15 Temmuz’la başlamıştı; TSK’nın “ibişleşmesi”nde yeni aşamadayız

Hakan Şahin: “Ordunun ibişleşmesi” tabirini ilk kullanan, emekli kurmay albay Hasip Saygılı olmuştu. Kara Harp Akademisi öğrencisi iken hocam olan Hasip Albay, 15 Temmuz 2016’dan sonra gerçekleşen bazı olaylar üzerine kaleme aldığı o yazısında TSK’yı bekleyen bir tehlikeye bu kavramsallaştırma ile dikkat çekmişti.

KRONOS 16 Ekim 2024 GÜNDEM

Eski asker ve akademisyen Hakan Şahin, TSK’nın rutin tatbikatlarının televizyonlarda canlı olarak yayınlanması ve bazı emekli askerlerin ellerinde uzun çubuklarla ilgisiz birtakım askerî görüntüler eşliğinde yorumlar yapmasını ‘ordunun ibişleşmesi’nde yeni aşama olarak niteledi.

Şahin, ‘Ordunun bir seyir nesnesi olarak araçsallaştırılması gibi bir şeyle karşı karşıyaydık galiba… Artık ve nihayet “bizdenleştirilmiş” olduğu düşünülen bir ordunun personel, mekân, ritüel, üniforma ve askerî faaliyetlerinin bir seyir nesnesine, hâki bir temaşa unsuruna dönüştürülmesi. Militarizmin belki de yeni bir sureti.’ ifadelerini kullandı.

Hakan Şahin Serbestiyet‘te yayınlanan yazısında şu görüşlere yer verdi:

“Ordunun ibişleşmesi” tabirini ilk kullanan, emekli kurmay albay ve halen Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Tarih Bölüm başkanı Hasip Saygılı olmuştu.

Sonrasında da kullanan olmadı bildiğim kadarıyla.

Kara Harp Akademisi öğrencisi iken hocam olan Hasip Albay, 15 Temmuz 2016’dan sonra gerçekleşen bazı olaylar üzerine kaleme aldığı o yazısında TSK’yı bekleyen bir tehlikeye bu kavramsallaştırma ile dikkat çekmişti.

Bence hem çektiği dikkat hem de kullandığı kavram isabetli, yerinde ve inceydi.

Bana kalırsa “ordunun ibişleşmesi” dünya sivil-asker ilişkileri literatürüne kazandırılması ve içine ve etrafına doğru belki biraz daha sondaj yapılarak derinleştirilmesi ve genişletilmesi gerekecek kadar ilginç ve önemli bir tabir.

Ben bu yazıda bu zekice kavramsallaştırmadan yararlanarak kavramın o yazıdan sonra bugüne uzanan izini sürmeye çalışacak ve kavramın Saygılı’nın dikkat çektiğinin dışında başka hangi katmanlar boyunca yol aldığını sorgulamaya çalışacağım.

Saygılı yazısında ibişleşme kavramının ne anlama geldiğine değinmiyor, anlamı biraz bizim anlayışımıza bırakıyor; sadece “böyle devam ederse bir ibişleşme tehlikesi var görünüyor” diyor.

Saygılı’nın bize bıraktığı bu yere biz bakalım: İbiş ve ibişleşme nedir ve ordu gibi gayet ciddi bir kurumla ve onun kurumsallğı ile ne alakası vardır?

Bilindiği gibi “İbiş” ortaoyununda aptal uşak rolünü oynayan komedyeni tanımlayan bir tiyatro terimi.

Aptal uşak…

İbiş, gündelik/argo dilde ise “aptal, şapşal, şapşik” anlamlarında da kullanılıyor.

Peki ordu nasıl, hangi biçimde “aptal uşak rolünü oynayan bir komedyen”e benzetilsin veya “şapşal” olmakla ilintilendirilsin ki?

Saygılı’ya göre, kendisinin yazısına neden oluşturan o olaylarda temel saik “suçluluklarına ilişkin hiçbir karine bulunmayan askerlerin sabah akşam ‘FETÖ mensubu ama delil yetersizliğinden şimdilik hakkında işlem yapılmamış potansiyel suçlu’ olarak görülmesi” düşüncesi idi. Yazısını yazdığı Eylül 2017’deki havayı hatırlarsak buna şu tespiti de ekleyebiliriz: Bu itibarsızlaştırıcı/ibişleştirici saldırılarda hem ordunun o sıralarda henüz “tam olarak temizlenememiş” olduğuna yönelik bir varsayım hem de İslamcı kesimlerin bir kısmında yer etmiş tarihsel bir “dinsiz ordu” düşüncesinin bir harmanlanışı, bir meczoluşu söz konusuydu. Öyleyse her türden saldırı mübahtı.

Peki ya sonradan gelen klarnetli, Sibel Canlı o görüntüler?

Burada nasıl bir saik vardı, yahut bu “şov”u nasıl okuyabiliriz?

Aslında hem bu yazıyı yazmayı aklıma düşüren, hem de Hasip Saygılı’nın yazısını bana hatırlatan şey, daha birkaç gün önce, 10 Ekim’de Polatlı’da gerçekleştirilen aslında gayet rutin bir ateş destek koordinasyonu tatbikatının birçok televizyon kanalından canlı olarak ve uzun uzun verilmesine duyduğum şaşkınlık oldu.

Askerî jargona hâkim olmadığı halde hakimmiş gibi yapmaya çalışarak tatbikatı saniye saniye anlatmaya çalışan sivil anlatıcılar ekranda görülen boz Polatlı düzlüklerinin üzerine kireçle çizilmiş E, D, F harfleriyle belirtilen hedeflere ateş eden tankları, SİHA’ları, obüsleri anlatıyordu. Uzun uzun…

Ordunun bir seyir nesnesi olarak araçsallaştırılması gibi bir şeyle karşı karşıyaydık galiba.

Bu araçsallaştırmayı okuyabileceğimiz bir yer, İbiş’in performansının zemini olan tuluat fikri. Tuluat, seyirlik bir doğaçlama performans ve onun temaşası.

Artık ve nihayet “bizdenleştirilmiş” olduğu düşünülen bir ordunun personel, mekân, ritüel, üniforma ve askerî faaliyetlerinin bir seyir nesnesine, hâki bir temaşa unsuruna dönüştürülmesi.

Militarizmin belki de yeni bir sureti. Üzerinde çalışılması gereken yeni bir seyirlik suret.

Bu bakış açısı ise bence bizi belki de “ibişleşme”nin, ikincisiyle harmanlanmış üçüncü ve daha kalıcı bir aşamasının ürünleri olarak her akşam televizyonlarda kâh ellerinde uzun çubuklarla kâh da o çubuklar olmadan, ama fonda muhakkak anlamlı/anlamsız birtakım askerî görüntüler eşliğinde temaşalık, pek az zaman yararlı, çoğu zaman gülünç, nabza göre şerbetlik ve ama kuşkusuz eğlencelik yorumlar yapan bazı eski/emekli askerlere götürür. Her akşam çıkartılıp “işte, konu bu, uygun biçimde tuluat yap!” denen kişilere.

 

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com