Yeni bir “futbol diplomasisinin” başlamayacağı belli oldu, ama Erdoğan’ın Türkiye’nin en kritik seçimlerinden birine giderken Ermenistan politikasında bir açılım yapıp yapmayacağı hala muğlak.
Yıllar sonra, Ermenistan ve Türkiye için yine bir “Futbol aracılığı ile yakınlaşma” fırsatı gündeme geldi.
2024’te düzenlenecek Avrupa Futbol Şampiyonası elemelerinde Türkiye ve Ermenistan aynı grupta yer aldı, “İkinci bir futbol diplomasisi başlar mı?” sorusunu sorduran iki takım arasındaki ilk maç 25 Mart’ta Ermenistan’da oynandı. İspanyol hakem Jose Maria Sanchez yönettiği maçı Türkiye 2-1 kazandı.
Müsabaka, Türkiye gündeminin Mayıs’ta yapılması planlanan seçimlere odaklandığı, Rusya’nın Azerbaycan’ı birliklerinin sınır çizgisini geçmesine izin vererek, Moskova arabuluculuğunda 2020’de Ermenistan ile varılan ateşkesi ihlal etmekle suçladığı, Ermenistan Dışişleri Bakanı Ararat Mirzoyan’ın ise Ermenistan’ın Azerbaycan ile barış antlaşması taslağı görüşmelerinde sunduğu önerileri açıkladığı tuhaf bir döneme denk geldi.
Bu şartlarda maça ilgi olmaması, futbolun 6 Şubat Kahramanmaraş depremlerinden sonra görece daha olumlu bir çizgiye oturan ikili ilişkilere yeni bir soluk getirememesi anlaşılır.
Rusya Savunma Bakanlığı, maçtan saatler önce Azerbaycan ordusuna bağlı bir birliğin 25 Mart’ta Şuşa’da bulunan temas hattını geçtiğini, bölgede bulunan Rus barış güçlerinin ‘gerginliği ve karşılıklı provokasyonları önlemeye yönelik tedbirler aldığını belirti.
Rusya Savunma Bakanlığı, Azerbaycan’ın ele geçirdiği yükseklikte istihkâm karakolu inşa etmeye başladığını da bildirdi. “Üçlü deklarasyonun şartlarının yerine getirilmesi, mühendislik çalışmalarının durdurulması ve silahlı kuvvetlerin eski durumuna getirilmesi talebi Azerbaycan tarafının dikkatine sunulmuştur” denildi.
Moskova’dan yapılan açıklamadan saatler önce Azerbaycan Savunma Bakanlığı bir açıklama yaparak, Dağlık Karabağ’da bazı ulaşım yollarının kontrolünü ele geçirdiklerini duyurmuştu.
Azerbaycan “Laçin’in kuzeyindeki tali yollarda Ermenistan’dan silah tedariki için kullanılmasını önlemek amacıyla Azerbaycan Ordusuna bağlı birimler tarafından gerekli kontrol tedbirleri uygulandı” diyor. Özerk Karabağ Dışişleri Bakanlığı ise, Azerbaycan’ın başkent Stepanakert ile Şuşi bölgesindeki bir dizi köy arasındaki tek bağı keserek Karabağ ablukasını daha da sıkılaştırmaya çalıştığını belirtiyor.
Özerk Karabağ yönetimi “Azerbaycan’ın Karabağ çevresindeki çemberi sıkılaştırma eylemleri, Uluslararası Adalet Divanı’nın Karabağ’ı Ermenistan’a bağlayan Laçin Koridoru’nun derhal kaldırılması kararına alaycı bir yanıt ve uluslararası hukuk düzenine bir meydan okumadır” dediği açıklamada, Azerbaycan tarafının hukuka aykırı eylemleri meşrulaştırmaya çalışmasının da altını çiziyor.
Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan ise, geçen hafta Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile yaptığı görüşmede, Azerbaycan’la artan gerilimi durdurmakta başarısız olan Rus barış gücü ile ilgili “sorunlardan” şikayetçi olduğunu söylemişti.
Kısaca, üçlü ilişkiler açısından durum pek güllük, gülistanlık değil. Fakat bir de Dışişleri Bakanı Mirzoyan’ın bahsetti “anlaşma” var.
Mirzoyan’a göre teklif üç temel ilke içeriyor: Birincisi bölgedeki tüm ulaşım bağlantılarının açılması, ikincisi sınır belirleme ve sınır güvenliği, üçüncüsü ise Ermenistan ile Azerbaycan arasında barışçıl ilişkiler tesis etme.
Bakan Mirzoyan, “İletişim konusunda tavrımız net. Azerbaycan, yolların geçtiği ülkelerin egemenliği ve yargı yetkisi altında işletilmesi gerektiğini kabul eder etmez, Ermenistan tüm iletişim kanallarını açmaya hazırdır.” diyor.
Mirzoyan’a göre olası bir tırmanışın önlenmesine yardımcı olacak bir güven artırıcı önlem ve güvenlik mekanizması olarak sınır boyunca askerden arındırılmış bir bölge oluşturulması da teklifte yar alıyor.
Bu teklifin sonucu ne olacak, göreceğiz.
Böyle bir ortamda oynanan maçın, radikal bir değişime vesile olması mümkün değil. Zaten mantıken, bu tip spor ya da kültürel faaliyetler ancak ciddi bir siyaset izlendiğinde, halkları uzlaşmaya, normalleşmeye hazırlamak için yardımcı olabilir, kendi başına bir etkileyici olması beklenemez.
Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin “normalleşme” süreci son yıllarda donmuş durumda. Oysa çok uzak olmayan geçmişte, bu sancılı sürecin çözüleceğine inanılan dönemler olmuştu.
Ermenistan’ın bağımsızlığını ilan etmesinin hemen ardından diplomatlar temaslarda bulunmuş, taraflar çözüme gidebilmek için 25 yıllık süreçte farklı hükümetler ile görüşmelere devam etmişlerdi. Ter-Petrosyan sonrasında Koçaryan ve Sarkisyan dönemlerinde de temaslara devam edilmiş, Viyana’da geçen ikili gizli temasları, Bern’deki görüşmeler takip etmiş, “protokol” taslakları üzerine çalışılmış, neticesinde futbol diplomasisi adı verilecek “Cumhurbaşkanları maçları beraber izliyorlar” dönemi başlamıştı.
Sonra araya İkinci Karabağ Savaş’a girdi. Unutuldu tüm bunlar…
Hatırlayanlar olacaktır, Türkiye ve Ermenistan 2010 Dünya Kupası Elemeleri’nde de aynı grupta mücadele etmişti. Ermenistan’daki ilk maç 6 Eylül 2008’de oynandı. Türkiye 5. Grup’taki ilk maçında Ermenistan’ı deplasmanda 2-0 mağlup etti. 14 Ekim 2009’da Bursa’da oynanan rövanş maçında ise Türkiye Ermenistan’ı aynı skorla 2-0 yine mağlup etti.
Bursa’daki maçı dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve dönemin Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan, UEFA Başkanı Michel Platini, UEFA As Başkanı Şenes Erzik de izledi. İki ülkenin yakınlaşmasının heyecanlandırdıkları kişiler için özel, önemli bir dönemdi.
İlk karşılaşmanın başlamasına 10 dakika kala, tribünlerden barışı simgeleyen beyaz güvercinler uçurulmuştu, farklıydı o zaman, Türkiye’nin da taraf olduğu Azerbaycan-Ermenistan savaşları olmamış, bu kadar genç ölmemişti…
Ermenistan’daki maçı da dönemin Cumhurbaşkanı Gül, Hrazdan Stadı’nda izlemişti. Gül karşılaşma sonrası taraftarları selamlayarak stattan ayrılmıştı. Karşılaşmalar o dönemde Türkiye ile Ermenistan arasındaki hayata geçirilemeyen “Protokoller dönemine” rastladığı için süreç “Futbol Diplomasisi” olarak da anıldı.
Futbol önemliydi, çünkü son lider seviyesindeki görüşme, 2008 ve 2009 yıllarında oynanan Türkiye-Ermenistan futbol maçları çerçevesinde gerçekleşmişti. Gül ve Ermeni mevkidaşı Sarkisyan arasında yaşanmıştı, üst düzey görüşme. Şahitlik eden biri olarak oldukça samimi, oldukça yapıcı olduğunu söylersem yalan söylemiş olmam.
Bugün, o günlerin oldukça gerisindeyiz.
Abdullah Gül’ün 12 yıl başdanışmanlığını yapan Ahmet Sever, “Abdullah Gül ile 12 Yıl” adlı kitabında, Türkiye ile Ermenistan arasındaki “futbol diplomasisi” sürecine ilişkin bir bölüme de yer vermişti.
Gül’ün 2008’de gerçekleştirdiği Erivan ziyaretinin perde arkasından bazı satırbaşlarının anlatıldığı bölüm, bugün Türkiye-Ermenistan protokol sürecinin bilinmeyenlerini ve neden donduğuna dair bazı ipuçları arayanlar için ilgi çekici idi.
“Gül’ün 2008’de gerçekleştirdiği Erivan ziyaretiyle ilgili olarak “Bir resepsiyonda, dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan, Sayın Gül’ün başdanışmanlarından birine dönemin Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’u işaret ederek ‘Ermenistan’a gitmeni o da istemiyor’ dedi. Ama o yalnız kalmasına rağmen gitti. Bu süreç protokollere giden yolu açtı.” diyen Sever, Gül tarafından atılan adımların hükümet ve vesayet tarafından “fazla” hatta “yersiz” görüldüğünü anlatmaya çalışmış. Bir anlamda da ilk defa “devletin”, hükümet ve askeri vesayetten daha cesur, sorun çözücü hatta dostça bir tavır sergileyebildiğinden dem vurmuş diyebiliriz.
O dönem, tüm bunlar bir anlamda Ermenistan tarafını cesaretlendiriyordu. Astana’da içeriden veya Diaspora’dan gelecek tepkilere aldırmaksızın Gül ile Türkçe konuşmaya çalışan Sarkisyan hakkındaki karalama kampanyaları yükselirken, Koçaryan’ın “ben olsam Gül’ü Erivan’a çağırmazdım” dediği duyulmuş, Sarkisyan ise buna, “O kendi fikridir, saygı duyarım, bu benim kararım.” diyebilmişti.
“İkinci bir şans var mı?” sorusunu sorduğumuzda bu geçmişi tekrar gözden geçirmek zorundayız. Nereden geldiğimizi anlamazsak, nereye gideceğimizi kestiremeyiz…
Yeniden bir “futbol diplomasisinin” başlamayacağı belli oldu, ama Erdoğan’ın Türkiye’nin en kritik seçimlerinden birine giderken Ermenistan politikasında bir açılım yapıp yapmayacağı bence hala muğlak. Batı’ya “30 yıldır açılmayan sınırı biz açtık, Ermenistan’a bir dost eli” uzattık demek yararına olacaksa, neden olmasın…