Ortadoğu denklemi hiçbir tarafın yenilgiyi kaldıramadığı ama kazanacak gücü de olmadığı bir noktada kilitlenmiş vaziyette... Bu kilitlenme, fay kilitlenmesi gibi daha büyük depremlere de yol açabilir.
Lübnan’daki Hizbullah örgütlenmesinin üyelerinden oluşan yaklaşık üç bin kişinin kendi aralarında haberleşmek için kullandığı çağrı cihazları dün yerel saatle 15:30’da önce mesaj sesi verip sonra aynı anda patladı. Aralarında 9 yaşında bir kız çocuğunun da bulunduğu en az 12 kişi bu patlamalar sonucu hayatını kaybetti, sayıları 2800’ü bulan yaralıların bir bölümünün durumunun ağır olduğu bildiriliyor. Mesaj geldiği için cihazı çıkarıp ekranına bakarken patlamaya maruz kalan pek çok kişinin gözlerinden feci şekilde yaralandığı anlaşılıyor. Yaralananlar arasında İran’ın Beyrut sefiri ile örgütün pek çok üst düzey yönetici ve komutanı olduğu bildiriliyor.
Lübnan daha dün yaşananların şokunu atlatamamışken bugün bu kez bazı telsizler patladı, hatta bunların bazıları dünkü çağrı cihazı patlamalarında ölenler için düzenlenen cenaze merasimleri sırasında patladı, bu patlamalar sonucu da en az 14 kişi öldü, 450 kişi yaralandı, pek çok ev, araba ve dükkanda yangın çıktı.
Resmen üstlenmese de bu eylemlerin arkasında İsrail’in bulunduğundan kimsenin şüphesi yok… Uzmanlar patlamaların şiddeti nedeniyle çağrı cihazlarının içine önceden, yani o cihazlar daha üretilirken patlayıcı madde yerleştirilmiş bulunduğunu, bunun bataryalara gönderilen bir komut üzerinden ateşlendiğini düşünüyor.
Her yönüyle muazzam bir istihbarat operasyonu olduğuna hiç kuşku yok…
İsrail’in Hamas lideri İsmail Haniye’yi yeni seçilen cumhurbaşkanını tebrik etmek üzere gittiği Tahran’da devlet konukevinde kalırken, yine uzaktan patlatılan bir bombayla (veya askeri jetten nokta atışıyla) katletmesinin üzerinden daha iki ay bile geçmedi. O operasyon da İsrail’in İran üzerindeki istihbarat kabiliyetlerinin boyutunu gösteriyordu. İran daha onun etkilerini bertaraf edemeden ikinci bir ağır tokat yemiş oldu.
Düşman karargahına bu kadar sızabilmenin, onların aralarındaki yazışmaları dakikası dakikasına okuyabilmenin ne kadar büyük bir avantaj olduğunu vurgulamaya gerek yok sanırım… Normalde İsrail’in bu avantajı kaybetmemek için böyle bir operasyondan kaçınması beklenirdi. Bundan kaçınmamış olması kendine güvenini, yani Hizbullah yönetici kadrosu içerisindeki istihbaratının derinliğini gösteriyor.
Şöyle düşünün, Hizbullah karargahını yönlendirebilecek öyle istihbârî gücünüz var ki örgüt en kritik iletişim aracını satın alırken sizin kontrolünüzdeki, belki bizzat Mossad’ın sahip olduğu bir firmanın kapısını çalıyor. Çağrı cihazının üreticisi Gold Apollo adlı şirket Hizbullah’ın kullandığı modelin üretim lisansını Macaristan merkezli bir firmaya sattığını, o cihazları Hizbullah’a kendilerinin doğrudan satmadıklarını açıkladı. Anlaşılan o ki İsrail Budapeşte’deki firma üzerinden bu operasyonu gerçekleştirdi.
Mossad o çağrı cihazlarının içine patlayıcıları yerleştirirken bunun Hizbullah tarafından keşfedilmesi halinde bundan sonra işinin zorlaşacağından, düşmanın iç işleyişine ilişkin bilgi alma kanallarının kapanacağından endişe etmemiş. Veya bu avantaj feda edilmek pahasına Hizbullah’a ağır bir tokat atılması mecburiyeti doğmuş.
Hangisinin seçeneğin doğru olduğu şu sorunun cevabıyla yakından ilişkili: İsrail, Hizbullah’a yönelik böyle bir operasyonu neden şimdi yaptı?
Birkaç ihtimal söz konusu…
Netanyahu İran ve müttefiklerini İsrail’e büyük bir saldırı başlatmaları için kışkırtmaya çalışıyor. Gazze’de on binlerce sivili öldürüp yüz binlercesinin evini barkını yerle bir ettiği askerî harekât İsrail’i daha güvenli bir ülke yapmadı, aksine dünya kamuoyu nezdinde “zalim devlet” imajını iyice pekiştirirken İbrahim Anlaşmalarını fiilen işlemez hale getirerek bölgede de yalnızlaştırıyor. Netanyahu’nun 7 Ekim’de düştüğü, agresif davrandıkça iyice battığı bataklıktan çıkabilmesi için bir “zafere” ihtiyacı var. Arkasında her halükârda ABD’nin olduğunu bilmenin rahatlığıyla İran’la bir savaşı riske etmeyi siyaseten gerekli buluyor.
Bu durumda Netanyahu Hizbullah’ın sert bir karşılık vermesini bekliyor demektir. Böyle bir misilleme gelirse, İsrail ordusunun Lübnan’a yeni bir işgal harekâtı başlatmasının mazereti olacaktır.
Bir diğer ihtimal ise İsrail ajanlarının Hizbullah’ın çağrı cihazlarındaki düzeneği keşfetmek üzere olduğundan endişe etmeye başlaması ve bu nedenle örgüt cihazları kullanımdan çıkarmadan aylardır, hatta belki de yıllardır özenle planladığı o darbeyi indirmek için harekete geçmeyi gerekli bulması… Bana bu ihtimal biraz düşük geliyor, çünkü dünkü çağrı cihazı patlamalarına rağmen Hizbullah üyelerinin bugün sanki hiçbir şey olmamış gibi telsiz aletlerini kullanmaya devam etmesi sanki hiçbir şeyden haberleri olmadığını gösteriyor.
Bana göre en yüksel ihtimal ise şu: Netanyahu, Hizbullah’ı kışkırtmaktan ziyade tehdit ediyor, örgüt lideri Nasrullah’a ve arkasındaki asıl güç olan İran’a gözdağı veriyor. Netanyahu hükümetinin Gazze operasyonuna başlaması üzerine Hizbullah da İsrail’in kuzeyindeki yerleşimlere roket atmaya başladı, bunlar ciddi can ve mal kayıplarına yol açmasa da o bölgede yaşayan halkı endişeye sevk ettiği için yaklaşık 70-80 bin insan evlerini terk etmek zorunda kaldı. (Benzer durumda bir o kadar insan da İsrail’in karşı saldırıları nedeniyle Lübnan’da var.) Oradaki kasaba ve köyler hayalet yerleşimler haline geliyor.
Bu, Gazze’yi yerle bir ederek “intikam” alan Netanyahu’yu İsrail kamuoyu karşısında zor durumda bırakıyor. Hizbullah, İsrail’in Gazze operasyonları sona ermedikçe söz konusu roket atışlarını sürdüreceğini duyurmuştu. Şimdi İsrail tüm istihbârî kapasitesini harekete geçirerek Hizbullah’ı bir ateşkese mecbur etmeye çalışıyor. “Çağrı cihazı saldırısı” sonrası Hizbullah liderlerinin büyük bir şok yaşadığına, adeta sırtlarından bıçaklanmış gibi hissettiklerine pek şüphe yok… Kendilerinden iyice emin olana ve yaralarını sarana kadar İsrail’e karşı bir operasyona girişmeye cüret edemeyecekler, bu da onları İsrail’le bir ateşkese mecbur edecektir.
Yani Netanyahu, İran’a ve Hizbullah’a şu mesajı veriyor: “Gazze şartını rafa kaldırıp bizimle bir an evvel bir anlaşmaya varırsanız sizin için iyi olur, yoksa daha büyük ve şaşırtıcı bir saldırıyla karşı karşıya kalırsınız.”
Yüz bini aşkın füzeye sahip olan Hizbullah’ın İsrail’e ağır bir misillemede bulunma kapasitesi var gibi gözüküyor, ama o düğmeye bastığı anda İsrail’in vereceği karşılık da çok ağır olacaktır. İki taraf için de felaketle bitecek bir savaş…
Hizbullah İsrail’in kuzeyine aynı (yani düşük) yoğunlukta füzeler atmayı bugün de sürdürdü ve Gazze’ye destek olmak üzere İsrail’e karşı operasyonlarını sürdüreceğini ilan etti. Büyük bir savaş başlatmaya cesareti yoksa, hiçbir karşılık vermemenin bölgedeki prestijine vuracağı ağır darbeyi de göze alamıyorsa, elindeki tek seçenek bugüne kadar yaptığını sürdürmek olabilir. Bu durumda İsrail’in birkaç ay içerisinde İran ve müttefiklerine yönelik yine kimsenin öngöremediği tarzda yeni bir saldırı düzenlemesi sanırım artık şaşırtıcı olmayacaktır.
Ortadoğu denklemi hiçbir tarafın yenilgiyi kaldıramadığı ama kazanacak gücü de olmadığı bir noktada kilitlenmiş vaziyette… Bu kilitlenme, fay kilitlenmesi gibi daha büyük depremlere de yol açabilir.
Uluslararası düzen, Ukrayna savaşıyla birlikte zaten bir sarsıntıya düşmüştü. İlk bakışta Ortadoğu’da yaşananlar bu gerginlikten bağımsız gibi gözükse de bu yanıltıcı… İran’ın Rusya’ya Ukrayna savaşı için SİHA ve mühimmat desteğinde bulunmasının gösterdiği gibi, ABD’nin Ortadoğu’da dahil olacağı bir savaşı Rusya ve Çin’in kılını kıpırdatmadan izleyeceğini sanmak yanıltıcı olur.
Bu haberler de ilginizi çekebilir:
Daha önce de vurguladığım gibi, tarihte dünya savaşlarının nasıl çıktığına baktığınızda bugün dünyanın aynı vartaya bir kez daha düşmesinin an meselesi olduğundan cidden endişe etmemeniz mümkün değil…