Gerçi o dönem petrol fiyatları dibe vurmuştu ama yine de Erdoğan ve Barzani ailesinin kasasına milyonlarca dolar aktarılıyordu. Durum çok kritikti. Hemen ardından Neçirvan Barzan ile görüştüm. O da açık ve net şunu söyledi...
IŞİD saldırısı sonrası, 2014’ün ağustos ayından itibaren, Kerkük dahil Irak anayasasında tartışmalı bölge olarak adlandıran bölgeler adeta Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne iltifat edildi. Bu esnada Kerkük petrolü Kürdistan boru hattı ile Ceyhan Limanı’na ulaştırılıp oradan da dünya piyasasına sürülüyordu. Gerçi o dönem petrol fiyatları dibe vurmuştu ama yine de Erdoğan ve Barzani ailesinin kasasına milyonlarca dolar aktarıyordu. Bağdat bu duruma ne kadar itiraz etse de ne Türkiye ve ne Kürdistan yönetimi bu itirazlara kulak verdi. Irak hükümeti konuyu yıllar sonra Uluslararası Tahkim Mahkemesi’nde dava olarak kaydetti ve Türkiye 1,5 milyar $ tazminat ödemeye mahkum oldu.
O dönemde Kürdistan’ın ekonomik durumu berbattı; merkezi yönetimden hiçbir yardım gelmiyordu. Savaşın getirdiği masraflar ve hatta memur maaşları karşılanamıyordu. Kürdistan yönetiminin tek umudu Kerkük petrolünün dünyaya sevk edilmesi ve petrol fiyatlarının yükselmesiydi.
İlk başlarda referandumun yapılacağı sınırlar sadece Kürdistan yönetiminin IŞİD saldırısı öncesi yönettiği bölgeydi. Talabani’nin partisi, İran ve Türkiye’nin Kerkük konusunda çok hassas olduğunu biliyordu. O yüzden referandumun yapılmasını doğrudan itiraz etmedi ama tek şartla referanduma katılacaklarını açıkladılar. Kerkük de referanduma dahil olacaktı. 29 Ağustos 2017’de, referandum gününe birkaç hafta kala, Referandum Yüksek Konseyi Kerkük‘ü de referandum bölgesi ilan etti. Bu çok şaşırtıcı bir adımdı çünkü Erdoğan’ın dediği gibi petrolün vanası onun elindeydi. Üstelik Bölgesel Yönetime maaşları ödesin diye 2 milyar $ borç vermişti.
Bu kararla birlikte dengeler değişti. Mesut Barzani’yi bu karardan döndürmek için çok geniş uluslararası bir diplomatik mesai başladı. Ama Barzani bu konuda hiç geri adım atmadı; tam tersine şehir şehir gezip stadyumlarda mitingler yaptı. Kalabalıklara seslendi ve ‘Bu kararı ben veriyorum ve sorumlusu benim ve sonuçlara da katlanacağım’ dedi. Diğer yandan sözcüleri de televizyonlara çıkıp referandum yapıldıktan sonra ‘Bağımsız Kürt devletini 33 ülke tanıyacak’ diyorlardı.
Ancak dikkat çekici nokta şuydu ki, Neçirvan Barzani bölgesel hükümetin başbakanı olarak, başından itibaren referanduma sıcak bakmıyordu. Hatta katıldığı resmi toplantılardan karşı olduğunu açık ve net belirtiyordu. Ama doğal olarak bunu medyaya ve kamuoyuna yansıtmıyordu.
O günlerde her gün Erbil’e bir heyet geliyordu ama Mesut Barzani bazen onlarla görüşmemek için köşe kapmaca oynuyordu. Ve sürekli şu sloganı tekrarlıyordu “iki iyi komşu olalım”. Kürdistan’ın genelinde karara karşı çok az bir muhalefet vardı. Çünkü Barzani‘ye bağlı medya kuruluşları referandumu açıkça ‘Bağımsız Kürdistan devletini destekliyor musun desteklemiyor musun?’ tercihi haline getirdi. Nitekim aynı soru referandumun oy pusulasında bile yazıldı.
İşte tam da o dönemde ofisinde Barzani ziyaret ettim. Yaklaşık 25 – 30 dakika konuştuk. Ben çok soru sordum, bölge ülkelerinin tutumlarını ve Kürdistan‘a saldıracaklarını anlattım. Ve ‘Bu ortamda büyük bir macera değil mi? diye sordum. Barzani büyük bir özgüvenle ‘Bu karar sadece benim kararım değil, bu kararı Kürt milleti vermiştir. Kürt milletine bağımsızlık kadar değerli bir vaat verilirse o zaman belki yapmasından vazgeçeriz.’ dedi.
Durum çok kritikti. Hemen ardından Neçirvan Barzan ile görüştüm. Mesut Barzani‘den işittiğim lafları anlattım. O da açık ve net şunu söyledi ‘Bütün dünya bu referanduma karşı ve buna rağmen referandum yapsak bedeli çok ağır olacak. Belki de elde ettiğimiz bütün kazanımları da kaybederiz’. Ve şunu ekledi ‘ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson, birkaç gün içinde, Barzani‘ye mektup yazacak ve Bağdat merkezi yönetim ile sorunlar çözülmüyorsa Kürtler referandum yapabilir’ diyecek. Hatta bunun için belirlenen süre iki yıldı. Ve referanduma iki gün kala Donald Trump’ın özel temsilcisinin mektubu Barzani’nin eline ulaştı. Ancak Barzani herhangi bir garanti olmadığı gerekçesiyle mektubu elinin tersiyle çevirdi ve kapıların kapandığını ilan etti.
25 Eylül 2017 oy kullanma merkezlerin kapıları açıldı ama adeta Kürtler o gün cehennemin kapılarını açtılar. Referandum sonrası ne yaşandı? Barzaniye başka ne vaatler verilmişti? 16 Ekim de ne oldu?
Cevabı sonraki yazıda….
REBWAR KERİM VELİ KİMDİR:
Rebwar Kerim Veli Irak asıllı Kürt gazetecidir. 16 Ekim 1974’te İranda doğdu. Ailesiyle beraber 18 yıl İran’da mülteci olarak yaşadı. 1992’de Birinci Körfez Savaşı sonrasında, Irak Kürdistan’ına döndü. 1995 yılında Gulan Medya Grubu’nda mütercim olarak işe başladı. 2000’li yıllarından itibaren çeşitli dergi ve gazetelere yazılar yazdı. Ağustos 2001’de yazdığım makaleden dolayı KDP‘ye bağlı güvenlik güçleri tarafından hapse atıldı. 2002’de Fransız radyosu muhabiri oldu. 2004’te Irak ve Kürdistan’ın ilk haber ajansını kurdu. 6 dilde yayın yapan ajans iki sene sonra kapatıldı. 2005’te Zagros TV’yi kurdu ve ilk genel yayın yönetmeni oldu. 2006’da Hewler Post gazetesini kurdu. 2008’de Rudaw gazetesine katıldı. Haftada bir çıkan gazetenin baş yazarıydı. 2009-2020 arasında Kürdistan iç politikalarını yazdı. 2013’te yayına başlayan Rudaw televizyonunun kurucusuydu. Kürtçe, Farsça, Türkçe, Arapça ve İngilizce bilen Rebwar Kerim Veli yazarlık ve programcılık dışında bir çok Kürt, Türk Arap ve Fars medyasına sözlü ve yazılı olarak yorum yapmıştır. Kürdistan’ın en önde gelen ve en çok tanınan yazarlarından biridir. 2015 yılından itibaren İsveç‘e yerleşti. Aleyhine açılan davalardan dolayı 2019’dan itibaren sürgün hayatını yaşıyor.