‘Kobane davasında iş bitmedi, iki hamle Kürtler için kritik olacak’

Akademisyen Cuma Çiçek: "Bu işin bitip bitmediğini anlayabileceğimiz göstergeleri izlememiz gerekir. En azından iki gösterge sayabilirim. Bunun bir tanesi, yakın zamanda 28 Şubat davasından tutuklu bulunan askerlerin tamamı bırakıldı. Türkiye'nin nereye gittiğini gösteren asıl hamle ise..."

KRONOS 29 Mayıs 2024 GÜNDEM

Yerel seçim sonrası CHP lideri Özgür Özel ile Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında yapılan görüşmeden “siyasette yumuşama” mesajı çıkması, Gezi ve Kobane davası tutuklularının cezaevinden çıkacağı beklentilerini güçlendirdi. Ancak 28 Şubat hükümlüsü generaller dışında beklenen gelişmeler henüz olmadı. Gezi tutuklusu iş insanı Osman Kavala’nın yeniden yargılama talebi değişen mahkeme heyetine rağmen reddedildi. HDP’nin eski eşbaşkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın yargılandığı Kobane davasında da ceza yağdı. Bu durum da Kürtlerin geleceğine ilişkin belirsizlik yarattı.

Siyaset bilimci Cuma Çiçek’e göre ise Kobane davasında iş henüz bitmedi. Çiçek, “Bu işin bitip bitmediğini anlayabileceğimiz göstergeleri izlememiz gerekir. En azından iki gösterge sayabilirim. Bunun bir tanesi, yakın zamanda 28 Şubat davasından tutuklu bulunan askerlerin tamamı bırakıldı. Önümüzdeki aylar içerisinde Kürt meselesinden kaynaklı olarak cezaevinde olan hasta tutsakların bazıları bırakılacak mı? Yani bir göstergemiz bu olabilir. Ama muhtemelen ana gösterge kayyımlar olacak. Belediyelere kayyım atanacak mı atanmayacak mı? Türkiye’nin nereye gittiğini gösteren hamle bu olur” dedi.

Çiçek, AKP içerisinde büyük bir MHP olduğuna dikkat çekerek, “Sarayın hakim olduğu, saraydaki bürokrasinin çok daha güçlü olduğu, politik eğilimlerin sarayda belirlendiği bir AK Parti var. AK Parti’nin kendi içerisindeki normalleşmeye direnç daha güçlü. Dolayısıyla AK Parti’nin şu an açmazı tek başına MHP ve onun etrafındaki siyasi ve bürokratik ilişki ağları değil. O zaten ciddi bir bariyer. Ama AK Parti kendi içerisinde de ciddi olarak MHP’lileşmiş, milliyetçileşmiş” değerlendirmesini yaptı.

Akademisyen Cuma Çiçek, Gazete Duvar’dan gazeteci Vecdi Erbay’ın sorularını yanıtladı. Öne çıkan sorular ve yanıtları şöyle:

Kobanê Davası’nda siyasetçilere verilen cezaları, iktidarın yürürlükte olan Kürt politikasını sürdürmekteki ısrarı olarak mı anlamalıyız?

Bu 4 ay içerisinde oluşan değişim beklentisinin boşa çıktığı kanaatinde değilim. Bunun için biraz izlemeye ihtiyaç var. Daha bu noktaya varacak düzeyde değiliz. Kobanê Davası’na kadar anaakım Kürt siyaseti hükümetle, AK Parti ile yeniden bir müzakere kapısını zorlamak istiyordu ve bu konuda tutum netleşmişti. Ama AK Parti’nin tutumu net değildi. Bir yandan değişime dair sinyaller vardı, temaslar vardı. Ama bir yandan da statükoyu sürdürmeyi tercih eden güçlü bir kanat vardı AK Parti içerisinde. Değişim kanadı biraz öne çıkacak mı diye bir beklenti varken Kobanê hamlesi geldi. Esasında bence bu 4 aylık trendi biraz boşa çıkaran, bu trende büyük darbe vuran bir girişim. AK Parti’yi değişime zorlayan çok fazla dinamik öne çıkmıştı. AK Parti toplumdan bu mesajı aldığına dair değişim sinyallerini vermeye başlamıştı. Ama Kobanê Davası’nda buna büyük bir darbe vuruldu. Birinci değerlendirmem bu. Bir defa değişim bu kadar hızlı olmayacak belli ki.

Bu dediğim Türkiye’nin geneline ilişkin bir hat, Türkiye’nin geneline dair bir demokratikleşme, normalizasyon beklentisinin bu kadar kolay olmayacağını gördük. Çünkü Kürt çatışması Türkiye’deki otoriterliğin ana kaynağı. Türkiye’de otoriterlikten bir çıkış olacaksa bunun ilk sinyalini Kürt sahasında bir demokratikleşme ile göreceğiz. Ya da tersi, Kürt sahasında çatışma dinamikleri artıyorsa bunun birinci yansımasını Türkiye’deki otoriterliğin artması şeklinde yaşıyoruz. Değişim böyle kolay olmayacak genel hatta, ama Kürt sahasında 8 yıllık bir arafta olma hali var. Sokakta bir bunalım var. Buna rağmen Kürt sokağı 8 yıldır DEM Parti’yi siyaset sahnesinde tutuyor. DEM Parti’nin siyasi performansına baktığımızda zayıf bir performans söz konusu. Ama oy oranlarında ciddi bir düşüş olsa da özellikle son seçimlerinde sokak DEM Parti’yi siyasal oyun alanına tutmaya çalışıyor. Hükümetin kayyım uygulamalarına rağmen halk onu bir şekilde elini tersi ile bir köşeye itiyor. Buna onay vermediğini, rıza göstermediğini anlatıyor. AK Parti’nin oy kaybı en çok Kürt bölgesinde yaşandı.

Diyarbakır’da muhtemelen tarihinin en düşük oyunu aldı. Dolayısıyla hem HDP’li Kürtler hem AK Partili Kürtler AK Parti’ye çok ciddi bir mesaj verdiler. Kobanê kararı Kürt sokağındaki söylemi görmeyen, buna hala gözlerini kapatan bir tutum olarak görünüyor. Ama benim kanaatim, AK Parti’nin kendi içerisindeki çatışma sürecinin devam ettiği yönünde. Dolayısıyla bu Kobanê Davası’na da yansıdı.

‘AK PARTİ’NİN İÇİNDE BÜYÜK BİR MHP VAR’

Siyasette bir yumuşama ihtiyacından ilk söz eden Cumhurbaşkanı Erdoğan oldu. Ancak Kobanê Davası’nda verilen ağır cezalara onay verdi. Normalleşmeye dair umudunuzu koruyorsunuz ama bu bir çelişki değil mi?

Haklısın, Erdoğan açıklama yaptı ama birkaç gün sonra. Açıklama bir soru üzerineydi. Bana sorsan biraz düşük perdeden bir açıklamaydı. Şimdi kamuoyunda şöyle bir yorum var, aslında AK Parti’de bir değişim arzusu var ama MHP buna izin vermiyor. Buna katılıyorum, işin bir boyutu bu. Ama göz ardı edilen başka bir mesele var. AK Parti’nin içerisinde büyük bir MHP var. Kastettiğim şey, AK Parti’nin gövdesinin şu an ağırlıklı kısmı MHP’ye benzer bir pozisyonda.
AK Parti 2000’li yılların AK Partisi değil, başka bir AK Parti. AK Parti’nin teşkilatı şu an güçlü değil, teşkilatın sözü, sesi merkeze ulaşmıyor.

Sarayın hakim olduğu, saraydaki bürokrasinin çok daha güçlü olduğu, politik eğilimlerin sarayda belirlendiği bir AK Parti var. AK Parti’nin kendi içerisindeki normalleşmeye direnç daha güçlü. Dolayısıyla AK Parti’nin şu an açmazı tek başına MHP ve onun etrafındaki siyasi ve bürokratik ilişki ağları değil. O zaten ciddi bir bariyer. Ama AK Parti kendi içerisinde de ciddi olarak MHP’lileşmiş, milliyetçileşmiş.

‘ERDOĞAN OY KAYBETTİ AMA AYAKTA KALDI’

Bu durumda Erdoğan nerede duruyor?

Benim görebildiğim 2015’ten mayıs seçimlerine kadar Erdoğan büyük bir savaşa girdi. Buna ayakta kalma savaşı da diyebiliriz. Mayıs seçimlerinde aslında bu savaşı kazandı Erdoğan. Türbülanstan çıktı. Oy kaybetti ama ayakta kaldı. 22 yıldır iktidarda bir parti. Oy kaybetse de yüzde 30’un üstüne hala oy alıyor ve hala birinci parti.

Kısmi olarak güç kaybettiği için bir değişime girer diye genel bir beklenti var. Bende de vardı. Çünkü Erdoğan ayakta kaldı ama çok güç kaybetti. Teşkilatını kaybetti. İkinci, üçüncü adamlarının tamamını kaybetti. Yargıdaki, bürokrasideki MHP’lilere bağımlı hale geldi. Dış politikada çok daraldı. Hani o ‘değerli yalnızlık’ hakikaten yapayalnızlığa dönüştü. Şimdi bütün bu tablo içerisinde Erdoğan’ın değişim yapmasını beklersiniz. Kendi tabanını tutması için bile olsa bir değişime ihtiyacı var. Oy kaybını YRP’nin siyasi performansına bağlayabilirsiniz. Ama AK Parti’ye kızanların yarısı sandığa gitmedi, yarısı aynı mahalledeki ikinci partiye oy verdiler. Bu 7 milyonluk kaybı Erdoğan’ın tekrar toparlayabilmesi lazım. Bunu nasıl yapacak? Bir, ittifak siyasetini yeniden kurması lazım. İki, teşkilatını yeniden yapılandırması lazım. Üç, siyasi figürleri, yereldeki başkanlardan tutun da belediye başkanlarına, parti merkezine kadar teşkilatı yeniden kurması lazım. Öne çıkan simaları yenilemesi lazım. Kendi gövdesinde değişime direnen bariyerler var. Kobanê Davası’na buradan baktığımda iş bitmiş diye bakmıyorum. Bu işin bitip bitmediğini anlayabileceğimiz göstergeleri izlememiz gerekir.

Nasıl göstergeler, örnek verebilir misiniz?

En azından iki gösterge sayabilirim. Bunun bir tanesi, yakın zamanda 28 Şubat davasından tutuklu bulunan askerlerin tamamı bırakıldı.

Ama bu Demirtaş ve arkadaşlarının ağır cezalar aldığı güne denk getirildi.

Öyle, bu da bir denge siyasetinin göstergesi. Kemalist, ulusalcı tabanın gönlünü hoş tutan bir adımla, Kobanê kararını aynı gün aldırdılar. Şimdi ortada bir siyasi mühendislik olabileceğini düşünüyorum. Siyasi davalardan tutsak olan ve yaklaşık 10 yıldır Kürt hareketinin hasta tutsakların bırakılması talebi var. Çözüm sürecinde bile 2 yıl boyunca masadaki ana gündem maddelerinden bir tanesi buydu ve adım atılamadı bir türlü. Önümüzdeki aylar içerisinde Kürt meselesinden kaynaklı olarak cezaevinde olan hasta tutsakların bazıları bırakılacak mı? Yani bir göstergemiz bu olabilir. Ama muhtemelen ana gösterge kayyımlar olacak. Belediyelere kayyım atanacak mı atanmayacak mı? Türkiye’nin nereye gittiğini gösteren hamle bu olur. Kayyım atanırsa 2028’e kadar Kürt meselesindeki belirsizlik devam eder. Geleceğini görememe hali, tıkanmışlık devam eder. Ama kayyımların atanmaması, sembolik adımların gelmesiyle beraber belki Kobanê Davası’nda da değişimleri beraberinde getirir. İşte temyiz aşaması, Yargıtay aşaması var. Birtakım değişimler görme potansiyelimiz var. Bütün bu tablo içerisinde hikayenin bittiğini düşünmüyorum hala. Son bir şey söyleyeyim. Dikkatimi çeken bir şey de Kürt siyasetinden gelen tepkiler oldu. Aslında ipleri koparan tepkiler duymadık. Yani ne Demirtaş’ın ne de Ahmet Türk’ün tepkileri bütün gemileri yakan cinsten olmadı.”

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com