Değişime direnenler zamanın eleğinden sıradanlığın havuzuna düşerler. Niye Kemal Kılıçdaroğlu istisna olsun ki… İşte, sürekli kendini yenilemenin, kültürel anlamda biriktirmenin, sabrın ve vazgeçmemenin kısa tarihi...
İnsan yedisinde neyse yetmişinde de odur, derler; doğru mu söylerler, emin değilim. Çünkü yaşanan her şey iz bırakır insanda ve dünya gamından geçenler zamanla değişirler. Değişime direnenler ise zamanın eleğinden sıradanlığın havuzuna düşerler.
Niye Kılıçdaroğlu istisna olsun ki…
Onun hayat hikâyesi, biraz da bunun doğrulaması. Başka bir deyişle sürekli kendini yeniden konumlandırmanın, kültürel anlamda biriktirmenin, sabrın ve vazgeçmemenin kısa tarihi.
BABA MEMUR, ANNE EV HANIMI
Yedi çocuklu ailenin ortanca oğlu olarak doğduğu yıl (1948), hoş tesadüf, Birleşmiş Milletler Meclisi, İnsan Hakları Bildirgesi’ni kabul etmiş.
Kimi kaynaklarda ikizi Adil’den birkaç dakika önce açıyor dünyaya gözlerini. Kimi kaynaklarda Adil kendisinden on dakika önce doğuyor.
Tunceli’nin Nazımiye ilçesine bağlı Ballıca köyü… Büyüteç tutsanız zar zor göreceğiniz bir yer.
Baba Kamer; Tapu Kadastro’da memur. Anne Yemuş; ev hanımı.
‘Kılıçdaroğlu’ demiyorum, zira o dönem Karabulut soyadları. Ancak köyde herkesin bu soyadı taşıması gerekçe gösterilip, 1950’lerde Karabulut, Kılıçdaroğlu olarak değiştiriliyor.
Kılıçdaroğlu, 9 Ekim 2018 tarihindeki CHP grup konuşmasında, atalarının İran’ın Horasan bölgesinden Selçuklu zamanında Anadolu’nun Türkleşmesini sağlayan Anadolu erenleri olarak geldiklerini; büyük dedesinin Akşehir’de türbesi olan Seyyid Mahmud Hayrânî olduğunu söylüyor.
Aile, Kureyşan aşiretine mensup. Soy ise Oğuzların Bozok kolunun Beğdili boyundan.
DOKTOR OLMA HAYALİ…
Kılıçdaroğlu ilk ve ortaöğrenimini Erciş, Tunceli, Genç, Elazığ gibi Anadolu’nun çeşitli yerlerinde yapıyor. Hayali doktor olmak…
Tatillerde, bayramlarda karpuz tarlasında, Murat nehri kenarındaki briket atölyesinde çalışıyor. Tren istasyonunda haşlanmış yumurta satıyor. Biraz renk verebilmek adına kaynar suya soğan kabuğu atıyor.
Ne ki tüm bunlar onu ticarete itmiyor. Fakir arkadaşlarına öykündüğü için yaptığı şeyler bunlar. İhtiyaçtan yaptığı değil.
İşin tuhafı, tek bir kitabevinin bile bulunmadığı yerde okuyor Kılıçdaroğlu. Kırtasiyeye sipariş veriliyor, Kerime Nadir ve türevi yazarların romanları geliyor haftalar sonra. Harala gürele onları okuyor.
Böylelikle anlıyoruz ki, inceliklere duyarlılığı buradan geliyor. Kadın ruhunu, beklentilerini, hasletlerini mevkidaşlarından daha iyi kavrama nedeni bu.
Zira Kerime Nadir, eserleri filme de çekilen, 5 milyondan fazla okura ulaşan bir yazar o dönem ve en temel özelliği, bir kadın olarak kurtlar sofrasında var olabilmesi.
Lise öğrencisiyken Yaşar Kemal’in İnce Memed’ini keşfediyor öğretmeni sayesinde.
Bingöl’ün Genç ilçesinde gazete, dergi bulmak kolay değil. Baba Kamer bir Cumhuriyet okuru. Bir haftanın gazetesi paket halinde geliyor. İşte onları öyle okuyor. Biraz gecikmeli…
“İLK KEZ BABASININ YANINDA EŞİYLE KONUŞAN KİŞİ BENİM”
Elazığ Ticaret Lisesi′ni 1967′de birincilikle bitiriyor. Yükseköğrenimini yapmak için girdiği Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nden (şimdiki adıyla Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nden) 1971 yılında mezun oluyor.
Kılıçdaroğlu, 2020 yılında katıldığı bir programda annesini sırdaş olarak gördüğünü babasının ise geleneksel yapıya sahip olduğunu şöyle anlatıyor:
“Ben babamın hiçbir çocuğunu kucağına aldığını hatırlamıyorum. Derdimiz varsa babamıza aktarsın diye annemize anlatırdık. Ağabeyim ilk evlendiğinde babamın yanında eşiyle konuşamazdı, diğer kardeşlerim de öyleydi. Evlendikten sonra annem ve babam bize geldi. Eşime babamın yanında bir şey söylemem gerekiyor, nasıl söyleyeceğim diye düşünüyorum. Anneme, ‘Babama söyle, izin versin konuşayım.’ dedim. Babam, ‘Tamam konuşabilir.’ demiş. Bizim ailede ilk kez babasının yanında eşiyle konuşan kişi benim.”
Karşılaştırıldığında kadınlara göre bu duygunun erkeklerde daha fazla olduğu izlenimi edinilmektedir. Yetişkin yaştaki birçok erkeğin tutum ve davranışları incelendiğinde babasından hak ettiği sevgiyi alamadığı düşünce ve duygularının erkeklerin iç dünyasında önemli bir yer tuttuğu görülmektedir. Erkeklerin otorite ile ilişkilerinde yaşadığı sorunlarda ve rekabetten kaçınan tutum ve davranışlarında bunun izlerinin bulmak mümkündür. Ağlayan çocuk posteri, Keloğlan masallarında babadan neredeyse hiç söz edilmiyor olması ve bazı liderlere ‘baba’ lakabı takılması gibi sosyal olaylar da bu görüşü desteklemektedir.
Tipik bir Anadolu geleneği. Baba erk ve çocuklar için ulaşılmaz. Anne ise çocuk ile muktedir arasında bağ kuran bir ulak… Bir anlamda arabalardaki süspansiyon. Hani araçların gövdesi ile tekerlekleri arasına yerleştirilerek aracın ağırlığını taşıyan, sürüş konfor ve güvenliğini sağlayan, yol yüzeyinden kaynaklanan sarsıntı, salınım ve ani şokları absorbe eden, seyir ve dönüşlerde aracın maksimum seviyede yola tutunmasını sağlayan sistem. Anne Yemuş, işte bu muazzam sistemin insan versiyonu!
Ülkemizde, şehir yahut köy fark etmez, çocuklar için baba çoğu zaman korkulan, yasak koyan, sınırlayan, uzak duran ve durulan bir otorite. Yalnız iç dünyalarında değil dış dünyalarında da babalar hep uzakta, erişilemez bir yerde.
Varlıkları huzur, güven, neşe ve sevinç değil, korku ve ürküntü kaynağı. Ne onu doya doya sevmek, ne de ona rahat rahat öfkelenmek mümkün.
Toplumun koruyan, kollayan, gözeten, güven yaratan ve şefkatli bir “baba” arayışında olması biraz da bundan. Devletin, ‘devlet baba’ olması da…
Kılıçdaroğlu, bu zinciri kırmış kendi ailesinde. Sevecen, sabırlı ve hoşgörülü.
Dahası, Ekrem İmamoğlu gibi “Ben sevgi pıtırcığıyım!” diye bas bas bağırmıyor. Sevgisini eylemleriyle belli ediyor. Gözü konuşuyor, gönlü konuşuyor.
İşte bu yüzden de Kırşehir mitinginde “Gurtar bizi Kemal emmi…” diye karşılanıyor. Kadıköylü gençler, “Oy kullanamıyoruz. Ama Kemal Dede’ye sevgiler, arkasındayız.” diyorlar.
Ancak haksızlık da etmemek lazım. Anadolu’da babalar gizli sever ve kendilerini hep bazı değerleri kuşaktan kuşağa taşımakla görevli hissederler. Nitekim Baba Kamer de böyle. Terbiye ve erdem derdinde.
Kılıçdaroğlu, rahmetli babasının şu sözünü hiç unutmuyor: “Oğlum, sen doğru dur, eğri belasını bulur!”
Nitekim o da koruma güdüsüyle olsa gerek, kızına CHP’nin kapısından girmeyi yasaklıyor.
YOLU BÜROKRASİYE EVRİLİYOR
Ticaret lisesi mezunları üniversite sınavlarına giremiyor o dönem. Akademiye girebiliyor ancak. Nitekim Kılıçdaroğlu da lisans eğitimine Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nin Ekonomi-Maliye bölümünde (günümüzdeki adıyla Gazi Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Maliye bölümünde) başlıyor ve 1971 yılında buradan mezun oluyor.
Küçük ticari teşebbüs ve ticaret lisesi eğitimine rağmen yolu bürokrasiye doğru evriliyor ve o dikenli yolda yürüdükçe, şiirden edebiyattan adım adım uzaklaşıyor.
Oysa okuduklarının da itkisiyle kompozisyon ve şiir yazan biri. Hatta yazdıkları yerel gazetelerde yayınlanan biri.
Aşk şiirleri de var yazdıkları arasında, doğa şiirleri de. Ama nedense çam ağacı şiirinin yeri ayrı; onu unutamıyor.
1971 yılında girdiği hesap uzman yardımcılığı sınavının ardından Maliye Bakanlığı’nda göreve başlıyor. Hesap uzmanlığına terfi (!) ettiğinde de yolu Fransa’ya düşüyor. Bakanlık, dil eğitimi için bir yıllığına Poitiers Üniversitesi’ne gönderiyor zira.
Tarihe kara bir leke olarak geçen 2015 Paris saldırıları sonrasında kapısı çalındığında o günleri hatırlıyor Kılıçdaroğlu. 1970’li yıllarda genç bir hesap uzmanı olarak gittiği Fransa’yı…
Şimdilerde Adalar Belediye Başkanlığı görevini yürüten Erdem Gül, bir gazeteci olarak “Neden hedef Paris?” diyor soruyor. Kılıçdaroğlu, şöyle karşılık veriyor: “Paris’i bir özgürlükler kenti olarak düşünmek gerekiyor. Zaten Paris’e gittiğinizde o özgürlük havasını hemen hissedersiniz. Örneğin Almanya’da Paris kadar hissedemezsiniz. Paris, sokaklarında 24 saat yaşanan bir kenttir.”
CHP’li bir aileden geliyor sonuçta. Gençliğinde sol gruplar arasında bulunmuş zaten. Dünyaya bu pencereden bakması kadar doğal ne olabilir!
Hemen ekleyelim: Üniversite öncesinde ‘sol’, sadece bir fikir olarak var kafasında; ancak üniversiteyle birlikte eylemci kimliği öne çıkıyor. Sosyal Demokrasi Dernekleri Federasyonu Bilim Kurulu’nda görev alıyor. Toplumsal ve Kültürel Eylemler Derneği başkanlığı yapıyor. Derneğin amacı: Türkçe’nin yabancı dillerden arındırılması.
Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande’a yazdığı taziye mektubu, tüm bu birikimlerin dışavurumu. Kılıçdaroğlu, mektubunda bu tür saldırıların “yeni düşmanlık ve kutuplaşmalara” yol açmaması gerektiğine değinerek, “Nitelik ve nicelik değiştiren terör tehdidiyle, evrensel değerlerimize ve insanlığın ortak kazanımlarına bilhassa sahip çıkarak, küresel bir planlama ve sürdürülebilir bir stratejiyle mücadele etme gereği bir kez daha görülmektedir” diyor.
KÜSKÜNLÜK YOK, CAZGIRLIK YOK, YILGINLIK YOK
Fransa’da kaldığı bir yılın ardından ülkesine dönüyor. Askerliğini İzmir’de, 53’üncü Er Eğitim Tugay Komutanlığı’nda yapıyor. Hesap uzmanlığını 1983’e kadar sürdürüyor ve aynı yıl Gelirler Genel Müdürlüğü’ne atanıyor. Daire başkanlığı yapıyor. Çok geçmeden de kurumun genel müdür yardımcılığını üstleniyor.
1991 yılında Bağ-Kur’a atanıyor. Bir yıl sonra da Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdürlüğü’ne geçiyor. Oradan da kısa bir süreliğine Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na. Burada müsteşar yardımcısı olarak görev yapıyor.
1994 yılında Ekonomik Trend dergisi tarafından “Yılın Bürokratı” seçiliyor.
Meyve veren ağaç taşlanırmış; çok geçmiyor, 1996 yılında, dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Necati Çelik tarafından görevden alınıyor.
Kılıçdaroğlu, buna itiraz ediyor; mahkemeye giderek yürütmeyi durdurma kararı aldırıyor ve temyiz mahkemesinde de yürütmeyi durdurma kararı çıkartmasına rağmen Temmuz 1997’ye kadar görevine başlatılmıyor.
Küskünlük yok, cazgırlık yok, yılgınlık yok. Hakkını arıyor sadece; sabırla, inatla.
Çelik, Kılıçdaroğlu’nu “haksız yere görevden aldığı ve hakaret ettiği” gerekçesiyle (o dönemin parasıyla) 3 milyar 250 milyon lira tazminat ödemeye mahkûm ediliyor.
Kılıçdaroğlu, Çelik’in, Karadeniz’deki bir konuşmasında, SSK’nın telsizinin terör örgütü PKK ile ilişkili kişilerde çıkmasından dolayı kendisine ağır suçlamalar yönelttiğini söylüyor ve o dönem yaşadıklarına şu şekilde anlatıyor:
“Emekliliği gelen Osman Pehlivan adlı bir çalışan, telsiz dâhil bazı kurum malzemelerini para karşılığı satıyor. Bu kişi iddia edildiği gibi terörist çıkmıyor. Ancak telsiz daha sonra el değiştiriyor ve yasadışı örgütün eline geçiyor. Savunulduğu gibi bu olay benim dönemimde değil, benden sonraki genel müdür döneminde oluyor. İşe girişi de benim dönemimde değil, çok eski. Sayın Çelik, yargıyı benim aleyhime etkilemek için böyle bir demeç verdiği ve haksız suçlamalarda bulunduğu için hukuk yoluyla hakkımı aradım. Adalet hakkımı teslim etti.“
Hak kendisine geç de olsa teslim edilince, 1999′a kadar çalışıp kendi talebiyle SSK Genel Müdürlüğü’nden emekli oluyor.
Ama durmuyor; 8. Beş Yıllık Kalkınma Planı çalışmalarında “Kayıtdışı Ekonomi Özel İhtisas Komisyonu” başkanlığını üstleniyor.
Dikkat buyrunuz: Kayıtdışı ekonomi.
Hani soruluyor ya: 418 milyar dolar nasıl bulundu, nasıl getirilecek? İşte onun kökü buralarda.
Elbette bir başına tüm bunları bulmuş, çözümlemiş değil; ama o ekibi kurmak, o ekipten verim almak da bir şey, hem de mühim bir şey…
Kılıçdaroğlu, komisyon başkanlığını takiben kısa bir süre Hacettepe Üniversitesi’nde, Aktüerya Bilimleri bölümünde öğretim görevlisi olarak çalışıyor. Türkiye İş Bankası Yönetim Kurulu üyeliği görevinde bulunuyor.
DSP’NİN YILDIZLARI VE 30’LAR HAREKETİ
SSK Genel Müdürlüğü’nden emekli olduktan sonra adı “DSP′nin yıldızları” arasında geçiyor.
18 Nisan 1999’daki seçimde DSP’den aday olmak için 11 Ocak 1999’da SSK Genel Müdürlüğü’nden ayrılsa da listeye giremiyor. Ecevit’in onay vermediği dile getiriliyor. Sebep muamma…
Ancak yine küskünlük yok, yılgınlık yok. Sabırla, inatla mücadele ediyor, dik duruyor.
Nitekim Bülent Tanla’nın isteği üzerine CHP Bilim Yönetim Kültür Platformu’na “yolsuzluk raporu” hazırlıyor; Genel Başkan Deniz Baykal’ın dikkatini çeken bu rapor Kemal Kılıçdaroğlu’na CHP’nin kapılarını açıyor. Önce Parti Meclisi’ne, ardından Merkez Yürütme Kurulu’na giriyor. Ayrıca CHP kontenjanından Türkiye İş Bankası’nın yönetim kurulunda yer buluyor kendine.
Sadece iki partinin Meclis’e girebildiği 2002 genel seçimlerinde CHP İstanbul milletvekili olarak Meclis’e adım atıyor.
2004 yerel seçimlerinin ardından CHP’de Deniz Baykal’ın genel başkanlığına karşı çıkan 30 milletvekilinin oluşturduğu “30’lar Hareketi” tarafından hazırlanan “CHP’nin İktidar Yürüyüşü” bildirisini imzalıyor.
Bildiriyi imzalayanların çoğu parti yönetimi tarafından tasfiye ediliyor, ancak Kılıçdaroğlu yönetimin “kara listesine” girmemeyi başarıyor.
2007 genel seçimlerinde yeniden CHP İstanbul milletvekili olarak TBMM’ye giriyor. Baykal’ın isteği üzerine grup başkanvekilliğine seçiliyor. Ve takibinde ardı ardına yolsuzluk dosyaları açıklıyor. Kendisinden “belgelerle konuşan vekil” olarak söz ettiriyor.
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Sakarya Milletvekili Şaban Dişli’yi görevinden istifa ettiren “rüşvet belgesi”, Almanya’daki Deniz Feneri davasını yakından izlemesi ve AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat ile “canlı yayında naklen söz düellosu” ile öne çıkıyor. 2008 yılında Cumhuriyet’te yayınlanan bir haberde şu izlenime yer veriliyor:
“Kılıçdaroğlu’nun TBMM’deki odasında telefonlar susmuyor. Ziyaretçiler kapısını aşındırıyordu. İstanbul belediye başkan adaylığına yakıştıranlar da az değil. Kılıçdaroğlu bu konulara girmekten hiç hoşlanmıyor. Bu soruları, ‘Milletvekili olarak görevimi yapıyorum’ diye geçiştiriyor.”
Kılıçdaroğlu ve AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat, gazeteci Uğur Dündar’ın moderatörlüğünde 25 Eylül 2008’de canlı yayına çıkıyor. TBMM’de yapılan yayında, Kılıçdaroğlu, Fırat’ın geçmişte ortağı olduğu MENAS şirketi için siyasi nüfuzunu kullandığını ileri sürüyor. Bu şirketin yurt dışına 89 kilogram eroin götürürken yakalandığını söylüyor. Tartışmanın ardından Fırat, sağlık durumunu gerekçe göstererek 8 Kasım 2008’de partiden ayrılıyor.
17 Aralık 2008’de Kılıçdaroğlu, bu kez AK Parti’li Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek ile canlı yayında karşı karşıya geliyor. Gökçek hakkında, Ankara’daki doğalgaz sayaçlarını fahiş fiyatla sattığını iddia ediyor ve bu sayaçların İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde daha ucuza satıldığını kanıtlıyor.
Kılıçdaroğlu, 29 Şubat 2009 yerel seçimlerinde CHP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı oluyor. Rakibi, AK Parti adayı Kadir Topbaş yüzde 44,7 oy alarak seçimi kazanıyor.
“HOŞ GELDİN SAKİN GÜÇ”
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, hakkında çıkan video görüntülerinin ardından 10 Mayıs 2010’da CHP Genel Başkanlığı’ndan istifa ediyor. Kılıçdaroğlu, önce genel başkanlığa aday olmayacağını söylüyor. 17 Mayıs 2010’da ise grup başkanvekilliği görevinden istifa ederek genel başkanlığa aday oluyor.
Kılıçdaroğlu, 22 Mayıs 2010’da tek aday olduğu CHP 33. Olağan Kurultayı’nda partisinin 7. genel başkanı oluyor. Kılıçdaroğlu, bin 246 delege tarafından aday gösteriliyor. Kurultaya katılan bin 250 delegeden bin 189’unun oyunu alarak seçiliyor.
Kılıçdaroğlu, salonda “Hoş geldin halkın adayı, hoş geldin sakin güç” sözleriyle karşılanıyor. Kılıçdaroğlu, genel başkanlık yarışını kazandıktan sonra yaptığı ilk konuşmada şunları söylüyor:
“Çok ağır bir görevi üstlendiğimin bilincindeyim. Mustafa Kemal’in, İnönü’nün, Bülent Ecevit’in, Deniz Baykal’ın koltuğuna oturacağım. Bu koltuğun sorumluluğunu biliyorum. Bu koltuğa oturanlar halkı için çalıştı, kendisi için değil, halkı için çabaladı. Bunu yapacağız.”
SAKİN GÜÇ ‘ÖFKELİ ADAM’LARI BEĞENİYOR
Öncelikleri farklı olduğundan bazı şeyleri biraz geç öğreniyor. Mesela araba kullanmak için emekliliği beklemesi gerekiyor.
Kırmızı kravata dair bir tutkusu var, genel tercihi bu yönde oluyor.
Selvi Kılıçdaroğlu’na göre, “Kızmayan, eleştirileri sabırla dinleyen, ondan sonra kararlı bir iradeyle sorunlara kilitlenip o sorunları çözen, sakin güç”…
Sakin güç vurgusunu ciddiye almak gerekiyor. Facebook’un henüz bu denli yaygınlaşmadığı bir dönemde, 2010 senesinde, ‘Sakin Güç’ adıyla bir hesap açıyor Kılıçdaroğlu. Çok kısa sürede arkadaş sayısı bin 884’e ulaşıyor.
‘Sakin Güç’ün duvarındaki mesajlar ile eklenen fotoğraflar ise dikkati çekiyor. Sayfayı takip edenlerden bazıları, Kılıçdaroğlu’nun halk oylaması sırasındaki yurt gezileri sırasında birlikte çektirdikleri fotoğrafları paylaşıyorlar.
Ayrıca sayfada, Kılıçdaroğlu’nun özgeçmişinin yanı sıra, ilgi alanları da ”tiyatro ve müzik” olarak özetleniyor.
Kılıçdaroğlu, Türk Halk Müziği, Türk Sanat Müziği ve caz dinliyor. Yaşar Kemal’in İnce Memed’i ile Doğan Avcıoğlu’nun Türkiye’nin Düzeni en sevdiği eserler olarak görülüyor.
Öte yandan Sidney Lumet’ın 12 Öfkeli Adam’ı en sevdiği film.
Pek ironik doğrusu; Sakin Güç, öfkeli adamları beğeniyor.
Elbette, kurgusal gerçeklikle realiteyi karıştırmamak gerek. Zaten hoşluk burada.
Onun sakinliği lakin, herkes için cazip değil. Eşi mesela bundan yakınıyor: “Ağız tadıyla kavga bile edemezsiniz. Bu kadar sakin olması bazen beni gerçekten çileden çıkarıyor.”
“SAĞLIKLI BİR DEMOKRASİYİ YA GETİRECEĞİZ, YA GETİRECEĞİZ”
Genel başkan olarak girdiği ilk seçimde CHP’nin milletvekili sayısını artırıyor.
Türkiye’nin 34 yıl sonra “erken” yapılmayan ilk genel seçimi olma özelliğini taşıyan 2011 genel seçimleri, Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığı dönemindeki ilk seçim oluyor.
Bu seçimde CHP, TBMM’deki sayısını 23 sandalye artırıyor. CHP, 135 milletvekiliyle ana muhalefet partisi olarak parlamentoda yerini alıyor. Bu seçimde, önceki seçimlere göre AK Parti 14 milletvekili, MHP ise 18 milletvekili kaybediyor.
Kılıçdaroğlu, seçimin ardından, “Seçimde milletvekili sayısını artıran tek parti CHP’dir. 6 ay gibi kısa bir sürede CHP 3,5 milyon yeni seçmen kazanmıştır. Bu yüzden moralimizi bozmayacağız” açıklaması yapıyor.
TBMM’ye ziyaretçi olarak girdiği sanılan bir kişi, 8 Nisan 2014’te Kılıçdaroğlu’na saldırıyor. Saldırıyı, dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, dönemin başbakanı Erdoğan, TBMM Başkanı Cemil Çiçek kınıyor.
Kılıçdaroğlu, saldırının ardından, “Herkesi sükûnete davet ediyorum. Demokrasi yolu engellerle doludur. Bu CHP liderlerine yapılan ilk saldırı değildir. Bir tek hedefimiz var. Bu ülkeye sağlıklı bir demokrasiyi ya getireceğiz, ya getireceğiz” diyor.
EKMELEDDİN VE “TIPIŞ TIPIŞ SANDIĞA” YANILMASI
Türkiye, 12’inci cumhurbaşkanını belirlemek için 10 Ağustos 2014’te seçime gidiyor. AK Parti’nin adayı Recep Tayyip Erdoğan, HDP’nin adayı Selahattin Demirtaş. CHP, MHP ile işbirliği yaparak Ekmeleddin İhsanoğlu’nu “çatı aday” olarak gösteriyor.
İhsanoğlu için “Ekmek için Ekmeleddin” sloganı seçiliyor.
İhsanoğlu’nun aday olarak gösterilmesi CHP’de çok tartışılıyor. Parti Meclisi, Kılıçdaroğlu’nu “partinin en yetkili organının görüşünü almadığı” gerekçesiyle eleştiriyor. Bu eleştirilere “risk aldım” yanıtını veren Kılıçdaroğlu’na partililerin çoğu, “İçlerine sinmese de destek vereceklerini” söylüyor, ancak bir kısım üyeler sert tepki göstererek, “Muhafazakâr oylarını almak için muhafazakârlaşmakla anılıyoruz” diyerek tepki gösteriyor.
Kılıçdaroğlu, gelen eleştirilere 14 Temmuz 2014’te sert bir üslup ve kürsüye yumruk vurarak şu karşılığı veriyor:
“Ama tatilcileri anlamakta zorlanıyorum. Her kuruşun hesabının sorulmasını istiyorsan, senin hayatına birisi gelip müdahale etmesin diye düşünüyorsan, sandığa gideceksin, şakası makası yok, Ekmeleddin İhsanoğlu’na oyunu vereceksin. Kalkmışız, ‘Biz sandığa gitmeyeceğiz’, niye gitmeyeceğiz? O da Erdoğan’a benziyor, bu da Erdoğan’a benziyor. Bu ülkede yaşıyorsanız çocuklarınıza karşı sorumluluğunuz var. Adam gibi, tıpış tıpış sandığa gideceksiniz, demokrasinin gereğini yapacaksınız ve bir diktatör bozuntusuna cumhurbaşkanı seçilme konusunda izin vermeyeceksiniz.”
KILIÇDAROĞLU YENİDEN GENEL BAŞKAN
2014 cumhurbaşkanlığı seçiminde, Erdoğan yüzde 51,79, İhsanoğlu yüzde 38,44, Demirtaş ise yüzde 9,76 oy alıyor. Böylelikle CHP’nin adayı seçimi kaybediyor.
Seçimin kaybedilmesinin ardından Kılıçdaroğlu’na yönelik eleştiriler artıyor. Ankara Milletvekili Emine Ülker Tarhan, başarısız olduğunu vurgulayarak genel başkanı istifaya çağırıyor. Olağanüstü kurultayın toplanması çağrısında bulunuyor.
Seçim süreci dikkate alınarak, partinin Temmuz ayında yapılması gereken kurultayı bir yıl erteleniyor.
Çağrıları dikkate alan Kılıçdaroğlu, tüzükteki yetkisini kullanıyor ve olağanüstü kurultay çağrısı yapıyor.
5-6 Eylül 2014’te yapılan kurultayda Yalova Milletvekili Muharrem İnce kendisine rakip oluyor. Kılıçdaroğlu 740, İnce ise 415 oy alıyor. Kılıçdaroğlu yeniden genel başkan seçiliyor.
HİÇBİR PARTİ TEK BAŞINA HÜKÜMET KURAMIYOR
24. genel seçimler 7 Haziran 2015’te yapılıyor. 2002 yılından beri iktidarda olan AK Parti, Meclis çoğunluğunu ilk kez kaybediyor. Yine de yüzde 40,9 oy oranı ve 258 sandalye sayısı ile birinci parti oluyor.
CHP ise yüzde 24,9 oy alarak 132 milletvekili çıkarıyor.
MHP, yüzde 16,3 oy oranı ile 80 sandalye kazanıyor.
Seçime, bağımsız adaylar yerine ilk defa parti olarak giren ve barajı geçen HDP ise yüzde 13,1 oy ile 80 sandalye elde ediyor.
Seçimlerde, hiçbir siyasi parti tek başına hükümet kurabilmek için gerekli olan 276 sandalyeye ulaşamıyor. Seçim sonuçları, TBMM’de koalisyon hükümetini zorunlu kılıyor.
AK Parti ilk olarak koalisyon için MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye teklif götürüyor. MHP koalisyon kapısını kapatıyor. Bunun üzerine dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu, CHP’ye koalisyon teklifi götürüyor.
CHP ile süren görüşmelerden önce Kılıçdaroğlu, 14 ilke belirliyor ve bu ilkeler ışığında koalisyon hükümetinin oluşabileceğini söylüyor. Ancak, AK Parti-CHP arasındaki “istikşafi görüşmeler”den koalisyon hükümeti çıkmıyor.
Kılıçdaroğlu, koalisyon hükümeti kurma görüşmelerinin sona erdiğini şu sözlerle açıklıyor:
“Sayın Davutoğlu, kısa süreli bir seçim hükümeti önerdi. Bize şu ana kadar bir koalisyon önerisi gelmiş değildir. Bir seçim hükümeti önerisi gelmiştir. Türkiye’nin tarihi bir fırsatı kaçırdığını düşünüyorum. Görüşmelerde hiçbir kırmızı çizgimiz yoktu, anlaşamayacağımız bir başlık görmedik. Sayın cumhurbaşkanının etkisinin olup olmadığı sorusunun yanıtını Davutoğlu’nun vermesi gerekir.“
SALDIRILAR… SALDIRILAR…
Görüşmelerden olumlu sonuç çıkmamasının ardından 1 Kasım’da erken seçim yapılması kararı alınıyor. 7 Haziran seçimlerinin ardından “çözüm süreci” de noktalanıyor.
Sürecin bitmesine, 22 Temmuz’da Şanlıurfa Ceylanpınar’da iki polisin evinde öldürülmesinin neden olduğu kabul görüyor.
7 Haziran-1 Kasım arasında yaşanan beş aylık süreçte, 20 Temmuz’da Suruç’ta 33 kişinin ve 10 Ekim’de Ankara Gar Katliamı’nda 100’den fazla insanın hayatını kaybetmesine neden olan IŞİD saldırıları, sınır ötesi operasyon, Türkiye genelinde gözaltı ve tutuklamalar, Doğu ve Güneydoğu illerinde sokağa çıkma yasakları, asker, polis ve sivil ölümleri yaşanıyor.
Bu süreçte yaşananlar sandıkta durumun değişmesine neden oluyor. AK Parti, bir kez daha tek başına hükümeti kuracak sandalye sayısına ulaşıyor.
8 Haziran 2016’da İstanbul Vezneciler’de bombalı araçla düzenlenen saldırıda ölen polislerin cenazesinde Kılıçdaroğlu’na kurşun atılıyor.
25 Temmuz 2016’da ise Artvin’in Ardanuç ilçesinde Kılıçdaroğlu’nun konvoyuna silahlı saldırı düzenleniyor.
Konvoy, Şavşat-Ardanuç yolundan geçerken Yanıklı Köyü’nde bulunduğu sırada, öncü jandarma ekiplerinin bulunduğu alana ormanlık alandan uzun namlulu silahlarla ateş açılıyor.
Saldırı sonrasında jandarma er Fetih Çaybaşı hayatını kaybediyor ve iki asker yaralanıyor.
26 Ağustos 2016 tarihinde PKK, hedefin Kılıçdaroğlu olmadığını söyleyerek, saldırının sorumluluğunu üstleniyor.
REFARANDUM
2017 Anayasa değişikliği referandumunda, parlamenter sistemin kaldırılarak yerine “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” getirilmesi oylanıyor. Başbakanlık makamı kaldırılıyor, TBMM’deki milletvekili sayısı 550’den 600’e çıkarılıyor.
CHP, referanduma “hayır” oyu verilmesi yönünde kampanya yürütüyor.
Referandumda, YSK’nin mühürsüz oyları kabul etme kararı bugün dahi dinmeyen tartışmalara yol açıyor.
Kılıçdaroğlu, referandum sonuçları karşısında pasif kaldığı, sokağa çıkma çağrısı yapmadığı yönünde eleştiriliyor.
Kılıçdaroğlu, eleştirilere şu şekilde yanıt veriyor:
“Karşı taraf silahlıydı. Bu tür duyumlar aldık. Partideki arkadaşlarla o gece (referandum gecesi) bunu tartıştık. Ve sürekli eylem, protesto gösterileri için vatandaşlarımıza ‘sokağa çıkın’ çağrısında bulunmadık. Çok vahim olaylar çıkabileceği endişesi nedeniyle, bu sorumluluğu almamaya karar verdik.”
ADALET YÜRÜYÜŞÜ
15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminin ardından gazeteciler, siyasetçiler ve askerlerin aralarında bulunduğu pek çok kişi tutuklanıyor ve hapis cezasına çarptırılıyor.
Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile pek çok kişi işten atılıyor.
CHP İstanbul Milletvekili Enis Berberoğlu’nun da aralarında bulunduğu milletvekillerinin ve toplumun farklı kesimlerinden insanların hapse atılmasına muhalefet tepki gösteriyor.
Bunun üzerine Kılıçdaroğlu, Ankara’dan İstanbul’a “Adalet Yürüyüşü” düzenliyor.
Yürüyüş, Berberoğlu’nun tutuklandığı 14 Haziran’dan bir gün sonra, 15 Haziran 2017’da Güvenpark’ta başlıyor ve 9 Temmuz 2017’de Maltepe’de sona eriyor.
Kılıçdaroğlu bu tarihler arasında gündüzleri sürekli yürüyerek 24 günde İstanbul’a ulaşıyor.
Ardından Maltepe’de bir miting düzenleniyor.
Kılıçdaroğlu’nun başında “Adalet” yazılı şapka ve elinde “Adalet” yazılı döviz ile yaptığı eyleme toplumun farklı kesimlerinden destek geliyor.
Ardından Çanakkale’de “Adalet Kurultayı” düzenleniyor.
Adalet Yürüyüşü sırasında, 5 Temmuz 2017’de, IŞİD militanı tarafından Kılıçdaroğlu’na suikast teşebbüsünde bulunuluyor. Daha sonra çıkan haberlere göre, IŞİD lideri Ebu Bekir El Bağdadi tarafından Kılıçdaroğlu’na infaz emri verildiği ileri sürülüyor.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Adalet Yürüyüşü’nün 13’üncü gecesini geçirdiği kamp alanının önüne bir kamyondan hayvan gübresi dökülüyor. Kılıçdaroğlu’nun karavanda kaldığı alana saat 21.30 sıralarında yaklaşan 78 AR 958 plakalı kamyon, bir anda damperini kaldırarak gübre boşaltıp yoluna devam ediyor.
Ertesi gün yürüyüş başladığında ise yol üzerindeki bir mermi dikkat çekiyor. Yürüyüşe katılanlar merminin yoldan geçen bir arabadan atıldığını savunuyor.
Kılıçdaroğlu, yürüyüş öncesi yaptığı açıklamada, “iç kimse engel olmasın; biz her türlü baskıya, her türlü provokasyona hazırlıklıyız” diyor.
İNCE’Yİ SAHİDEN “SAF DIŞI” MI BIRAKIYOR?
24 Haziran 2018 cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde Selin Sayek Böke ve İlhan Cihaner, Kılıçdaroğlu ile görüşerek, “Gelecek için Biz” ve bir grup milletvekili adına sol çevrelerden gelen bir aday önerisinde bulunuyor. Ancak CHP, cumhurbaşkanı adayı olarak Yalova Milletvekili Muharrem İnce’yi gösteriyor.
Parti, “Türkiye’ye güvence, Muharrem İnce” sloganıyla seçim kampanyasına başlıyor. İnce, ilk mitingini 5 Mayıs günü Yalova’da gerçekleştiriyor.
İnce, kampanyasının temeline süregelen döviz ve borç krizini koyuyor. Devlet kurumlarının yaptığı israfa dikkat çekiyor ve kendisinin cumhurbaşkanı olduğu bir Türkiye’de vatandaşın değil, devletin kemer sıkacağını söylüyor.
Kürt meselesine de değinen İnce, şiddet yerine diyaloğa öncelik verilmesi gerektiğini belirtiyor.
Suriye ile ilişkilerde ise Beşşar Esad’a karşı düşmanca tutuma son vererek 2012’den beri bozuk olan ilişkileri düzelteceğini ve Suriye’ye büyükelçi atayacağını söylüyor.
31 Mayıs’ta medya, İnce’nin “en koyu CHP karşıtları tarafından bile kabul gördüğünü” iddia ederek demokrasi ve hukukun üstünlüğünün yanında ekonomiye önem veren kampanyasıyla “beklenenin hayli üstünde” olduğunu bildiriyor. İnce, Mayıs ayında sosyal medyada olan popülaritesini %74 oranında artırarak bu alanda Erdoğan’a yaklaşıyor.
Seçim akşamı, saat 19:28 suları, yayın yasağının yaklaşık bir saat kadar önce kaldırılmış olmasına karşın Adil Seçim Platformu’nun internet sitesi ve sosyal medya hesaplarından kamuoyuyla paylaşılan henüz bir veri olmuyor. Platform, bu sırada attığı yeni bir sosyal medya mesajında televizyonlarda yayımlanan sonuçların “gerçeği yansıtmadığını” belirterek, bunları “manipüle edilmiş veriler” olarak tanımlıyor.
Sedat Doğan, Adil Seçim Platformu tarafında neler yaşandığını ise şöyle anlatıyor:
“18:45’te AA yüzde 25 sandık açık gösterdi. O sırada YSK’dan bize henüz binde 5, CHP sistemlerinden yüzde 1,5 sonuç gelmişti. Bizim elimizde sandıklar henüz o kadar yüksek rakamlarda olmadığı için açıkçası sandık sonuçlarının biraz da konsolide olmasını bekledik.
20:00 gibi seçim yasağı kaldırılır, diye düşünüyorduk ve buna koordine olmuştuk. Ama seçim yasağı bu kadar erken kalkınca da henüz sandıkların yüzde 1,5’u açılmışken sandık sonuçları pek sağlıklı olmayacaktı. Milyonlarca insanın bizlerden beklentileri vardı ve biz insanları hayal kırıklığına uğratmamak için bekledik. Bu bekleyişin herhangi bir teknik aksaklıkla ilgisi yoktu.”
Saat 22:30 suları CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Bülent Tezcan, düzenlediği basın toplantısında, seçimlerin ikinci tura kalacağını söylüyor. Tezcan, “Birileri, erken davul zurna çalmaya başladı. Hiç kimse erken gelin güvey olmasın. Bir önceki basın toplantımızda da söyledik; cumhurbaşkanlığı seçimi ikinci tura kalmıştır, gözüken tablo budur. Bu süreç cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci tura kalacağını büyük olasılıkla gösteriyor. Bunu rakamlar böyle söylüyor” diyor.
Saat 22:33’de ise Cumhurbaşkanı Erdoğan, Tarabya’daki Huber Köşkü’nde düzenlediği basın toplantısında, seçimlerin gayriresmi sonuçlarının belli olduğunu aktarıyor. Erdoğan, “Buna göre milletimiz şahsımıza cumhurbaşkanlığı vazifesini ve yürütme görevini tevdi etti. Aynı şekilde Cumhur İttifakı’na ve AK Parti’ye Meclis çoğunluğunu vermek suretiyle yasama görevi konusunda da çok büyük bir sorumluluk yükledi” diyor.
Saat 23:24’te İnce, YSK’nın geçici seçim sonuçlarını ilan etmesinden sonra bir açıklama yapacağını söylüyor.
Saat 00:20 civarı, İnce’nin YSK’nın açıklamasının ardından yapacağını söylediği konuşmayı beklemek üzere bir grup CHP binasının önüne geliyor. Toplanan grup, “Direne direne kazanacağız” sloganları atıyor.
Saat 00:25’te, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ankara’ya giderek AK Parti Genel Merkezi’nde bir “balkon konuşması” yapması bekleniyor. Ancak Erdoğan’ın balkon konuşmasını iptal ettiği açıklanıyor.
Saat 00:47’de ise gazeteci İsmail Küçükkaya attığı Twitter mesajında, İnce ile görüştüğünü açıklıyor. Küçükkaya, İnce’nin kendisine WhatsApp üzerinden “Adam kazandı” diye mesaj attığını öne sürüyor. İnce, ayrıca yarışın adil, kampanya şartlarının da eşit olmadığını vurguluyor.
Saat 02:30’da Ankara’da, AK Parti Genel Merkezi’nde bir konuşma yapan son Başbakan Binali Yıldırım, seçimin kaybedeni olmadığını, bir kez daha Türkiye’nin kazandığını söylüyor.
İşte zaten o kayıp anlarda/saatlerde ne olduysa 2023 seçimlerinde İnce’nin cumhurbaşkanı adayı olması ve neredeyse AK Parti lehine çalışması suçlamalarına yol açıyor.
İnce, 3 Şubat 2018’de yapılan 36. CHP Olağan Kurultayı’nda, genel başkanlık için Kılıçdaroğlu’nun karşısına bileylenmiş şekilde çıkıyor. Ancak 790 delegenin oyunu alan Kılıçdaroğlu yeniden genel başkan seçiliyor. Haziran ayında yapılan cumhurbaşkanlığı seçiminde İnce’nin kaybetmesi, Kılıçdaroğlu’nun, partideki en güçlü rakiplerinden birini “saf dışı bırakma” hamlesi olarak yorumlanıyor.
Seçimi kaybeden İnce, bir süre sonra CHP’den ayrılıp Memleket Partisi’ni kuruyor.
“YAKIN BU EVİ”
Kılıçdaroğlu, 21 Nisan 2019’da Çubuk’ta, bir kez daha fiziksel saldırıya uğruyor. Hakkari’de yaşanan terör saldırısında ölen sözleşmeli piyade er Yener Kırıkcı’nın, cenaze törenine katılan Kılıçdaroğlu’na önce sözlü, sonra yumruklu saldırıda bulunuluyor.
Güvenlik güçleri, Kılıçdaroğlu’nu çevredeki bir eve götürüyor. Kalabalığın, evin etrafında toplanarak evi taşlaması ve sloganlar atması üzerine Kılıçdaroğlu, zırhlı araç ile bölgeden uzaklaştırılıyor. Kılıçdaroğlu’nun eve sığındığı sırada, çevreden “Yakın bu evi” bağırışları duyuluyor.
Şu işe bakın ki, Kılıçdaroğlu, 2023 seçiminde sığındığı eve bir kez daha gidiyor. Ailenin yer sofrasına oturuyor. Kendisine ikram edilen yemeğin etli kısmını yanındaki çocuğa çeviriyor.
Neyse…
Kılıçdaroğlu’nun uğradığı saldırının ardından, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın, “Değerli arkadaşlarım, şu ana kadar mesajlarınızı verdiniz, tepkinizi gösterdiniz, şimdi sükûnetle, Yener’in evine gidiyoruz, annesine ve babasına taziyelerimizi bildirmek üzere” sözleri büyük tepki ile karşılanıyor.
Devlet Bahçeli de saldırıya tepki gösteriyor, ancak tepkinin adresi Kılıçdaroğlu oluyor. Bahçeli, “Bir bilgi olarak söylüyorum. Bir siyasi partinin lideri nereye nasıl gideceğini kendisi araştırmalı, danışmanlarına sormalı, parti yöneticileriyle görüş alışverişinde bulunulmalı. Ve ondan sonra da eğer gitmeyi çok uygun bir zemin olarak görüyorsa, her türlü ihtimalin de tedbirini alarak gitmesi lazımdır. O adama yumruk attıracak kadar ne yaptın sen Kemal Kılıçdaroğlu?” diyor.
İYİ PARTİ’YE 15 MİLLETVEKİLİ DESTEĞİ
2018’deki genel seçimlere az bir zaman kala, Kılıçdaroğlu, MHP’den ayrılan Meral Akşener’in kurduğu İYİ Parti’ye, seçimlere katılabilmesi için destek veriyor. Seçim Yasası’na göre İYİ Parti seçimlere katılma yeterliliğini henüz sağlayamadığından, yani parlamentoda sadece beş milletvekili ile temsil edildiğinden ve. TBMM’de 20 milletvekili ile grup kuran partiler seçimlere katılma hakkı kazandığından, CHP’den 15 milletvekili, Kılıçdaroğlu’nun talimatıyla 23 Nisan 2018’te İYİ Parti’ye geçiyor. 20 milletvekili ile grup kuran İYİ Parti seçimlere katılmaya hak kazanıyor.
Bu siyasi hamle ile iki parti, yerel seçimlerde ittifak yapmak üzere uzlaşıyor. Kılıçdaroğlu’nun bu hamlesi, “Demokrasinin önüne kurulan tuzakları temizleme adımı” olarak açıklanıyor.
İYİ Parti’nin seçimlere girmeye hak kazanmasının ardından, CHP’den transfer olan milletvekilleri tekrar partilerine dönüyor.
31 Mart 2019 seçimlerinde CHP ve İYİ Parti, 21 büyükşehir ile bazı il ve ilçelerde işbirliği yapma kararı alıyor. Seçimlerde, İstanbul ve Ankara başta olmak üzere, önemli belediyeler İttifak tarafından kazanılıyor. Ancak, YSK seçimin İstanbul’da tekrar edilmesine karar veriyor. Tekrar edilen seçimde, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı adayı olan Ekrem İmamoğlu, İstanbul’u ikinci kez kazanıyor.
25-26 Temmuz 2020’de 37. CHP Olağan Kurultayı’nda Kılıçdaroğlu, tek aday olarak seçime giriyor ve geçerli oyların tamamını, bin 251 oyu alarak yeniden genel başkan seçiliyor.
Kurultayda, “İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi” ilan ediliyor.
ALTILI MASA – MİLLET İTTİFAKI
Türkiye, 2023 Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlerine giderken Kılıçdaroğlu, bir hamle yapıyor. 12 Şubat 2022’de CHP, İYİ Parti, Gelecek Partisi, DEVA Partisi, Demokrat Parti ve Saadet Partisi’nden oluşan altı siyasi parti “Altılı Masa” olarak anılan seçim ittifakı bloğunu oluşturuyor.
Seçim için bugüne kadar 13 toplantı yapan ittifak, altı komisyon kuruyor.
Altılı Masa olarak anılan ittifak, kendilerine ilk defa 26 Ocak 2023’te yapılan toplantı ile Millet İttifakı olarak tanımlıyor.
“Güçlendirilmiş parlamenter sistem”e dönüşü savunan ittifak, bunun için geçiş sürecinin yol haritası üzerinde çalışıyor. Bu haritayı, altı partinin destekleyeceği, ortak adayın açıklayacağı duyuruluyor.
Millet İttifakı’nın aday olarak kimi belirleyeceği, aday açıklama zamanlaması, aday açıklamada geç kalındığı eleştirileri gündemden eksik olmuyor. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun adı ise aday olarak hep gündemde kalıyor.
Kılıçdaroğlu’nun adaylığına alternatif olarak veya itiraz etmek amacıyla, sıklıkla Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın adı zikrediliyor.
2 Mart Perşembe günü adayın isminin belirleneceği toplantıda beş parti Kılıçdaroğlu’ndan yana tavır alıyor. Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu’nun ismini öneren İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, bu talebinin kabul görmemesi üzerine masadan ayrıldığını açıklıyor.
Yapılan müzakereler sorunu çözmeye yetmiyor.
Akşener dışındaki beş genel başkan 4 Mart Cumartesi günü bir araya gelerek durum değerlendirmesi yapıyor ve aday isminin 6 Mart’taki toplantıdan sonra kamuoyuna açıklanacağını duyuruyor.
Kılıçdaroğlu adı giderek daha yüksek sesle dile getirildikçe şeamet tellâlları başlıyor tantanaya.
Neyse ki uzun sürmüyor ve 6 Mart’ta Millet İttifakı’nın altı lideri tarafından Cumhurbaşkanı adayı olarak ilan ediliyor.
DEĞİŞİM VE DÖNÜŞÜM: SİYASİ HAMLELERİN BASİT TARİFİ
O ilandan sonra Kılıçdaroğlu’nda müthiş bir değişim yaşanıyor.
İlk hamle, Erdoğan’ın bile isteye hakaret olarak kullandığı Bay Kemal’i elinden almasıyla oluyor. Onu öyle sahipleniyor ki, ağzından emziği çalınmış bebek gibi kalakalıyor.
İkinci ve radikal hamlesi ‘Alevi’ başlığıyla paylaştığı video. Burada cesur bir adım atıyor, ama adımın çok zekice olduğunu da belirtmek gerekiyor. Zira Aleviliğini açıklamak zorunda bırakılmış mağdur imasına itiraz etmezken, tartışmayı Alevi-Sünni kutuplaşmasından insani ve evrensel değerler üzerine yıkıyor.
Böylelikle ikinci kez oyuncağı elinden alınıyor Erdoğan’ın.
Üçüncü ve bence en önemli hamlesi gençleri anlama ve kazanma çabası.
Burada kendini onlara hükmeden olarak konumlandırmıyor. Aradaki yaş farkını kullanıyor. Müşfik davranıp kiminin ‘dede’si, kiminin ‘emmi’si oluyor. Yani gençlerle bağı hükmeden ve hükmedilen üzerinden değil, sevgi bağından kuruyor.
Türkiye çok kozmopolit bir ülke. Ve kimi oylar su yüzeyinde yüzen yaprak taneleri gibi. Rüzgâra göre yön değiştiriyor. Kimi oylar ise kaya gibi, yerinden milim kımıldamıyor. Kaya gibilerden ziyade yüzer gezer oylara yöneliyor.
İşte kısa, samimi videolar o kitleyi kazanma amacıyla hazırlanıyor.
Ancak bir de vasat ve üstünde bir kesim var. Onların beklentileri de Bay Kemal’in Tahtası’yla doyuruluyor.
Yetinmiyor TikTok ile resmiyeti kaldıran paylaşımlarda bulunuyor. Gençler, bu seçimde oy verenler ve henüz oy verme yaşına ulaşmamışlar, bir sıcaklık buluyorlar mesajlarda.
Ve tüm mitinglerde, ilk cümleleri gençlere yönelik oluyor. Hangi şehirdeyse, o şehirde ilk kez sandığa gideceklerin oranı açıklıyor ve bir sorumluluk yüklüyor: Çare sizsiniz!
Bunun tesadüf olmadığı belli. Danışmanları arasında ergen psikolojisinden anlayan birileri olmalı muhakkak. Onlardan yardım istiyor. Onlara emretmiyor. Bu, gözden kaçan, lakin ileride çok tartışılacak bir hamle.
Seçime günler kala, hele hele İmamoğlu Erzurum’da taşlanmışken, Sakarya’da seçim otobüsüne taş atan gence sahip çıkması, tereddütte kalanların bile kalbini kazanmasına yetiyor.
15-16 yaşlarındaki bir gencin karakolda mağduriyet yaşamaması için Engin Özkoç’u arıyor hemen. Kendilerinin o gence değil, o gencin taş atmasını sağlayan zihniyete muhalif olduklarını söylüyor. Şikâyetçi olmayacağını, ailenin ziyaret edilmesini, gerekli desteğin verilmesini rica ediyor.
Çok popüler bir dizi vardı. Olağanüstü güçler ve içinde istihbaratın da anlatıldığı… Fringe’ten söz ediyorum. İşte o dizide bir cümle geçer. Denir ki, “İstediğin kadar bağır bağır. Susan birini yenemezsin.”
İşte Kılıçdaroğlu’nun hikâyesi bu.