Müebbet verilen kurmay öğrenci, F-16 pilotu Cengizhan Efe’nin babası emekli Albay Haşim Efe: Emekli bir savcıya 'nasıl bu cezalar veriliyor', dedim. 'Büyüklerimiz istişare etmişler.' dedi. Büyüklerimiz dediği de ya bir cemaat ya bir tarikatın önde gelenleri… Böyle bir yargı, böyle Müslümanlık olur mu?
Cengizhan Efe (38), Harp Akademileri Komutanlığında kurmaylık eğitimi alan Hava Pilot Üsteğmen’di. 15 Temmuz sonrası darbeye teşebbüs iddiasıyla müebbet hapis cezasına çarptırıldı.
O davada yargılanan askerlerin çoğunun aileleri ile görüştüm. Cengizhan Efe’nin babası Haşim Efe (55), bugüne kadar konuştuğum asker aileleri arasında en ilginç isimlerden biri. Emekli bir albay Haşim Efe. Ve kendi ifadesiyle “vatan, millet devlet” sevdalısı ülkücü kökenli bir asker.
Oğlu terörist ilan edildiği ve müebbet hapis cezası verildiği için bu davaların peşini bırakmayan Efe, tüm davaları titizlikle izlemiş, hukuksuzlukları tespit etmiş ve yüreği yanan bir baba olarak oğlunun masum olduğunu anlatmak için çalmadığı kapı bırakmamış.
Hatta Ergenekon-Balyoz davalarında yargılanan Dursun Çiçek’e bile giden Efe’ye Çiçek, “Oğlunun dosyası bomboş. Bizim kıza ver, savunsun’ bile demiş. Ama Çiçek’in bile ‘bomboş’ dediği dosya nedeniyle çoğu kurmay öğrenci olan 85 asker hala tutuklu ve Efe, hukuk mücadelesine devam ediyor.
Birçok asker ailesinden farklı olarak “Konuşmanın en iyi zamanın bugün.” diyen Haşim Efe, o gece Harp Akademilerinde ne olduğunu, serbest bırakılan okul komutanları, Nevzat Taşdeler, Selim Mert ve Recep Yüksel ile Tahir Bekiroğlu’nun o geceye dair sorumluluklarını bir asker gözüyle Kronos’a anlattı.
Haşim Efe’nin dava sürecine dair anlattıkları, TBMM’nin avukatlarından Rıza Saka ve Ankara KOM Başkanı ile aralarında geçen diyaloglar kurmay öğrencilerin nasıl bir hukuksuzlukla karşı karşıya kaldıklarını göstermesi bakımından ibretlik.
Hiçbir muhalefet partisinin 15 Temmuz davalarındaki bir dosyayı bile okumadığını, hatta CHP’nin davaların takip edilmemesi kararı aldığını Dursun Çiçek’ten öğrendiğini söyleyen Haşim Efe, er geç bir gün adaletin tecelli edeceğine inanıyor.
İşte uzun söyleşimiz sırasında yer yer gözyaşlarına hakim olamayan Haşim Efe’nin anlattıkları…
Hava Pilot Üstteğmen olan oğlunuz müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Siz de eski bir askersiniz değil mi?
Evet, Kara Kuvvetleri Komutanlığı’ndan emekli bir albayım. En son Erzurum’da 8 yıl albaylık yaptım. Darbe teşebbüsü sırasında Milli Savunma Bakanlığı’na bağlı olan Erzurum Tedarik Bölge Başkanlığı’nın başkanıydım. Hem mali, hem askeri disiplin mesuliyeti olan bir birliğin amiriydim. Tedarik Bölge Başkanlığı bir kurumdur, birlik değildir ama subaylar, astsubaylar, uzman yetişmiş memurlar var. Bir de bu tedarik işlerinde ve emniyetinde kullanılmak üzere küçük bir birliği ve depoları var.
Ne zaman emekli oldunuz?
Darbe teşebbüsünden iki ay sonra emekli oldum.
Yani oğlunuz ‘darbe girişimi’ ile suçlandığı 15 Temmuz gecesi TSK’daydınız.
Evet, o dönemde hala görevliydim. 15 Temmuz’dan sonraki günlerde her akşam oğlumla telefonla görüşüyordum. Nasihatlar veriyordum. ‘Aman oğlum bir şeye ihtiyacın olsa bile kışladan dışarı çıkma, devamlı göz önünde dur.’ diye tavsiyelerim oluyordu. (Ağlıyor)
OĞLUM TUTUKLANINCA KENDİ ADIMA ENDİŞELENDİM VE EMEKLİ OLDUM
Oğlunuz Cengizhan Efe ne zaman tutuklandı?
15 Temmuz’dan 5-6 gün sonra akşam eve geldim. Telefonum çaldı. “Ben başpolis Muzaffer diyor, Cengizhan diyor, siz babası mısınız diye soruyor, Vatan Emniyet diyor.” Oğlumun tutuklandığını öyle öğrendim. Çocuğumun tutuklanmasıyla ben de kendimi emniyetsiz gördüm zaten. Eşim MS hastası. Hayatını tekerlekli sandalyede devam ettiriyor. Hem hastamızı düşünerek, bana da bir şey olursa ortada kalmasın diye, hem de kendi adıma da endişelenerek emekli oldum.
ÖMRÜMÜZÜ VERDİĞİMİZ TABLO BİR ÇIRPIDA YOK OLDU
Ama tabi ki bir asker, tecrübeli bir albay olarak bu olanları bir yere koyamıyordum, aklım almadı. Çocukluğumdan itibaren… (ağlıyor) 16 yaşımda askerliğe başladım sayılır, 55 yaşıma kadar askerliğin içindeydim. Kendimce hayatıma bir resim çizmiştim. Geride bıraktığım hizmetlerim var. Bunlar beni mutlu ediyor. O mutlulukla da emekli olmak istiyorsunuz ama biri geliyor, ömrünüzü verdiğiniz tabloyu bir çırpıda yok ediyor. Sizin şanla, şerefle hizmet ettiğiniz kompozisyonu bozuyor. Sadece hayalimiz değil, fiili durumda da bu bozuldu; askerliğin insicamı bitti, kurumsal yetenekleri bitti, hepsi bitti.
Oğlunuzun dava süreci nasıl başladı?
İki ay sonra oğlumu ziyaret ettiğimde (ağlıyor)… Oğluma “Emekli oldum, OYAK’tan emekli ikramiyemi de aldım. Sana en iyi, en güçlü, avukatları tutacağım.” dedim. “Baba, ben ne uçak uçardım, ne Boğaz Köprüsü’ne çıktım, ben sınıfımda oturdum. Sen paramızı bir yere dağıtma, ben masumum, buradan çıkacağım.” dedi. O gün dahil Silivri’ye hep ağlayarak gittim. Ziyaretçilerin geçtiği güzergahın sağına soluna bile polis köpeklerini yerleştirerek, her an saldıracakmış korkusu vererek ziyaret mahalline giriyorduk. Yaşadığım travmayı ya da dünyanın tersliğini düşünebiliyor musunuz? 16 yaşımdan beri ‘devletim devletim devletim, milletim milletim, vatan, millet’ diyerek 55 yaşına kadar bir ömür geçiriyorsunuz ve siz sonunda terörist muamelesi görüyorsunuz.
HAKİM ASKERLİKTEN O KADAR BİHABER Kİ ‘EMRE UYMASAYDINIZ’ DEDİ
Oğlunuzu tam olarak neyle suçladılar? F-16 pilotu olunca sanki insanların kafasında bir yerleri bombalamış gibi bir algı oluşturdular maalesef.
Öğrenciler Tümgeneral Nevzat Taşdeler’in emriyle albay Levent Özüarap tarafından akademiye çağrılıyor. Oğlum da gidiyor. Sabaha kadar sınıfında oturuyor. Sabah da evinize gidin diyorlar, eve geliyor. Bu anlaşılır, tahliye edilir umuduyla bakıyordum. Mahkemede hakim Taşdeler’e “Sen mi çağırdın?” diye sordu. Ama Taşdeler açık bir şekilde evet ben çağırdım demedi. Birkaç soru sonra söylemek zorunda kaldı. Kurmay Albay Levent Özüarap mahkemede, ‘Emri ben verdim, öğrenciler o yüzden akademiye geldiler’ dedi. Hakim askerlikten o kadar bihaber ki, “Ama gelmeyebilirlerdi” diye itiraz etti. Özüarap, ‘Ben emir verdikten sonra astımın o emri yapmama ihtimali yok. Onların yoklamaya gelmeme ihtimali yok, askerlikte böyle bir şey olamaz’ dedi. Yani tam askerliğim ruhunu ifade etti. Hakim ise bu cevabı geçiştirdi. Görüntülere bakılarak öğrencilere darbeye katıldıkları gerekçesiyle müebbet verdiler. Levent Özüarap’ın “Ben emir verdikten sonra yoklamaya gelmeme ihtimali yok” demesi hiç dikkate alınmadı.
MÜŞTEKİ ÖĞRENCİLERİN İFADE VERMESİNİ İSTEDİK, MAHKEME KABUL ETMEDİ
Davada müşteki olan iki öğrenci aleyhe tanıklık yapmış. Bu öğrencilerin sınıfta tecrit edildiği iddiası var?
Levent Özüarap, tavırlarından rahatsız olduğu iki öğrenci Cihan Okur ve Hüseyin Balık’ı sınıfta ayakkabı bağlarını da söktürerek tecrit ediyor. Bizim çocuk Okur ve Balık’ın üzerini aramak için görevlendiriliyor. Aslında oğlum arama yapmak istemiyor. Cihan onun üstü çünkü, daha önceden de tanışıyorlar. 3-4 dakika süren bu işlemden sonra gidip yerlerine oturtuyorlar. Ancak bu olay mahkeme safahatında insanları özgürlüklerini engelledikleri iddiasıyla yargılandılar. 15 öğrenci bu yüzden ayrıca ceza aldı. Sanık öğrenciler, Cihan ve Hüseyin’in defalarca mahkemeye çağrılmasını ve mahkeme huzurunda ifade vermelerini talep etmelerine rağmen mahkemeye getirilmeden savcılık hazırlık soruşturma ifadelerine dayanarak ceza verdiler.
MÜŞTEKİ ÖĞRENCİLERİ ULUSALCI KOMUTANLAR İFADEYE GÖNDERDİ
Bu iki öğrenci, darbe teşebbüsünden dört gün sonra 20 Temmuz 2016’da, yine ulusalcı niteleyebileceğim, fiili durum oluşturan, okulun idaresini eline alan albay grubu tarafından emniyete gönderiliyor. Darbeye karşı durdular kurgusuyla Vatan Emniyete gönderiliyor ve orada sanki darbeye karşı gelmişler gibi ifade veriyorlar. Maalesef bu ifadeler mahkeme iddianamesi haline geliyor.
‘İFADEYİ BİZ VERMEDİK SADECE ALTINI İMZALADIK’ DEDİLER
O öğrencilere mektup gönderdim. Mahkemeye gelmelerini, arkadaşlarıyla yüzleşmelerini, doğru şahitlik yapmalarını rica ettim ama reaksiyon göstermediler. Darbe teşebbüsünden iki-üç ay sonraydı. Levent askeri lojman ortamındaydık. Cihan Okur ve Hüseyin Balık, haklarında yapılan ‘haksızlık yaptılar, yalan söylediler’ söylentilerini duymuşlar ve rahatsız olmuşlar. Bunun üzerine arkadaşlarının hanımlarıyla görüşmek istemişler. Haber göndermişler, gelin konuşalım diye.
Ben de gelinimi yolladım. Açık ve net olarak şunları sor dedim. Cengiz’in size bir saygısızlığı oldu mu? Üzerinizi arama gibi bir eylemi oldu mu? Cevap: Bir saygısızlığını görmedim. Üstümüzü de aramadı. Bizim ifadelerimizi orada polisler o hale getirmiş. Bu şekilde ifade vermedik ama altını imzaladık diyorlar.
Komutanlar bu öğrencileri kullandılar mı diyorsunuz?
Evet kullandılar. Çocukların bir darbe karşıtlığı filan yok. Öğrenci amirinin üst kattaki odaya tecrit ettiğini öğrenen diğer malum subaylar bu durumu kullanıyor. Hakikaten mahkeme iyi niyetli olsaydı üzerlerinin aranmadığını görecekti. 15-20 öğrenci, hürriyeti kısıtlamaktan dolayı ayrıca ağır ceza aldı.
DURSUN ÇİÇEK, ‘PARTİ OLARAK BU DAVALARI TAKİP ETMEME KARARI ALDIK’ DEDİ
Oğlunuzun masum olduğunu anlatmak için siyasi partilerin kapısını çaldınız mı?
MHP ile AK Parti kapılarını açmıyor. Randevu almak için çok zorladım. Diğer muhalefet yetkilileriyle de muhatap oldum. Şunu gördüm; şumullü bir hukuk anlayışları yok. Herkes hukuku, menfaati için kendileri için istiyor. Türkiye’de kapsayıcı, işi kökünden çözecek bir adalet ve hukuk dinamiği şu aşamada hala gözükmüyor. Yargılamalar sırasında AKP’liler yoğun bir şekilde davalara katıldılar. Zaman zaman milletvekilleri ve bakan düzeyinde gelip gittiklerini gördüm. CHP’den eski deniz albay Dursun Çiçek’in numarası bende vardı. Ergenekon ve Balyoz yargılamalarında adı geçmişti. Oğlumun dosyalarını kendisine gösterdiğimde “Ya bunda bir şey yok, ver bizim kız avukatlığını yapsın” dedi.
Verdiniz mi? İrem Çiçek babasını savunmak için epeyce uğraşmıştı.
Vermedim, aslında vermeyi düşünüyordum ama bizim çocuğun arkadaşları bir başka avukata vermişler. Biz de onlara verelim dedik. Aslında oğlum hiç avukatlarla uğraşmayalım, bu bir siyasi dava, hukuk yoluyla hakkın geri verilmesi çok zor görünüyor demişti. Dursun Çiçek’in kızına vermeyi denemeliydim belki de, bilemiyorum.
Dursun Çiçek’le daha sonra görüşmediniz mi?
Davalar başladıktan sonra 1,5-2 yıl sonra tekrar bir konuşmamız oldu. Duruşmalar sırasında baktım ki, muhalefet tarafından davaları takip eden kimse yoktu. Çiçek’i bir daha o zaman aradım. Komutanım, “Siz neden takip etmiyorsunuz bu davaları. Türkiye’nin en önemli hadiselerinden biri. Sizden kimse yok burada” dedim. Önce “Taraf olmak istemiyoruz” diye cevap verdi. Müşteki tarafına geçip izleyin, davaların nasıl seyrettiğini, hangi mantaliteyle hareket edildiğini objektif olarak gözlemleyin. En büyük parti sizsiniz. Sizin yoksunuz, takip etmiyorsunuz. Bu konuda yarın ne söyleyeceksiniz? Bu sefer “Parti meclisinde biz bunları takip etmeme kararı aldık.” dedi. Yani demek istediğim hiçbir muhalefet partisi en önemli davaların yargılanmalarını takip etmedi. Hiçbir partinin bu davalarla ilgili bilgisi yok. En insan hakları savunucusu niteliğinde olan milletvekilleri bile okumadı dava dosyalarını. İstinafta bozulur dedik olmadı, Yargıtay, Anayasa Mahkemesi derken şu an bizim dava Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde.
TARİKATLAR, CEMAATLER VERİLECEK CEZALAR İÇİN İSTİŞARE ETMİŞ
Neden böyle yaptılar sizce, neden bu davalardan uzak durdular?
İstifa etmiş bir savcıyla tanıştım. Makul, mutedil, ahlaklı, saygılı biriydi. Emekli olduktan sonra birlikte gidip geldiğimiz dernek, vakıf gibi yerlerde birçok kere karşılaşınca, bu meseleleri sordum. Kanunda suç olmayan şeyler yüzünden nasıl bu cezalar veriliyor dedim. Çok ilginç bir cevap verdi. ‘Evet ben de neden böyle yaptıklarını sordum, bana dediler ki, bizim büyüklerimiz istişare etmişler. Büyüklerimiz dediği de ya bir cemaat ya bir tarikat, ya da dini bir oluşumun önde gelenleri… Ne olduğunu bilmiyorum. İnsanların hayatlarına mal olan, çocukların emdikleri sütü burnundan getiren bir mekanizmanın aracı olurken bu insanlar kendilerini neyle savunuyorlar. Büyüklerimiz istişare etmiş, böyle karar vermiş, biz de büyüklerimizin uygun gördüğü istişare gereği böyle karar veriyoruz. Oysak hukuk, vicdan başka bir şey söylüyor. Böyle bir Müslümanlık olur mu? Böyle bir yargı olur mu?
“OBJEKTİF BİR HEYET KURDUM TAHKİKAT YAPTIRDIM”
Ben Erzurum’da kendi kurumumda İdari Tahkikat Raporu hazırladım. Her personelim 15 Temmuz gecesi saat saat, nerede, ne yapıyordu, zaman akışına göre tespit edildi. Geriye baktığımda da idari tahkikatımı, çok net, objektif olarak bir heyet kurdum, yaptırdım, kendim kontrol ettim ve savcılığa teslim ettik. TBMM Araştırma Komisyonu saat saat Genelkurmay Başkanı’nın ne yaptığını, Kara Kuvvetleri Komutanı’nın, Hava Kuvvetleri Kuvvetleri Komutanı’nın ne yaptığını sorgulanmadı. Moda’daki düğünde bulunan 24 generale neden iki saat beklediniz paşam diye sorulmasını istiyorum. Bu sorulara eğer cevap bulunmazsa bu darbe çok karanlık bir darbe. Hem hükümete hem TSK’ya karşı bir kalkışma söz konusu ise… Buradan AK Parti hükümetinin ve kurumların alnının akıyla çıkması lazım. Şu anda karanlıkta kalan konular var. Hükümetin baskıcı tavrı nedeniyle hiç kimse de araştırılsın talebinde bulunmuyor. KHK olgusu belli bir düzeyde kabul gördü. Hukuksuzluk denilmeye başlandı gecikmeli de olsa. Ama sanki darbe yargılamaları çok hukuk çerçevesinde yapılmış gibi sessiz kalınarak ~zihnen~ zımnen destek olunuyor. CHP bile herhangi bir darbe yargılama dosyasına hakim değil.
YARIN