı Joe Biden, Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenski ile ikili anlaşmalar imzalamıştı.

1919’da Fransa başbakanı olan Georges Clemenceau barış yapmanın savaş yapmaktan daha zor olduğunu söylemişti. Bu sözün doğruluğunu yeniden keşfetmek üzere olabiliriz. Ukrayna’daki savaş bir şekilde sona erse bile, ardından barışı inşa etmek zorlu bir mücadele olacaktır. Kaybedenler yenilgiyi kolay kolay kabullenmezler ve galipler de yüce gönüllü olmakta zorlanırlar. Versailles Antlaşması hiçbir zaman Almanya’nın iddia ettiği kadar cezalandırıcı olmadı ve antlaşmanın birçok maddesi hiçbir zaman uygulanmadı. Ancak Müttefikler Almanya’dan yüksek tazminatlar almaya çalışmasaydı ve onu uluslar topluluğuna daha erken kabul etseydi 1920’lerin Avrupası daha mutlu bir yer olurdu.

Tarihte daha iyi örnekler de bulunmaktadır. İkinci Dünya Savaşı sonrasında ABD’nin Marshall Planı, Batı Avrupa ülkelerinin gelişen ekonomiler ve istikrarlı demokrasiler olarak yeniden inşa edilmesine yardımcı olmuştur. Batı Almanya ve İtalya’nın, kuşkusuz Soğuk Savaş tehdidi altında, NATO’ya katılmalarına izin verildi ve transatlantik ittifakın çekirdek üyeleri haline geldiler. Eski düşmanlar bile yakın ortaklara dönüşebilir. Bu örnek [Batı’ya] umut veriyor. Ukrayna bakımından, savaşın kendisi için olumlu bir şekilde sonuçlanması, ülkenin kaybettiği toprakların çoğunu geri kazanması ve AB’ye kabul edilmesi halinde daha iyi günler vaat ediyor. Ancak bu gerçekleşmez ve Batı Ukrayna’nın yeniden inşasına yardımcı olmak için sürekli bir çaba göstermezse -ve Batılı liderler Rusya’ya kalıcı bir parya muamelesi yapmaya kararlıysa- o zaman her iki ülke için de gelecek sefalet, siyasi istikrarsızlık ve rövanşizm olacaktır.”

  • Ömer Murat, Dış Politika ve Siyaset Uzmanı, Eski Diplomat
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com