Erdoğan sordu: CHP nasıl bu kadar oy alabiliyor, nasıl bu kadar belediye kazanabiliyor?

Erdoğan: Peki, buna rağmen CHP nasıl bu kadar oy alabiliyor? Nasıl bu kadar belediye kazanabiliyor? Nasıl bu kadar cüret sahibi olabiliyor? Açık konuşmak gerekirse, bunun müsebbibi AK Parti olarak biziz.

KRONOS 27 Kasım 2024 GÜNDEM

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin TBMM Grup Toplantısı’nda konuştu.

Erdoğan, iktidar ortağı MHP lideri Devlet Bahçeli’nin “Öcalan Meclis’e gelsin” başlayan, ardından dün yaptığı “DEM ile Öcalan’ın yüz yüze görüşmesini bekliyoruz” çağrılarını ilk kez sahiplenerek, “Sayın Devlet Bahçeli’nin Cumhur İttifakı’nın ortak siyasi vizyonunu yansıtan tarihi çağrısından sonra hem Kandil’den hem DEM Parti’den gelen ilk açıklamalar her iki yapının da aynı hala kafada olduğuna işaret etmiştir. Bu kafanın mutlaka değişmesi gerekiyor. Silahları bırakırsanız önünüz açılır ama açık konuşmamız gerekirse karşımızdaki tablo çok da umutlu olmamıza izin vermiyor” dedi.

Kara Harp Okulu mezuniyet töreninin ardından “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganı atarak kılıçlı yemin töreni düzenleyen teğmenlerle ilgili yürütülen disiplin soruşturmasına yönelik eleştirilere tepki gösteren Erdoğan, “Daha dün denecek kadar yakın bir zamanda, komutanlarından değil, Pensilvanya’dan emir alan asker elbisesi giymiş militanların, ülkeyi nasıl bir felaketin eşiğine getirdiğini hep birlikte yaşayıp gördük. Komutanlarının açık talimatlarına rağmen disiplinsizlik yapan teğmenlerin, yarın neler yapabileceklerini kim bilebilir. Tüm bu hakikatler gün gibi ortada dururken, kılıç şakırtıları arasında disiplinsizlik yapanları kahramanlaştırmak neyin nesidir? Allah aşkına bu nasıl bir şuursuzluktur? CHP’nin, tarihinin her döneminde olduğu gibi bugün de orduya siyaset bulaştırma, orduyu kışkırtma geleneğinden kurtulamadığı anlaşılıyor. Burada şunu çok net ifade etmek isterim; milletimizin göz bebeği olan ordumuzun yıpratılmasına da siyasi emeller uğruna provoke edilmesine de eyvallah demeyiz. Bu ordu İslam bayraktarlığını yapan şanlı ordudur” ifadelerini kullandı.

Erdoğan’ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

Dünya yeni ve köklü bir değişimin eşiğinde olmanın sancılarını yaşıyor. Aynı şekilde bölgemiz, kuzeyi ve güneyiyle adeta cayır cayır yanıyor. İşte böyle bir iklimde Cumhur İttifakı olarak tarihi bir sorumlulukla karşı karşıyayız. Türkiye’nin hem siyasi ve ekonomik istikrarını korumanın, hem sosyal barışını tahkim etmenin, hem de hedeflerimize doğru yürüyüşümüzü sürdürmenin mücadelesini veriyoruz. Esasen karşımızdaki tablo, sadece AK Parti ve Cumhur İttifakı ile sınırlandırılamayacak kadar önemlidir. Kendini bu ülkeye, bu millete karşı mesul hisseden herkesin bu mücadeleye destek vermesi, katkı sunması, en azından yıkıcı muhalefetten kaçınması gerekir. Söz konusu vatan, millet ve devletse, gerisi sadece birer teferruattır.

Sadece bölgemizde değil tüm dünyada barışın, huzurun hakim olması için gece gündüz koşturuyoruz. Türkiye küresel siyasette kutup başlarından biri olma rolünü günden güne güçlendirmektedir. Bininci gününü geride bırakan Rusya-Ukrayna savaşı ve 14. ayına ulaşan Gazze soykırımı dahil, coğrafyamızdaki tüm krizlerin çözümü için yoğun çaba içindeyiz. İsrail ile Lübnan arasında bu sabah itibarıyla yürürlüğe giren ateşkes anlaşmasından memnuniyet duyuyoruz. Sahada sukûnetin muhafazası noktasında, tüm tarafların, bilhassa da İsrail’in sorumluluklarını harfiyen yerine getirmesini bekliyoruz. Gazze’de katliamın durması ve kalıcı ateşkesin tesisi için her türlü katkıya hazırız.

Geçtiğimiz 22 yılda yaptığımız her eseri, muhalefetin zihniyetine rağmen başardık. Hani şair diyor ya; Öyle yıkma kendini, Öyle mahzun öyle garip, Nerede olursan ol, İçeride dışarıda, Derste, sırada, Yürü üstüne üstüne, Tükür yüzüne celladın, fırsatçının, fesatçının, hainin, Dayan kitap ile dayan iş ile, Tırnak ile diş ile, Umut ile, sevda ile, düş ile, Dayan, rüsva etme beni… İşte biz de böyle ağır bir vebali omuzlamanın bilinci ile millete mahcup olmamak için, umut ile, sevda ile, düş ile çalıştık, çabaladık, ter döktük. Önümüze çıkan engellerin üstüne üstüne yürüdük. Fırsatçılara, fesatçılara rağmen, Türkiye’ye cumhuriyet tarihinin en başarılı yıllarını yaşattık.

“KILIÇDAROĞLU PARTİSİNİ KURULTAYA GÖTÜRMEK İÇİN KARANLIK İTTİFAKLAR PEŞİNDE”

Bugün de bu hastalıklı anlayışın yeni hezeyanlarıyla uğraşıyoruz. Açıkçası bunlar için harcadığımız her nefesin, ayırdığımız her vaktin ziyan olduğunu, beyhude olduğunu biliyoruz. Ama biz, bunlara hak ettikleri cevapları vermediğimizde, densizlik ve cüretlerini artırıyorlar. CHP’nin siyasetten tard edilen eski genel başkanının geçtiğimiz günlerde davalı olarak bulunduğu mahkeme salonunda freni boşalmış kamyon misali savurduğu zırvalar, hakaretler, bühtanlar, bunun en son örneğidir. Karşımıza çıktığı istisnasız bütün seçimleri kaybeden bu zat, kendi partisi içinde de her türlü hakarete uğrayan, şaibeli bir kurultayla devrilip sürgüne gönderilen bir siyasetçi eskisi. Yenilen pehlivan güreşe doymazmış. Bu zat da partisini tekrar kurultaya götürmek için karanlık ittifaklar kurma ve delege avı peşinde koşarken, gündeme gelmenin yolunu bize sataşma, daha doğru bizim üzerimizden prim yapmakta görüyor. Üstelik bunu da 15 Temmuz ihanetinin faili FETÖ’nün eline tutuşturduğu malzemeler üzerinden yürütmeye kalkıyor. 17-25 Aralık emniyet yargı girişimi karşısında milli iradeyi savunurken, bu zatın nasıl koşa koşa FETÖ’cülere desteğe gittiğini dün gibi hatırlıyoruz. Daha sonra montaj olduğunu bizzat kendi ağzıyla ikrar ettiği FETÖ’nün kasetlerine aylarca partisinin kürsüsünü açtığını da unutmadık. 15 Temmuz darbe gecesi de tankların arasından sıvışarak gittiği bir evde keyif kahvesini yudumlayarak, FETÖ’cülerin ülkeyi işgalini tamamlamasını beklemişti. Milletimizle sırt sırta vererek darbecileri bozguna uğrattığımızda, zoraki olarak İstanbul’daki mitinge gelmiş, ardından yeniden fabrika ayarlarına dönerek, FETÖ’cülerin davulunu çalmaya devam etmişti. 14-28 Mayıs seçimleri arifesinde gittiği Amerika’da saatlerce hamburgercide ne yaptığını o gün bugündür bir türlü açıklayamadı.

“PARTİSİNİN ATTIĞI ÇUKURDAN KURTULMAK İÇİN BİZE SATAŞIYOR”

Ekonomi gurusu diyerek tüm Türkiye’ye reklamını yaptığı Amerikalı bir arkadaşı vardı. Genel başkanlık koltuğunu kaybettikten sonra, o da buna bay bay dedi. Ülkeye getirmekten bahsettiği dolarları, euroları ise daha sonra İstanbul’da bir ofiste deste deste kule yapılırken gördük. Yani, nereden tutarsanız tutun elinizde kalan bir başarısızlık, kifayetsizlik, çapsızlık örneğiyle karşı karşıyayız. Bu zatın, Türkiye’yi yönetmeye talip olduğu masa arkadaşları, özellikle dile getirdikleri yakışıksız ithamlar, en hafif tabirle siyasi nezaketsizliktir. Bu, aynı zamanda karakter bozukluğunun da işaretidir. Sandıkta milletten yediği tokladın hıncı ve hırsı, bu zatın gözlerini kör etmiş, akli melekelerini esir almıştır. Siyasi rekabet başkadır, siyasette kan davası gütmek başkadır. Kaset kumpasıyla koltuğa getirildiği ilk günden beri bu zat, siyaset sanatını, siyaset etiğini, siyasetin teamüllerini bir türlü kavrayamadı. Bugün yaşananlara baktığımızda; ülkemizin 14-28 Mayıs seçimlerinde nasıl büyük bir tehlike atlattığını daha net görebiliyoruz. Daha önce de söyledim; milletimizin verilmiş sadakası varmış. Milletimiz, Anadolu irfanı denilen o engin ferasetiyle, başına gelebilecekleri görerek, bu zata ve 6’lı masa denilen derme çatma yapıya ülkeyi, devleti, evlatlarının geleceğini emanet etmedi. Bu zat, partisinin kendisini attığı çukurdan kurtulmak için bize sataşıyor. Kendisine diyoruz ki; sana bu kapıdan ekmek yok. Git, yaptığın densizliklerin hesabını yargıya ver. Senin muhatabın biz değiliz, yargıdır. Senin bir türlü dizginlenemeyen siyasi ihtiraslarına da alet olmayız.

BELEDİYELERE KREŞ ENGELİ

Bunların yeni başkanlarının eskisinde geri kalır tarafı yok. Milli Eğitim Bakanlığı, belediyelere münhasıran kendi ukdesinde olan anaokulu hizmetinin, işlettikleri kreşlerde verilemeyeceğini hatırlatan bir yazı gönderiyor. Bu hatırlatma, kanuni bir zorunluluktan kaynaklanıyor. Bu ikazın yapılma mecburiyetinin gerisinde ise yine, CHP’nin Anayasa Mahkemesi’ne götürerek iptal ettirdiği bir düzenleme bulunuyor. Tıpkı öğrenci bursları meselesindeki gibi burada da CHP bizzat kendisinin müsebbibi olduğu bir konuda istismar siyasetine sarılıyor. Yazının belediyelere ulaşmasının ardından CHP Başkanı ve kimi belediye başkanı meydanlara dökülüp, abuk sabuk ifadelerle, kendi akıllarınca bize meydan okuyor. Cehalet, tek başına katlanılabilir bir eksikliktir. Ama cehaletle ukalalık bir araya geldiğinde, inanın çekilmez hal alıyor. Son hadisede, CHP’nin ve kimi belediye başkanlarının sergiledikleri tablo tam olarak budur. Bir ana muhalefet lideri ve onun yerine namzet isimleri düşünün ki, anaokulu-kreş ayrımını dahi bilmiyorlar. Bakanlıktan gelen yazıyı okumamışlar. Ama üzerine ahkâm kesmede, ‘engeleniyoruz’ naraları atmada maşallah pek hevesli ve mahirler. Haydi okudular, anladılar diyelim… Bu sefer de fıtratlarının ayrılmaz bir parçası haline gelen yalan ve iftira alışkanlıklarından kurtulamıyorlar. Türkiye Cumhuriyeti, bir hukuk ve nizam devletidir. Kreş, anaokulu, lise, üniversite açmanın kuralı bellidir. Her eğitim kurumunun uyması ve sahip olması gereken standartlar vardır. Kimse ‘ben kuralları takmıyorum, kanunlara uymuyorum’ diyemez. Siyasi fırsatçılık adına, ailelerin, çocukların arkasına saklanacak kadar korkaklar, kifayetsizler, tam bir çaresizlik içindeler. Aslında bunların ciddiye alınacak hiçbir yanları yok ama biz ülkemiz ve milletimiz adına üzülüyoruz.

“DİSİPLİNSİZLİK YAPAN TEĞMENLERİN YARIN NELER YAPABİLECEĞİNİ KİM BİLEBİLİR”

Benzer bir tavra, mezuniyet töreninde sergiledikleri disiplinsizlik sebebiyle soruşturmaya uğrayan teğmenlerle ilgili şahit oluyoruz. Neymiş; benim birincilere diploma vermemi kalkıp onun değerlendirmesini yapıyorlar. E birinci olmuş, huzurumuza getirilmiş. Yapmam gereken nedir? Onların diplomalarını vermektir. Ama bunların disiplinsizlikle ilgili herhangi bir yanlışı varsa, o da yine özellikle Harp Okulları’nın Yüksek Disiplin Kurulu’nun huzurumuza getirdiği bir neticedir. Biliyorsunuz, bunlar daha birkaç ay önce sosyal medyada bize hakaret ettiği için yargılanıp cezaevine konulan birisi konusunda da utanç verici bir yaygara kopardılar. Bu küfürbazı getirip protokole oturtacak kadar şuurlarını kaybettiler. Sonra bu kişi oklarını kendilerine çevirince, apar topar ‘bilmiyorduk, haberimiz yoktu’ yollu açıklamalarla tornistan ettiler. Millete ve milletin inanç değerlerine hakaret eden kim varsa, en büyük destekçisi, hamisi, koruyucusu bilkin ki; CHP’dir. Disiplinsizlik suçlamasıyla Disiplin Kurulu’na sevk edilen teğmenlerle ilgili de önünü, arkasını düşünmeden, bodoslama bir tavır içine girdiler. Halbuki, disiplin elbette her yerde lazımdır ama söz konusu Türk Silahlı Kuvvetleri olduğunda hayati öneme sahiptir. Daha dün denecek kadar yakın bir zamanda, komutanlarından değil, Pensilvanya’dan emir alan asker elbisesi giymiş militanların, ülkeyi nasıl bir felaketin eşiğine getirdiğini hep birlikte yaşayıp gördük. Komutanlarının açık talimatlarına rağmen disiplinsizlik yapan teğmenlerin, yarın neler yapabileceklerini kim bilebilir. Türkiye, 1960 darbesini ve pek çok cunta girişimini yaşadı. 1971 muhtırasını tecrübe etti. 1980 darbesinin zulmünü iliklerine kadar hissetti. 1997 postmodern muhtırasının ayıbına maruz kaldı. 15 Temmuz’da milletin sinesine çarpıp yenilmeselerdi, darbecilerin ülkeyi nasıl bir iç savaş iklimine sürükleyeceklerini bilmeyen var mı? Tüm bu hakikatler gün gibi ortada dururken, kılıç şakırtıları arasında disiplinsizlik yapanları kahramanlaştırmak neyin nesidir? Allah aşkına bu nasıl bir şuursuzluktur? CHP’nin, tarihinin her döneminde olduğu gibi bugün de orduya siyaset bulaştırma, orduyu kışkırtma geleneğinden kurtulamadığı anlaşılıyor. Burada şunu çok net ifade etmek isterim; milletimizin göz bebeği olan ordumuzun yıpratılmasına da siyasi emeller uğruna provoke edilmesine de eyvallah demeyiz.

“BU ORDU İSLAM BAYRAKTARLIĞINI YAPAN ŞANLI ORDUDUR”

Bu ordu, bir zümrenin, bir partinin değil, milletin ordusudur. Türk Silahlı Kuvvetleri, peygamber ocağıdır, milletimizin gurur kaynağıdır. Bu ordu, yüz yıllardır ‘Allah Allah’ nidalarıyla cenk meydanlarını coşturan, ‘Ölürsem şehit, kalırsam gazi’ şuuruyla şehadete koşan serdengeçtilerin, yiğitlerin, ölümü öldüren kahramanların ordusudur. Ne diyor merhum Yahya Kemal; Şu kopan fırtına Türk ordusudur ya Rabbi, Senin uğruna ölen ordu budur ya Rabbi, Ta ki yükselsin ezanlarla müeyyed nâmın, Galib et, çünkü bu son ordusudur İslam’ın… Tıpkı Yahya Kemal merhumun ifadesiyle, bu ordu, 3 kıta, 7 iklimde İslam’ın bayraktarlığını yapan şanlı bir ordudur. Kimse bu orduyu sağa sola çekmesin.

“SİZ GİDİN ÖNCE KARA SİCİLİNİZLE YÜZLEŞİN”

Bir diğer husus ise şudur; kahraman ordumuz, vesayet heveslilerinden ve FETÖ’cü hainlerden temizlendikçe, vatan savunması görevini çok daha etkin ve başarılı şekilde yerine getirmeye başlamıştır. Artık ülkenin içiyle uğraşmak yerine, sınırlarımız ötesinde terör örgütlerine nefes aldırmayan bir orduya sahibiz. Kimse kusura bakmasın; karası, denizi ve havasıyla Türk Silahlı Kuvvetleri’nin gıptayla takip edilen başarılarına, bölücü terör örgütünün uzantılarıyla yan yana yürümekten gocunmayan istismarcıların gölge düşürmesine müsaade etmeyiz. Hem 3-5 oy için, affınıza sığınarak söylüyorum, ‘Mustafa Kemal’in itleri’ hakaretini sineye çekeceksiniz, hem Meclis kürsüsünde bölücü örgüt yandaşlarından ayar üstüne ayar yerken gıkınızı çıkarmayacaksınız, hem 14-28 Mayıs seçimleri sürecinde Kandil’den ve Pensilvanya’dan gelen destek beyanlarına bir çift laf etmeyeceksiniz, hem de bugün karşımıza çıkıp, utanmadan bize Gazi Mustafa Kemal’den, cumhuriyetten, vatan, millet ve Mehmetçik sevgisinden bahsedeceksiniz. Siz gidin önce kendi kara sicilinizle bir yüzleşin. Siz gidin bu zamana kadar karşısında dut yemiş bülbüle döndüğünüz hakaretlere niçin ses etmediğinizin hesabını verin. Siz gidin Türkiye’ye işgalci diyenlere, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ‘kimyasal silah kullandı’ iftirası atanlara niçin destek olduğunuzu açıklayın. DEM’li belediyeler arasında mekik dokurken, siz ne hakla bizi cumhuriyet üzerinden eleştiriyorsunuz? Böyle bir konuda bize laf söylemek sizin haddinize mi?

“CHP’NİN ORDUMUZA DİSİPLİNSİZLİK TEHDİTLERİNE GÖZ YUMMAYACAĞIZ”

Bizim de milletimizin de sizin iki yüzlü, omurgasız siyasetine karnı tok. Ordumuza, başta Balkan Harbi olmak üzere, yakın tarihimizde çok ağır bedeller ödeten siyaset virüsünün bulaştırılmasına izin vermeyeceğiz. İttihatçılar ile itilafçılar arasındaki çekişme sebebiyle, tarihimizin en büyük toprak kayıplarını yaşadık, unutmayın. Siyaset virüsünün bir orduyu içten içe nasıl çökerttiğini, nasıl zayıflattığını Balkan Savaşları’nda, hem de çok acı bir şekilde tecrübe ettik. Rıza Tevfik’in, ‘Rumeli, o nazlı vatan bizimdi, Biz benimsemedik, el aldı gitti’ diyerek ağıt yaktığı, 550 yıllık can parçamız Rumeli’yi sadece 1 haftada kaybettik. Cumhuriyet tarihimiz boyunca da neredeyse her 10 yılda bir tekrarlanan vesayet teşebbüslerinde ordumuzun nasıl bir girdaba sürüklendiğini, milletimizle nasıl karşı karşıya getirildiğini yakınen gördük. CHP’nin sorumsuz yöneticilerinin, ordumuzu nizamsızlık, intizamsızlık, disiplinsizlik tehditleriyle karşı karşıya bırakmasına göz yummayacacağız. AK Parti ve Cumhur İttifakı olarak, darbecilere ve şakşakçılarına rağmen, demokrasiyi, hukuku, adaleti, kalkınmayı, sivil siyaseti ve milletimizin haklarını savunmayı gerekirse canımız pahasına sürdüreceğiz.

“CHP’NİN KAZANMASININ MÜSEBBİBİ BİZİZ”

Bu süreçte, şu değişmez gerçeğe bir kez daha şahitlik ediyoruz… Ülkenin yaşadığı her sınama, CHP zihniyetinin çarpık ve kirli yüzünün bir parçasını açığa çıkarıyor. Düşünün, Meclis’in ikinci büyük partisi, bir anlamda iktidarın alternatifi olan bir parti ve kadrolarının hali bu. Ne liyakat var, ne ehliyet var, ne de millete ve memlekete hizmet gibi bir dert var. Allah aşkına, size de bizi dinleyen herkese de soruyorum; şu hali ile CHP’ye bakıp da kendisi ve ülkesi adına umut görebilen tek bir vatandaşımız var mıdır acaba? Eskisi ve yenisiyle, CHP genel başkanlarına, hırsları boylarını aşan belediye başkanlarına bakıp da ülkeyi bunlardan herhangi birine emanet edebileceğine inanan aklı başında tek bir kişi var mıdır acaba? CHP’ye bakıp da Türkiye’nin milli menfaatlerini dünyanın 4 bir yanında, hem diplomasinin inceliklerini, hem siyasi ve askeri gücünü, hem kişisel ilişkilerini kullanarak savunabilecek bir kadro görebilen var mı acaba? Peki, buna rağmen CHP nasıl bu kadar oy alabiliyor? Nasıl bu kadar belediye kazanabiliyor? Nasıl bu kadar cüret sahibi olabiliyor? Açık konuşmak gerekirse, bunun müsebbibi AK Parti olarak biziz.


“BAHÇELİ’YLE TAM BİR MUTABAKAT HALİNDEYİZ”

Her istişaremizde Sayın Bahçeli ile pek çok konuyu samimiyetle ele alıyoruz. Ülkenin ve milletin hayrına olan her meselede Sayın Bahçeli’yle tam bir mutabakat halindeyiz, uyum ve eş güdüm içinde hareket ediyoruz. Cumhur İttifakı yoluna devam ediyor. Bahçeli temsilcisi olduğu misyon adına cesur ve ezberleri bozan bir teklif ortaya koymuştur. Bizde bu meseleyi tüm yönleriyle ele alıyoruz. Kurumlarımız değerlendirmelerimize zemin teşkil edecek bir hassasiyetle yürütüyor. Bunu da kumarbazlara özgü ‘al artırıyorum’ sorumsuzluğuyla değil soğukkanlılıkla yapıyoruz.

40 yıldır milletimizin başındaki terör belasını bertaraf etmekte kararlıyız. Türkler ile Kürtler arasına örülmek istenen terör duvarını yıkıp atacağız. Evlatlarımıza terörün, terör destekli siyasetin olmadığı Türkiye teslim edeceğiz.

“ORTAK SİYASİ VİZYON”

Sayın Devlet Bahçeli’nin Cumhur İttifakı’nın ortak siyasi vizyonunu yansıtan tarihi çağrısından sonra hem Kandil’den hem DEM Parti’den gelen ilk açıklamalar her iki yapının da aynı hala kafada olduğuna işaret etmiştir. Bu kafanın mutlaka değişmesi gerekiyor. Silahları gömerseniz önünüz açılır ama açık konuşmamız gerekirse karşımızdaki tablo çok da umutlu olmamıza izin vermiyor.

Terör örgütü, küresel güçlerin tetikçisi, taşeronu, paralı askeri, aparatı rolünden vazgeçmediği sürece, nerede olursa olsun başını ezmeyi sürdüreceğiz.

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com