Çin'in otomobil sektöründeki ani yükselişinden dolayı en büyük pazar kaybına uğrayacak firmalar Avrupalı, özellikle de Almanlar… Tabiri caizse Avrupa ve Alman ekonomisi “kalbinin ortasından” vurulmuşa döndü. BMW CEO'su, Çin'in artan rekabeti nedeniyle Avrupalı otomobil üreticilerinin dünya pazarlarından silinebileceği uyarısını yapıyor.
Bugüne kadar Batı’da Çin karşıtlığının öncülüğünü ABD yapıyordu. Avrupa bu kapışmada başta nispeten tarafsız bir tutum takınmaya çalıştı, fakat Ukrayna savaşı sırasında Çin’in Rusya’yı arkalayan siyaseti Avrupa’yı adeta ABD’nin kollarına itti. Şimdi ise yaşanan sürpriz bir gelişme Avrupa’nın Çin’e karşı “ekonomik savaşta” da Washington’un yanında mevzilenmeye hazırlandığını gösteriyor.
Avrupa Birliği (AB) Komisyonu’nun Alman Başkanı Ursula Von der Leyen, Avrupa Parlamentosu’nda birliğin önümüzdeki yılki önceliklerini duyurduğu önceki günkü konuşmasında elektrikli araç sektörünü Avrupa için büyük bir potansiyele sahip, temiz ekonomi için çok önemli bir sektör olarak gördüklerini söyledi ve ekledi “Ancak küresel pazarlar şu anda daha ucuz Çin elektrikli otomobilleriyle dolup taşıyor. Ve bunların fiyatları büyük devlet sübvansiyonlarıyla yapay olarak düşük tutuluyor.” Bunun pazarı bozduğunu söyleyen Leyen “Adil olmayan uygulamalara karşı kendimizi savunmalıyız. Çin’in adil olmayan ticaret uygulamalarının güneş enerjisi sektörümüzü nasıl etkilediğini unutmadık” dedi.
2000’li yıllardan itibaren Avrupa’da pek çok yeni işletme, Çinli rakiplerinin devasa sübvansiyonlar alması yüzünden kepenk kapatmıştı. Pekin geçtiğimiz yirmi yıl boyunca güneş enerjisi teknolojisine yatırım yapan Çinli firmalara milyarlarca dolarlık destekler vererek dünya çapında en büyük pazar payını elde etmelerini sağlamış, Çin’deki üretim patlaması güneş paneli fiyatlarının düşmesine neden olunca Avrupa ve ABD’li pek çok şirket iflas etmişti.
Leyen, nasıl ki bir AB ülkesi verdiği sübvansiyonlarla pazar dengelerini bozamazsa, benzer bir durumun başka ülkeler için de geçerli olduğunu, bu çerçevede Çin’in elektrikli araçlara verdiği muazzam sübvansiyonlara ilişkin bir soruşturma başlatacaklarını ilan etti. Bu adeta Avrupa’dan Çin’e yöneltilmiş ilk büyük uyarı atışı… Soruşturmanın, Çin araçlarına yönelik ilave ithalat tarifeleri gibi ticari kısıtlama kararıyla sonuçlanabileceği vurgulanıyor.
Almanya’nın Avrupa ekonomisinin motoru olduğu tespiti sıkça seslendirilir. Alman ekonomisinin motoru ise otomobil endüstrisidir. Volkswagen, Audi, BMW ve Mercedes gibi meşhur markalardan oluşan bu endüstri adeta ciddi bir şok içerisinde: Daha üç-dört yıl öncesine kadar oto endüstrisinde kendilerine pek rakip olarak bile görmedikleri Çinli firmalar öyle bir atılım yaptılar ki artık dünyanın en fazla araba ihraç eden ülkesi Çin haline geldi. Pekin elektrikli otomobil satışlarında çok yüksek hedefler belirliyor ve bunların gerçekleşmesi için de Çinli otomobil şirketlerine kasanın ağzını sonuna kadar açmakta beis görmüyor.
Avrupa pazarı Çin elektrikli arabalarıyla dolarken meşhur Alman markaları artık kendi arabalarını Çin pazarında satmakta zorlanıyor. Bunun bir nedeni araba teknolojilerinde yaşanan hızlı dijitalleşmeye Alman markalarının ayak uydurmakta gecikmesi… Çinliler için artık kendi ülkelerinde üretilen arabalar daha cazip durumda, çünkü hem daha ucuzlar hem de Alman arabalarında olmayan bazı teknolojik özelliklere sahipler. Renault CEO’su Luca de Meo Çinli rakiplerinin Avrupalı firmalara göre “bir nesil ileride” olduğunu itiraf ediyor.
Almanya’nın “eski” model araba endüstrisinde lider olmasını sağlayan en büyük avantaj tüm tedarik zincirine sahip olmasıydı. Alman endüstrisi sadece Almanya’daki fabrikaların değil, Avrupa’nın pek çok diğer ülkesindeki, örneğin İspanya ve Çek Cumhuriyeti’ndeki fabrikaların da sahibi… Bu dev tedarikçi ağının getirdiği avantajlarla başka ülkelerin rekabet edebilmesi çok zordu. Çin devleti, elektrikli araba endüstrisine yıllardır muazzam teşvikler vererek Almanya’nın Avrupa’daki tedarik ağının benzerini Çin’de kurdu. Hatta belli açılardan Çin’in tedarik zinciri Almanya’yla kıyaslandığında çok daha avantajlı: Çin, lityum, kobalt, nikel ve manganez gibi elektrikli araba bataryası üretimi için gerekli hammaddelerde baskın bir konuma sahip. Tüm bunların kaçınılmaz sonucu ise Çin yapımı elektrikli otomobillerin Avrupalı rakipleriyle kıyaslandığında yüzde 30 kadar daha ucuza satılması…
BYD, Nio ve Xpeng gibi Çinli markaların Avrupa elektrikli otomobil pazarındaki payı 2021’de yüzde 4’tü, 2022’de yüzde 8’e çıktı, trendin sürmesi halinde bu oranın 2025’te yüzde 15’e kadar çıkması bekleniyor. Çinli şirketler bu yılın ilk yarısında dokuz Avrupa ülkesine yaklaşık 350.000 elektrikli araç sattı, bu rakam geçen yıl ihraç ettiklerinden daha fazlasını şimdiden satmış oldukları anlamına geliyor. Son beş yılda Avrupa’nın ihraç ettiği Çin otomobili sayısı dört kat artış gösterdi. 2030 yılına kadar Çinli otomobil üreticilerinin küresel pazardaki paylarını ikiye katlayarak yüzde 17’den yüzde 33’e çıkarabileceği öngörülüyor. Çin’in en büyük elektrikli araç üreticisi BYD, 2022’de 55 bin olan yurtdışı satışlarını 2023’te 250.000 araca çıkarmayı planladığını açıkladı.
Bu ani yükselişten dolayı en büyük pazar kaybına uğrayacak firmalar Avrupalı, onların içinde de tabiatıyla özellikle Almanlar… Avrupa otomotiv endüstrisinde yaklaşık 13 milyon kişi çalışıyor, bu rakam tüm istihdamın yaklaşık yüzde 7’sini oluşturuyor. Tabiri caizse Avrupa ve Alman ekonomisi “kalbinin ortasından” vurulmuşa döndü. Bu Alman otomobil devlerinin tamamen hazırlıksız yakalandıkları, hiç beklemedikleri bir gelişme… BMW CEO’su Oliver Zipse, AB’nin 2035’ten itibaren eski tip (konvansiyel) araçlara getirdiği yasak ve Çin’in artan rekabeti nedeniyle Avrupalı otomobil üreticilerinin dünya pazarlarından silinebileceği uyarısını yapıyor.
Bu haberler de ilginizi çekebilir:
Tarihte ilk dünya savaşı Fransa’nın yükselen İngiltere’yi durdurma teşebbüsü üzerine alevlenmişti. (Bugün “Yedi Yıl Harbi” denilen 1756-1763 savaşı, 1914-1918 savaşı öncesinde “dünya savaşı” olarak adlandırılıyordu, çünkü tüm dünyada farklı kıtalarda cereyan eden muharebelerden oluşuyordu.) Perde gerisinde iki büyük gücün sömürgeler üzerinden dünya ticaretini kontrolleri altına alma rekabeti belirleyiciydir. Birinci Dünya Savaşı ise İngiltere’nin ekonomik ve ticari bakımından yükselen Almanya’yı durdurmaya çalışması sonucu çıkar. Bugün (maalesef) benzer bir dinamik Batı ile Çin arasında gözlemleniyor, küresel ekonominin hangi boyutuna bakarsanız iki kutup arasında sonu çok tatsız biteceğe benzeyen kıyasıya bir çekişmeye şahit oluyorsunuz. [Hatırlanacağı üzere, “mikroçip rekabetinde” de durum farksızdır.] Tüm bunlar bu kapışmanın şiddetlenerek süreceğini göstermektedir ki dünya siyasetinin 21. yüzyılda alacağı seyri temelde bu çatışma belirleyecektir.