Bu sene 25. yılını kutlayan ve 31 ülkeden 183 katılımcıyı Fransa'nın başkentinde buluşturan Paris Photo, geleneksel işlerle modern arayışları bir araya getirdi. Fotoğraf tutkunları güneşli ve sarı Paris sonbaharında başka dünyalardan hayatlarla tanıştı.
Bir sergideki fotoğrafa bakmanın en doğru yolu tam karşısına geçmek ve çerçevenin büyüklüğünü de dikkate alarak mesafenizi ayarlamaktır. İsviçreli sanatçı Nicolas Grospierre ise uyguladığı sergileme yöntemi ile ezber bozuyor; fotoğraf ile aranıza perde çekiyor. Paspartusuz siyah çerçeve içine yerleştirdiği eserlerinin önündeki üç parçalı cam, tam karşısındayken fotoğrafın görülmesini engelliyor. Size düşen siyah dikdörtgenin biraz sağına, soluna ya da önüne ve arkasına küçük adımlar atmak. Paris’in ünlü sergi salonu Grand Palais Éphémère’deki bu eğlenceli oyunla fotoğrafın bütününü görmek ancak mümkün oluyor.
Bu sene 25. yılını kutlayan ve 31 ülkeden 183 katılımcıyı Fransa’nın başkentinde buluşturan Paris Photo, sürprizlerle başladı. Bir sanatçının dünyanın herhangi bir yerinde bakışıyla dondurduğu o anlar, tanıklığının kanıtı olarak iyi kağıtlara basıldı ve Grand Palais Éphémère’nin geniş kubbesinin altındaki dev beyaz duvarlara asıldı.
Sanatçıları, galeri sahiplerini, yayıncıları, koleksiyonerleri ve halkı buluşturan etkinlik, koronavirüs salgını döneminde sönük kalan mekânı doldurdu. Dışarıda turistler Eyfel Kulesi manzarası önünde cep telefonları ve kompakt kameralarıyla hatıra biriktirirken, fotoğraf tutkunları güneşli ve sarı Paris sonbaharında başka dünyalardan hayatlarla tanıştı.
USTALARA SAYGI
Louis Daguerre’nin 1839 yılında dagerreyotipi tekniği ilk görüntüyü elde ettiği Paris, Robert Doisneau’dan Henri Cartier-Bresson’a kadar onlarca fotoğrafçıyı dünyaya armağan etmiş özel bir şehir. Kitaplarını imzaladığı masanın etrafını saran her yaştan insanın Raymond Depardon’a olan saygısı nedensiz değil. Önemli bir vefa örneği.
Sanatçıların vefası ise hem işlerine hem de dostlarına… Paris Photo’nun uzun koridorlarından birinde göz göze geldiğim Jane Evelyn Atwood onlardan biri. Gümüş rengi saçlarının altındaki gülümseyen aydınlık yüzüyle yayımladığı son kitabı Darya’dan söz ediyor. Bilinmeyen bir göç olgusunu Avrupa’daki yaşlıların kaderi ile birlikte sorgulayan sanatçı, 54 yaşındaki Ukraynalı hasta bakıcısı Darya’nın öyküsünü anlatıyor.
Söz dönüp dolaşıp Türkiye’ye geliyor. 2011’de fotoğraf editörü olduğum Zaman’ın “Türkiye’de Zaman” projesinin davetlisi olarak Türkiye’ye gelen ve Zonguldaklı madencilerle yer altına inen Atwood’un çalışmaları bugün daha anlamlı. Çektiği fotoğraflar için yazdığı küçük mukaddimede, bir hafta önce bir maden işçisinin çöken tavanın altında kalarak can verdiğini öğrendiğini ve madencilerden birinin eşiyle sohbetini anlatıyordu: “Meryem, yüzünde kederli bir gülümsemeyle ‘Her günün sonunda kocamı yorgun argın eve dönerken görünce şöyle diyorum: Allah’ım sana şükürler olsun! Bugün de kazasız belasız atlattık.’ ”
Atwood’un hisleri ve Meryem’in duası gelecek tehlikelerin habercisiymiş meğer, artık daha iyi anlıyoruz.
Gazeteyi, foto muhabirlerini, özellikle kendisine eşlik eden meslektaşımızı soruyor. Ben anlattıkça o duygusallaşıyor. Gazetenin kapatıldığını, el konulan beyaz binanın kara mizah örneği olarak adliye yapıldığını söyleyince şaşkınlığını gizleyemiyor. Projeyi kitap ve sergiyle birlikte görünür hale getiren görsel yönetmenimiz Fevzi Yazıcı’nın 6 yıldan fazla bir zaman cezaevinde olduğunu duyunca sesi titriyor. Sıkıca ellerimi tutup sarılıyor.
Kitaplarını imzalayacağı saatten önce standa gidip Darya’yı satın alıyorum. “Eski arkadaşıma” notuyla ve nazik ifadelerle imzalıyor. Yine o şefkatli gülümsemesiyle vedalaşıyoruz. Sırada kitap imzalatmak için bekleyenler var… Tam bu sırada yan koridordan alkış sesleri yükseliyor. Yaklaşmak ne mümkün! Fotoğraf makinaları ve cep telefonları havada, hepsi kayıtta… Saatler sonra o standa döndüğümde yılın kitap ödüllerinin verildiğini, İlk Fotoğraf Kitabı ödülüne Türkiye’den Sabiha Çimen’in lâyık görüldüğünü öğrenmek hoş bir sürpriz oluyor.
KİTAP ÖDÜLLERİ
Emin Özmen’den sonra Magnum üyesi olma yolundaki başarılı çalışmalarıyla öne çıkan Çimen’in Türkiye’deki Kuran kursları ile ilgili incelikli kitabı Hafız, Red Hook Editions tarafından yayımlanmıştı. Yılın Kitabı ödülüne ise, Mohamed Bourouissa’nın (Loose Joints) Périphérique serisine verildi.
Grand Palais Éphémère’de eski ile yeniyi, klasik ile çağdaş işleri bir arada görmek mümkündü. 1854 yılında Fransa’da cama kaydedilen bir kare ile İranlı arkadaşım Newsha Tavakolian‘ın bir metreye bir metre baskısı komşu galerilerin duvarlarındaydı. Nadar’ın 1900’de çektiği Balzac portresi de vardı Paris Photo’da, Polka Gallery’deki işlerini birlikte gezdiğimiz Japonya’dan Kasuke Okahara da…
Ünlü fotoğraf dergisi The Eye of Photography’nin de dikkat çektiği gibi bu yıl fotoğraf kitaplarının sayısı ve çeşitliliği öne çıktı. Paris Photo Aperture’ın onuncu yılını kutlayan yarışmasına 34 yayıncı ve 400 fotoğrafçı katıldı. Birkaç yıl önce mümkün değilken artık fotoğraf kitapları festivallerde ve fuarlarda ayrı bölümlere sahip.
Paris Photo sürprizleri bitmiyor. Kanadalı sanatçı Edward Burtynsky’nin Beypazarı-Nallıhan’da çektiği erozyon temalı fotoğraflarını Kanadalı Nicholas Metivier Gallery sergiledi. İstanbul-Berlin hattında önemli işlere imza atan Zimmerman Gallery ise Alp Sime ve Zeynep Kayan’ın işlerine ev sahipliği yaptı.
PARİS’TE FOTOĞRAF ZAMANI
Genişletilmiş programa bakınca ise Grand Palais Éphémère’deki Paris Photo etkinliğinin şehrin her yerine yayılan irili ufaklı fotoğraf etkinliklerinin podyumu olduğunu anlıyorsunuz.
Maison Européenne de la Photographie (MEP), 1996’da açılan önemli bir fotoğraf kurumu. Hôtel de Ville’de buluştuğum iki genç arkadaşımla birlikte ziyaret ettiğimiz mekânda, Sovyetler Birliği döneminden işgal dönemine geniş bir Ukrayna retrospektifi bizi karşılıyor. Zekice, alaycı ve hayli sert fotoğraflar, baskı, şiddet ve direnişi bütün canlılığı ile anlatıyor.
ESKİ DÜNYADAN YENİ DÜNYAYA UKRAYNA
1938’de Harkov’da dünyaya gelen Ukraynalı sanatçı Boris Mikhailov’un bugüne kadarki en kapsamlı retrospektifi olan sergi, Doğu Avrupa’nın en etkili çağdaş sanatçılarından birinin sosyal ve politik konulardaki deneysel çalışmalarını bir araya getiriyor
1960’lardan bu yana, Sovyetler Birliği’nin çöküşüne ve dağılmasının korkunç sonuçlarına şahitlik eden sanatçı, gözlemlerini mizah ve trajedi ile buluşturuyor; belgesel fotoğraf, kavramsal çalışma, resim ve performansla ustalıkla kotarıyor.
Şehrin Le Marais semtinde eski bir malikanedeki yerleşkenin, 24.000 fotoğraflık koleksiyona, bir oditoryuma ve mükemmel bir fotoğraf kitabı dükkanına sahip olduğunu öğrenmek şaşırtıyor.
KİTAP GEMİSİ
Polycopies ise, 9 ile 13 Kasım arasındaki Paris Photo günlerinde açılan, Seine nehrine demirlemiş bir mavnada ve önündeki çadırda kurulan bir başka kitapçı. Paralel etkinlikte onlarca bağımsız yayıncı ve sanatçı için tahsis edilmiş sıcak bir mekan. Başka fotoğraf kitabı meraklılarıyla tanışmak ve buluşmak için harika bir yer.