Zülal Kalkandelen, Cumhuriyet: İktidar sosyal medyada ortaya çıkan suçları önlemek istese, işe önce kimliği kabak gibi ortada olanlardan başlaması gerekmez mi? “Sosyal medya tam bir çöplük” diyen Erdoğan, acaba CHP’lilere sosyal medyadan açık ölüm tehdidi savuran partilisinin ceza almaması konusunda ne diyor? Acaba mafyaya, çeteye, iktidar yandaşına ceza verilmezken muhalif olanlara gözetim mi getirilmek isteniyor? Acaba iktidarın troll ordusunun da işbaşında olduğu bir tezgâh mı dönüyor? Acaba ülkede yarım yamalak kalan son özgürlük alanı da bu tezgâhla zapturapt altına alınmaya mı çalışılıyor?
Alp Altınörs, Artı Gerçek: Peki, Meral Akşener sinyallerini verdiği yönde ilerler ve Bahçeli ve Perinçek’le birlikte Cumhur İttifakı’na katılırsa ne olur? Ana duyarlılığı laiklik (laikliğin oldukça milliyetçi, hatta ırkçı bir yorumu) olan İyip kitlesinin çok küçük bir kısmını peşinden götürebilir. Bu kitleyi Millet İttifakı ortağı CHP’ye kaptırır. Ama muhalefet de İyip’in sürekli şantaj ve geriye çekmelerinden kurtulmuş olur. Aynılar aynı yerde toplanır. Ne cumhurbaşkanlığı ne de yerel seçimlerde hiçbir varlık gösteremediği halde muhalefeti Sarayın beklentileri doğrultusunda dizayn etmeye çalışan Akşener de böylece yüzündeki muhalif maskesini çıkarmış olur.
İshak Karakaş, Yeni Yaşam: Kürtler, demokrasi ve hukuk mu talep ediyorlar? Onları hedef yapabilmek, toplumun bir kesimini onlara düşman etmek, binlerce yıldır bu topraklarda yaşıyor, bu ülkede çalışıyor, vergi veriyor olduklarını unutturmak için, önce onları ‘yerli ve milli’ diye tarif ettikleri kavramın dışına çıkarırlar. Bunu yapmak için ‘dış güçler’ ya da ‘dış mihraklar’ kavramını devreye sokarlar. Dış mihraklar duruma göre Avrupa Birliği ya da Amerika Birleşik Devletleri olur çoğunlukla. Zaten Batı devletleri yıllardır Türkiye’yi bölmek istemektedir. Böylece Kürtlerin demokrasi ve hukuk mücadelesine şiddet yöntemleriyle karşılık vermek ülkenin beka meselesi haline gelmiş olur. Ülkenin bekası için kan da dökülür, siyasetçi de rehin alınır.
Bahadır Özgür, Gazete Duvar: Kendinden önceki iktidarlardan farklı olarak; siyasi ve iktisadi pratiğini, hukukun etrafından dolanmak yerine, daima çıkardığı yasalarla hukuka uydurmaya çabalayan AKP iktidarı, buna da gerek duymuyor artık. Elinde oyuncağa dönmüş ihale yasasını bile işletmeyi, bir ilan yayınlamayı yük görüyor. Bürokrasi, Erdoğan’ın kararlarının en hızlı biçimde ilgili yerlere ulaştırmaya dönük bir kırtasiye hamallığından ibaret kalıyor. Milyonlarca dolarlık kamu kaynağını taahhüt altına alıp özel bir şirkete aktaracak iş, Erdoğan’ın keyfine göre ilerliyor. Günün ihtiyacına bakıp sahra hastanesi vadediyor, biraz panik yatışınca rotayı turizme kırıyor. Yerini o seçiyor; parayı, inşaatçıyı belirliyor. Usulü de esası da şahsında birleştirip, manasızlaştırıyor. “Erdoğan, usule de esasa da mukaddemdir” anlayışı, rejimin mottosu oluyor.
Orhan Kemal Cengiz, P24: 1915 herkesin gardırobundadır; Dersim katliamı, 6-7 Eylül, Maraş katliamı, Sivas katliamı ve daha nicelerini alın bütün siyasi hareketlere üleştirin. O yaşananların ne derece utanç verici olduğunu göremeyenlerin, bugün yaşananların ne karar anormal olduğunu görebilmesi mümkün mü? Ne zaman normal bir ülke olacağız diye soruyorlar? Herhalde, hiçbir zaman normal olmadığımızı, hiçbir travmayla yüzleşmediğimizi, tarihin utanç verici hiçbir sayfasına eğilip layıkıyla bakmadığımızı görmeye başladığımızda, normal bir ülke olmak için gidilecek yolun başına geleceğiz. O zamana kadar bitmek bilmeyen tehdit ve şiddet filmini görmeye devam edeceğiz.
Günün öne çıkan yorumları Kronos Podcast yayınında:
https://soundcloud.com/user-436877268/120520-kp