Erdoğan ilk kez bir seçimde ezberini bozdu; kendine olan aşırı öz güveni (hubris) ve ekonomik sıkışmışlık da şu 5 vahim hatayı yapmasına yol açtı.
Erdoğan ilk kez bir seçimde ezberini bozdu ve bunun bedelini büyük bir hezimete maruz kalarak ödedi. Kendine olan aşırı öz güveni (hubris) ve ekonomik sıkışmışlık bu vahim hatayı yapmasına yol açtı.
1) Emeklileri küstürdü, oysa seçim öncesi maaşlarına zam yapıp sonra enflasyonla fazlasıyla geri alma illüzyonunu yine yapabilirdi, fakat ekonominin bu tür maceraları daha fazla göğüsleyebilecek gücü kalmamıştı. Öyle ki Mehmet Şimşek göreve getirildikten sonra Merkez Bankası’nda birikmeye başlayan dolarları da tümüyle seçim öncesi “yakmalarına” rağmen Türk Lirası’nın daha fazla değer kaybetmesini zar zor önleyebildiler. Hatta Erdoğan “Emekliye zam verirsek memurun maaşını ödeyemeyiz’ itirafında bulunarak bütçenin de hal-i pür melalini ilan etmiş oldu.
2) Erdoğan seçimlere düşük faizle girerek ekonomiyi canlı tutar, hatta seçim mitinglerinde de faizlerin yükseltilmeyeceği söylemini yürütürdü. Sonrasında da sanki bu lafları hiç etmemiş gibi faizleri yükseltirdi. Oysa bu kez seçime 10 gün kala Merkez Bankası’nın politika faizini 500 baz puan artışla yüzde 45’ten yüzde 50’ye yükseltmesine izin verdi. (14 Mayıs öncesinde politika faizi yüzde 8,5 idi.) Anlaşılan o ki Merkez Bankası’nın TL’yi tutabilmek için yakacak dövizi kalmamıştı ve seçim öncesi doların daha fazla yükselmesinin de seçmende olumsuz tesirde bulunmasından endişe etmişti. Fakat böylece 14 Mayıs seçimleri öncesi faizlerin kesinlikle yükseltilmeyeceğine dair verdiği sözün açık bir yalan değilse bomboş bir vaat olduğu seçmeni tarafından iyice anlaşılmış oldu.
3) Netanyahu hükümeti, 7 Ekim’den sonra Gazze’yi yerle bir edip on binlerce sivilin ölümüne, yüz binlercesinin ise açlık kriziyle karşı karşıya kalmasına sebebiyet verirken Erdoğan Türkiyesinin İsrail’le ticareti yüzde 30 oranında artış gösterdi. Medyanın neredeyse tamamını kontrol ettiği için bu bilginin kendi tabanında o kadar yayılmayacağını sandı ve İsrail’le ticareti kesme gibi bir hamlede bulunmaktan özenle kaçındı. Oysa İsrail’le ticareti önce kesip, seçimden sonra sessiz sedasız yeniden başlatabilirdi. Genel taktiği budur. Dış politikada sıkıştığı için bunu yapamadı. 7 Ekim’den birkaç hafta önce gerçekleştirdiği New York ziyareti sırasında Netanyahu’nun yanısıra ABD’deki Yahudi lobisi temsilcileriyle sıcak fotoğraflar vermeyi ne kadar önemsediği hatırdadır. Acil para ihtiyacı için Batıyla ilişkileri düzeltmeye çalışırken Yahudi lobisinden büyük beklentileri olduğu anlaşılıyor, o nedenle bu hamleyi göze alamadı. Dış politikasının böyle bir U dönüşünü kaldırabilecek hali yoktu.
4) Yeniden Refah’a yine “bir parmak bal” verip yanında tutabilirdi. Gerçi şimdi seçim sonuçlarına baktığımızda bunu yapsaydı bile manzarada dramatik bir değişiklik yaşanmayacağını anlıyoruz. Mesela İstanbul, Ankara ve Bursa’da seçimi yine kaybedecekti. Kaldı ki Yeniden Refah AKP’yle ittifak yapsaydı, seçmeninin tümüyle AKP’ye oy verip vermeyeceği de belirsizdir. Yine de eğer Yeniden Refah’ı ittifakında tutsaydı muhtemelen AKP, Türkiye genelinde birinci çıkacak, CHP’nin 45 yıl kadar sonra ilk kez bir seçimde birinci çıkması gibi ağır bir tokadı yemeyecekti. Bu hatayı yapmasının nedeni kendine olan aşırı öz güveniyle, YRP seçmeninin, kendi partilerinin kazanma ihtimalleri olmadığı için ve CHP’nin kazanmasını önlemek için büyük şehirlerde yine AKP adayına oy vereceğini zannetmesi oldu. Oysa 14 Mayıs’ta bu riski almamıştı.
5) Seçimin en kritik şehirleri olan İstanbul ve Ankara’ya zayıf adaylarla çıktı. Özellikle İstanbul’da İmamoğlu gibi güçlü bir figürün karşısına konuşma kabiliyetleri sınırlı, hiçbir karizması olmayan bir bürokratı çıkardı. “Seçmen nasılsa oyu bana veriyor, aday önemli değil” gibi bir yaklaşım sergiledi. Bu hatada aşırı özgüveninin yanı sıra İstanbul’da AKP’den seçilecek bir ismin kendi halefi olarak sivrilme ihtimalinden endişe etmesi de rol oynadı. O yüzden parlama ihtimali olmayan bir aday seçti. “Damat Berat’ın” veliahtlıktan düşmesinin ardından Erdoğan sonrasında AKP’nin başına kimin geçeceğinin belirsizliğinin sürüyor olması İstanbul’da güçlü bir aday göstermesini engelledi, öyle bir riski alamadı.
İktidarın temellerinde 7 şiddetinde bir deprem tesiri yaptığına kuşku olmayan bu seçim Türkiye’nin siyasi ve ekonomik gidişatını nasıl etkileyecek? Onu da sonraki yazılarımızda ele alalım.