“Öcalan gelsin Meclis’te konuşsun” demek toplumun içine atılmış bir bombadır’

Kürt siyasetçi Ayla Akat Ata: "En uçtaki isim, yani Sayın Bahçeli, sürecin içindeyse bu önemli bir bilgi. Ama bu bilgiyi pratikleştirmesi gereken Sayın Cumhurbaşkanıdır. Toplumu rahatlatacak, Kürt toplumunu özellikle rahatlatacak, sözün sahibi olacak."

KRONOS 25 Kasım 2024 GÜNDEM

Kürt siyasetçi Ayla Akat Ata, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin DEM ve PKK lideri Abdullah Öcalan’a yönelik çıkışı sonrası bugüne gelinen süreçte yaşananları değerlendirdi ve toplumu rahatlatacak asıl söz sahibinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olduğuna dikkat çekti.

Ayla Akat Ata, “En uçtaki isim, yani Sayın Bahçeli, sürecin içindeyse bu önemli bir bilgi. Ama bu bilgiyi pratikleştirmesi gereken Sayın Cumhurbaşkanıdır. Toplumu rahatlatacak, Kürt toplumunu özellikle rahatlatacak, sözün sahibi olacak” dedi.

Türkiye’nin 11 yıl önceki gibi olmadığını ve kutuplaştığını belirten Ata, Bahçeli’nin “Öcalan gelsin Meclis’te konuşsun” çağrısından endişeli olduğunu belirtti. Ata bu kaygının sebebini ise şöyle açıkladı:

“Türkiye toplumu içerisinde neredeyse her aileye dokunmuş bir gerçeklikten bahsediyoruz. Bütün Türkiye coğrafyasında herkesin bir şekilde canının yandığı, cebinin yandığı bir meseleden bahsediyoruz. Doğal olarak Türkiye’de evinde oturan yıllardır belki bunun için bedel ödemiş Türkiyeli bir annemiz ‘Bu nereden çıktı?’ der. Ve bu işin taraftarı olmayanlar bunu işlerler. Yani sürece yarar değil, zarar verecek bir noktaya taşınması söz konusu olabilir. O yüzden de ‘Öcalan gelsin Meclis’te konuşsun’ demek o toplumun içerisine atılmış bir bomba gibidir.”

Ayla Akat Ata, T24’ten gazeteci Cansu Çamlıbel’in sorularını yanıtladı. Sorular ve yanıtlardan bir bölüm şöyle:

2013 sürecindeki ‘anayasal vatandaşlık’ tartışmasına dönersek, ucundan dönülen uzlaşma formülünü nasıl özetlersiniz?

Anayasa çalışmasında işveren sendikaları mesela çalışmanın tamamını takip etti. Bu insanların bu süreçlerin içerisinde olması, sivil toplum gerçeğinin sürecin içinde olması sürece can verdi. Ama yeterli oldu mu? Hayır, olmadı. Biz sürecin toplumsallaşmasını başarabilseydik belki iş bu noktaya gelmezdi. Ya da biraz evvel ifade ettiniz Sayın Öcalan’ın anayasada vatandaşlıkla ilgili bir değerlendirmesi vardı. Herkesin ‘Türk’ değil, ‘Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı’ olması noktasında AKP grubuyla bir ortaklaşmamız söz konusu oldu. Bu bilgiler kayıtlıdır, tutanak altına alınmıştır. Hatta CHP’yle bile belli bir mesafe kat edildi ama sonra CHP’li bir üye gelip ‘kabul etmiyoruz’ dedi. MHP’liler baştan itibaren reddetmişlerdi.

Herkesin kimliği, dini inancı ne olursa olsun ‘Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı’ olmasının kabulü çok kıymetli. Sayın Öcalan’ın önerisi açısından da şunu da ifade edeyim. Sayın Öcalan’ın sadece vatandaşlık tanımına dair değil, demokratik hattı değerli kılabilecek birçok önerisi oldu. Bizler bu değerlendirmeleri tartıştığımız için, yani “Öcalan’ın bu söylediklerinin Türkiye’deki mevcut hukuki sistem içerisinde ne kadar önü açıktır?” şeklinde tartışmalar yaptığımız için dahi yargılandık. Biz bunlardan yargılanırken, bugün Devlet Bahçeli gibi bir siyasetçinin bu kadar üst perdeden konuşması doğal olarak kafalardaki soru işaretlerini arttırıyor. Bahçeli’nin o açıklamasının üzerinden bir ay geçti ama hâlâ Sayın Cumhurbaşkanı konuşmadı. Şu anda bizim tabanımızın beklediği Sayın Cumhurbaşkanıdır.

Yani Kürt halkı Bahçeli’nin sözlerini önemsedi, aldı bir kenara koydu ama işin ciddiyetine inanmak için Erdoğan’ı bekliyor. Bahçeli’nin söylediklerini Erdoğan’ın ağzından duymak istiyorlar. Sahadaki duygunun özeti böyle mi?

Şimdi yine başa dönüyoruz. 31 yıllık bir deneyim var ortada. Bu halk yanıltılmış. Vaatler verilmiş, yerine getirilmemiş. Süreçler başlamış, bitmiş. Her biten sürecin arkasından çok daha büyük yıkım yaşanmış. Hep 2013’ü konuşuyoruz ama öncesinde bir Oslo gerçeği var, direkt örgütle devletin ilgili mekanizması arasında gelişen. İşte gerillaların ve Mahmur’dan ailelerin sınırdan geçme meselesini hatırlarsınız. Evet o an için tutuklanmadılar ama sonra hepsi ceza aldı örgüt üyeliğinden. Bu halkın bütün bunlar üzerinden çok ciddi bir hafızası var. O yüzden söylenen şey kadar onun nasıl pratikleştirileceği ve söyleyenin kim olduğu da önemli.

Yani bütün bunları söyleyenin Devlet Bahçeli olması Kürtler açısından tek başına yeterli değil diyorsunuz aslında.

Bakın, Sayın Bahçeli önemsizdir demiyorum. Dünya çatışma çözüm süreçleri bilgisi de bize der ki; “En karşıda olanın içinde olması sürecin başarısı için bir ön bilgidir size.” Ama sonuçta 2013’te toplumda yüzde 60’a yakın bir kabul olduğu halde yine de gerçekleşmedi süreç. Şimdi en uçtaki isim, yani Sayın Bahçeli, sürecin içindeyse bu önemli bir bilgi. Ama bu bilgiyi pratikleştirmesi gereken Sayın Cumhurbaşkanıdır. Toplumu rahatlatacak, Kürt toplumunu özellikle rahatlatacak, sözün sahibi olacak.

Bu halk çözüm için söz söyleyecek herkesi duymak ister. Herkesin sözüne bakar. Yani Sayın Bahçeli’ye de, Sayın Cumhurbaşkanı’na da, Sayın Özgür Özel’e de. Hatta DEVA’ya, Saadet’e, Yeniden Refah’a, Gelecek Partisi’ne kadar herkese bakar. Ama Sayın Cumhurbaşkanı’nın bu işi sahiplenmesi lazım, sahibi olması lazım.

Peki Abdullah Öcalan’ın nasıl bir noktada durduğuyla ilgili olarak sizlerin bizlerden farklı bir bilgisi ya da öngörüsü var mı? Bizim sahip olduğumuz tek bilgi kendisinin 24 Ekim’deki Ömer Öcalan görüşmesinde söylediği şu iki cümle: “Tecrit devam ediyor. Koşullar oluşursa bu süreci çatışma ve şiddet zemininden hukuki ve siyasi zemine çekecek teorik ve pratik güce sahibim.”

‘Hukuki ve siyasi zemin’ demek direkt parlamentoyu işaret eder. Ve o zeminde çözüm için güç verilecek olan DEM Parti’dir. Sayın Öcalan, bu konuda ön açıcı olduğunu ve kendi rolünü oynamaya hazır olduğunu söylüyor. Neden Özal’dan bu yana yıllardır hep Öcalan merkezli bir süreç yürütüldü? Çünkü onun hem silahlı güce hem Avrupa’daki diasporasına hem zindandaki gerçekliğe hem toplumsal tabana hitap eden bir önder olma yönü var. Kürt halk önderi olma yönü var ki bu 1999’da “Ben rolümü oynamaya hazırım, hizmet etmeye hazırım” dedikten sonra pekişmiş bir roldür. Milyonların çıkıp ‘benim siyasi irademdir’ dediği bir misyondur bu. Doğal olarak halk Sayın Cumhurbaşkanı’nın Öcalan’ın bu sürece katkısına nasıl baktığını merak ediyor. Çünkü o anlamda bir bilgi yok.

Bahçeli sizin ‘1993’ten beri devam ediyor’ dediğiniz çözüm arayışlarının toplamında devletin hafızasında biriken çalışmaları dikkate alarak mı söylüyor bunları sizce?

Kişisel kanaatim, hayır o şekilde söylemiyor. Ama aslında bugün söylenenin öyle bir söz olması gerekir. Çünkü devlette devamlılık esastır. Bir de tam olarak neden bahsedildiği henüz söylenmiş değil.

Devlet Bahçeli henüz Öcalan’ın örgüte çağrı yapması dışında hükümet cenahında ne pişirildiğini açık etmedi evet. Ancak AKP içinden ve Beştepe’den iki önemli kişinin -Efkan Ala ve Mehmet Uçum- bu yeni arayışa ilişkin ortak bir cümlesi var; “Çözüm süreci masamızda yok. Bugün artık sorun da farklı, çözümü de.” Siz ne anlıyorsunuz bu cümleden? Çözüm süreci yoksa, bugün gündemde olan nedir? 2013-2014’teki çözüm süreci bir müzakere süreciydi. İmralı’dan Kandil’e bir hat açılmış ve sizin o dönem milletvekili olarak mensubu olduğunuz BDP o hatta mesajı taşıyan unsur olmuştu. Şimdi acaba hükümetin yetkili ağızları ‘bugün bir çözüm süreci yok’ diyerek bu tür bir müzakereye kapıyı kapatmış mı oluyor?

Öncelikle şunu söyleyeyim; partimiz adına söz söyleme yetkisine sahip eş başkanlarımız ve sözcümüz var. Yani parti adına bir söz söylemekten özenle imtina etmek isterim. Ama yıllardır emek vermiş, tanıklığı olan bir kişi olarak ve bu emeğin hâlâ sürdürücüsü bir kadın siyasetçi olarak tabii ki konuda fikrim var. 31 yıllık bir sürecin arkasından gelinen nokta benim için bir hayal kırıklığı oldu.

Biraz evvel saymış olduğunuz ifadeler ve yapılan başka açıklamalar tabii ki zorlayıcı. Ama asıl önemli olan nedir? Kürt sorunun çözümü 2015 yılında buzdolabına konmuştu. Sayın Cumhurbaşkanı hâlâ “buzdolabından çıkardım” da demedi. Asıl olan bu. Söylenen sözler var ama henüz buzdolabına koyan ve hâlâ hem de daha güçlü biçimde iktidarda olan irade konuşmadı. Ben buradan okurum. Yoksa Sayın Bahçeli’nin ifadesi çok düşündürücüdür, anlam vermeye tabii ki bizi zorlar. Bahçeli de herhangi biri değildir. Türkiye’de çok kritik dönemlerde çok kritik pozisyonlar almış bir isimden bahsediyoruz. Bir açıklama yapmıştır. Ama olması gereken bu mudur? Hayır değildir.

Neden ‘olması gereken’ bu değil ya da gerçekten bir süreç başlayacaksa bu nasıl yapılmalıydı?

Türkiye toplumunun 31 senelik bir deneyimi ve birikimi var. Sürecin uzaması, Türkiye toplumunu bu konuda daha hassas hale getirmiştir. Ve bu hassasiyeti en başta görmesi gerekenler siyasetçilerdir. Ben parlamentoda yıllarca bunun için mücadele vermiş, demokratik çözüm için ve nihayetinde barış için mücadele etmiş bir siyasetçi olarak Sayın Bahçeli bu cümleleri kurduğunda kaygılandıysam birçok insan kaygılanmıştır. Kaldı ki siyasi iradenin kendisi “buzdolabından çıkardık” demiyor. Bunu ifade etmesini bekliyoruz. Hukuk işlerinden sorumlu üye ise sizin de hatırlattığınız gibi “asla bir çözüm süreci yok” diyor. Maksat bu sürece bir isim koymak olmamalı. Maksat sürecin nasıl kamuoyuyla ifadelendirileceği olmalı.

Bahçeli’nin Öcalan çıkışı sizi neden kaygılandırdı? Sizin gibi bugün hâlâ ‘Öcalan’a tecrit kalksın’ diye büyük bir mesai yapan bir siyasetçi açısından Bahçeli’nin Öcalan’ı Mecliste konuşmaya davet etmesi neden kaygı verici olsun?

Bahçeli’nin söyledikleri üzerinden bir okuma yapacaksak, demek ki 2024’ü bitirmekte olan Türkiye için artık Kürt sorununu çözmek bir aciliyet. Belki yılın başında böyle bir aciliyet yoktu ama yılın sonuna geldiğimizde böyle bir aciliyet var. Ama bu duruma çok hassas yaklaşmak lazım çünkü Türkiye toplumu 31 yılında çok bilendi. Biz 11 yıl önceki durumda da değiliz. Aradan geçen süreçte Türkiye toplumunun farklı kesimleri birbirlerine karşı daha da bilendi. Bakın ben sadece Türkler ve Kürtlerden bahsetmiyorum. Bugün karşılıklı bilenmenin tarafları arttı. Türkiye genelindeki o kutuplaşmayı görerek, hassasiyetleri görerek yaklaşmak lazım. Ve Türkiye’nin kendi deneyiminin bize sunmuş olduğu bilgiyle hareket etmemiz lazım.

1993’ten beri her süreç, başlarken çok büyük heyecan yarattı, biterken de çok büyük bir yıkım yarattı. Bunu görerek, neyle yola çıkıp, nerede durmak, nerede nefes almak, nerede toplumla buluşmak lazım hepsi ayrı ayrı tartışılmalı. Benim Bahçeli’yi dinleyince kaygılanmamın sebebi bu. Şimdi, 40 yıllık çatışma sürecinde çok ciddi kayıplar var. Türkiye toplumu içerisinde neredeyse her aileye dokunmuş bir gerçeklikten bahsediyoruz. Bütün Türkiye coğrafyasında herkesin bir şekilde canının yandığı, cebinin yandığı bir meseleden bahsediyoruz. Doğal olarak Türkiye’de evinde oturan yıllardır belki bunun için bedel ödemiş Türkiyeli bir annemiz “Bu nereden çıktı?” der. Ve bu işin taraftarı olmayanlar bunu işlerler. Yani sürece yarar değil, zarar verecek bir noktaya taşınması söz konusu olabilir. O yüzden de “Öcalan gelsin Meclis’te konuşsun” demek o toplumun içerisine atılmış bir bomba gibidir.

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com