Altın Portakal jürisi mi mahkeme heyeti mi: ‘Gerekçeli kararı’ açıklıyorum

Töreni izlerken bir şey çok tuhafıma gitti. Ödüller açıklanırken hep ''gerekçeli karar' ifadesi kullanıldı. Ben de sansüre boyun eğen sanatçıların, festival yönetiminin 'gerekçeli kararları'nı dinlemeyi ve kendilerine, "Ülkenin 30 yıl geri gitmesinde sanatçıların suskunluğunun payı yok mu?" diye sormayı çok isterdim.

SEVİNÇ ÖZARSLAN 13 Ekim 2024 HABER ANALİZ

En İyi Kadın Oyuncu ödülünü Ayşe filmindeki rolüyle Binnur Kaya ve Mukadderat filmindeki rolüyle Nur Sürer paylaştı.

Dün gece sona eren 61. Altın Portakal Uluslararası Antalya Film Festivali‘nin ödül törenini izlerken bir şey çok tuhafıma gitti.

Ödüller açıklanırken hep ”gerekçeli karar’ ifadesi kullanıldı.

“En İyi Film Ödülü’nün gerekçeli kararı” gibi…

Daha önceki festivallerde de ödüllerin gerekçeleri bu ifadeyle mi açıklanıyordu diye merak ettim, çünkü bugüne kadar hiç dikkatimi çekmemişti.

Hatta 59. festivali (60. festival iptal edildi) tekrar bir gözden geçirdim. Hayır, böyle bir ifade hiç kullanılmamış. Jüri üyeleri, normal bir şekilde ödülü neden verdiklerini söyleyip geçmişler.

Şebnem Dönmez’in sunduğu bu yılki ödül töreninde neden bu ifade tercih edildi anlamadım.

Bildiğiniz gibi “gerekçeli karar” hukuki bir terim. Mahkemeler verdikleri hükmün gerekçesini  “GEREKÇELİ KARAR” başlığıyla uzun uzun açıklar.

Bu yüzden olsa gerek, dün gece ödüller verilirken ‘gerekçeli karar’ ifadesini duyunca içim ürperdi.

Kaç yıldır mahkemelerin, Yargıtay’ın gerekçeli kararlarını okuyan ve hukuksuz kararlar yazıldığına birebir şahit olan bir gazeteci olarak bir tuhaf oldum.

Fiziken ödüllerin dağıtıldığı Cam Piramit’te olmamama rağmen ben bile kendimi mahkeme salonunda gibi hissettim. Ve inanın, ödül töreni, kelimenin tam anlamıyla geçen yılki sansürün yarattığı korku ortamının etkisinde geçti. AKP rejiminin oluşturduğu korku ve baskı, festivalin kılcal damarlarına kadar işlemiş.

Öyle ki tüm ödüller sanki bir mahkeme salonunda veriliyormuş gibiydi. İki yıl önceki 59. Altın Portakal Uluslararası Antalya Film Festivali‘nde yapılan konuşmaları açın bakın izleyin, ne demek istediğimi anlayacaksınız.

İki yıl önce hem sanatçılar, yönetmenler hem jüri üyeleri, eleştirmenler o kadar cesur ve güzel konuşmalar yapmış, yasaklardan bahsetmiş ve ümitlerimizi yeşertmişlerdi ki, gözüm hep Emin Alper, Yeşim Ustaoğlu, Özcan Alper gibi itirazını güçlü bir şekilde haykıracak sanatçı, yönetmen aradı.

Ama yoktular.

Biliyorsunuz geçen yılki 60. Altın Portakal Uluslararası Antalya Film Festivali, KHK’lıların yaşadığı hukuksuzlukları anlatan Necla Demirci’nin yönettiği Kanun Hükmü belgeselinin yarışmadan çıkarılmasından sonra meydana gelen sansür krizi nedeniyle yapılamadı.

Festival yönetimi tepkiler nedeniyle geri adım atıp, belgeseli tekrar yarışmaya alsa da Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Gençlik ve Spor Bakanlığı festivalden desteğini çektiğini açıklayınca tartışmalar büyüdü ve festival iptal edildi. Hatta bu yıl bile belgeselin Antalya ili sınırlarında gösterilmesi yasaklandı.

İktidar, Türkiye’nin göz bebeği olarak lanse edilen bir kültür sanat festivalini, sanatçıları susturmayı, sindirmeyi öyle güzel başarmış ki dün gece bir ‘sanatçı’ bile sansürden bahsedemedi.

Bir ülkenin sanatçılarının bu kadar susması, sinmesi normal mi?

Törende sansür kelimesini sadece iki isim zikretti. Ulusal Film Yarışması Jüri Üyesi Melis Behlil ve Uluslararası Antalya Altın Portakal En İyi Ulusal Kısa Film Ödülü kazanan “Neredeyse Kesinlikle Yanlış” filminin genç yönetmeni Cansu Baydar…

Behlil, “Önümüzdeki senelerde tekrar sanatın, sinemanın, medyanın baskıdan ve sansürden kurtulduğu, açık kaldığı günlerde ve arkadaşımız Çiğdem Mater ile tekrar buluşacağımız Altın Portakal’lar diliyorum.” dedi.

Cansu Baydar ise, “Altın Portakal tarihi boyunca sansüre karşı direnen sinema emekçilerine ev sahipliği yaptı. O yüzden bugün de tarihi boyunca sansüre karşı direnmiş herkesi saygıyla selamlıyorum.” diyebildi.

O kadar… Diğer herkes sus pus…

Ödül töreninde hiç mi bir şey söylenmedi. Hayır, kadınlara yönelik şiddetin, cinayetlerin ve cinsel saldırıların son bulmasını isteyen konuşmalar yapıldı. Ama bunlar da çok zayıftı.

“Antalya’da kadın katliamına sesler yükseldi, törene İstanbul Sözleşmesi damga vurdu” gibi yorumlar ve değerlendirmeler yapıldığını gördüm. Hayır damga vuran bir konuşma olmadı.

Nedenini açıklayayım.

Ayşe filmindeki rolüyle En İyi Kadın Oyuncu ödülünü almak üzere sahneye gelen Binnur Kaya’ya kadar ne kadınlar ne de İstanbul Sözleşmesi kimsenin aklına gelmedi. Öncesinde bir-iki cılız ses duydum sadece.

Binnur Kaya konuşmasında, “Bu ödülü hayatını sevdiklerine adayan ve hayatını göz göre göre kaybeden kadınlar adına almak isterim. Kadınlar seslerini çıkardılar, birlik oldular, bağırdılar, yardım istediler ve bu duyuldu. Duyulmamasına imkan yok. Aynı zamanda görüldü. Görülmemesine imkan yok. Artık daha ne yapılabilir? Kadınlar yapmaları gerekeni yaptı. Şimdi konuşma değil, eyleme geçme zamanı. Yapılması gerekeni, yapması gerekenlerden bekliyoruz. Acil bir şekilde.” dedi.

Mukadderat filmindeki rolüyle ‘En İyi Kadın Oyuncu” ödülünü Binnur Kaya ile birlikte paylaşan Nur Sürer, Kaya’dan önce yaptığı konuşmasında 45 yıllık oyuncu olduğunu belirttikten sonra ödülünü ‘değersizleştirilmek istenen en kıymetli, en ustamız Yılmaz Güney için’ aldığını söylemişti. Başka bir şey söylemek aklına gelmedi. Belli ki bir hazırlığı da yoktu.

Binnur Kaya kadınlardan bahsedince Sürer o zaman uyandı ve Kaya’nın kulağına bir şeyler fısıldadıktan sonra birlikte “İstanbul Sözleşmesi yaşatır” diye seslerini biraz yükselttiler.

Bu spontan uyanıştan sonra herkes patır patır ödüllerini kadınlara adamaya başladı.

Nur Sürer, En İyi Film ödülünü alan Mukadderat filminin ekibiyle ikinci kez sahneye gelince bu sefer biraz daha kafasını toplamış, düşünmüş bir şekilde, “Biz çok acı çeken bir ülke haline geldik. Çocuklardan, kadınlardan, hayvanlardan, ağaçlardan elinizi çekin.” diye bir cümle kurabildi.

Kendisine Yılmaz Güney gibi sürgün bir yönetmeni örnek alan, 45 yıllık bir sanatçının söyleyecek başka bir sözü yok muydu?

Dün gece gözlerim o kadar çok Emin Alper, Onur Saylak, Özcan Alper gibi isimleri aradı ki…

En İyi Erkek Oyuncu ödülünü alan Nejat İşler belki bir şey söyler diye bekledim.

O da jüriye selam çakıp, sadece teşekkür edip sahneden indi.

İlker Kaleli, Gökçe Bahadır, Saadet Işıl Aksoy, jüri Başkanı Ferzan Özpetek, yönetmen Ümit Ünal… Boş, bomboş cümleler.

İlk filmi ile yönetmenlik dalında üç ödül adan Necmi Sancak bile doğru dürüst bir konuşma yapmadı.

Evet dün gece sahnede sansüre boyun eğen bir festival, sanatçılar ve yönetmenler vardı. Böyle bir ortamda alınan ödüllerin bir kıymeti var mı emin değilim.

Boyun eğmeyenler sanırım bu yıl festivale katılmamıştı. Sinema Yazarları Derneği (SİYAD) adına verilen ödülün bu yıl verilmemesinin, sinema yazarlarından hiç kimsenin ortalıkta görünmesinin başka bir nedeni olabilir mi, bilemiyorum.

Biliyorsunuz Altın Portakal Film Festivali tarihinde üç kez iptal edildi.

1979’da düzenlenecek olan festivalde sansür kurulunun Yavuz Pağda’nın yönettiği ‘Yolcular’, Ömer Kavur’un yönettiği “Yusuf İle Kenan ve Yavuz Özkan’ın yönettiği “Demiryol” filmlerini yasaklayıp, yapımın bazı bölümlerini de kesmek istemesi üzerine yapımcılar, yönetmenler, jüri üyeleriyle birlikte festivalden çekilme kararı alınca festival iptal edilmişti.

13-20 Eylül 1980 tarihleri arasında düzenlenmesi planlanan festival ise 12 Eylül askeri darbesi nedeniyle gerçekleştirilememişti.

7-14 Ekim 2023 tarihleri arasında yapılacak olan festival de yine bir ‘darbe girişimi’nin, 15 Temmuz’dan sonra dozunu her gün artıran hukuksuzlukların etkisiyle iptal edildi.

2011 yılında düzenlenen 48. Altın Portakal Film Festivali’nde, 1979 ve 1980 yıllarında düzenlenemeyen festivallerin filmlerine “Geç Gelen Altın Portakal Ödülleri” verilmişti.

Dün gece sansüre boyun eğen sanatçıların, yönetmenlerin ve festival yönetiminin ‘gerekçeli kararları’nı kendilerinden uzun uzun dinlemeyi çok isterdim.

Ve kendilerine en çok, “Geçen yıl iptal edilen festivalin ödüllerinin verilmesi için bir 30 yıl daha mı bekleyeceğiz? Yılmaz Güney gibi baskı rejimine ne zaman karşı çıkacaksınız? Ülkenin 30 yıl geri gitmesinde sanatçıların suskunluğunun, cesaretsizliğinin payı yok mu?” diye sormayı da çok isterdim.

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com