Erdoğan’a soru: “İkra teğmen, ‘o’ yemini etti mi? Etmediyse neden?”

Eski asker Hakan Şahin: Buradan Cumhurbaşkanı’na yöneltilebilecek çokça soru var, “neden kadın değil de, kız” gibi, “Anadolu ne demek” gibi, “İkra teğmeni bir Sabiha Gökçen mi, bir Elif mi, bir Kara Fatma olarak mı görüyorsunuz” gibi, “başörtülü olmaları sizi daha da memnun eder miydi” gibi…

KRONOS 06 Eylül 2024 GÜNDEM

Siyasetin gündemine damga vuran Kara Harp Okulu’nda genç teğmenlerin yaptığı korsan yemin töreni ve attıkları “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganı halen tartışmaların odağında. Eski asker Hakan Şahin, Erdoğan’ın özel ordusu olarak bilinen ve paramiliter güç olarak kamuoyunda anılan SADAT’ın geçtiğimiz günlerde ölen kurucusu Adnan Tanrıverdi’nin TSK’nın yeniden yapılandırılmasında nasıl etkili bir isim olduğunu anlattı.

“AKP ve Erdoğan, Yeni Türkiye’nin yeni ordusunu yapılandırırken, Tanrıverdi’nin görüşlerinden yararlanmaya karar vermişti” diyen Hakan Şahin, “2024 Ağustos’u, Tanrıverdi’nin Erdoğan tarafından onaylandığı anlaşılan TSK tasarımı açısından ilginç ve belki makus bir yıl oldu. Sanki, Tanrıverdi’nin Erdoğan tarafından sahiplenilen öngörüleri “saha”da tıkanmış gibiydi. Belki de bize öyle geliyordu. Tasarımların uygulanmaya başlamasından sekiz uzun yıl sonra, tam da tasarımlar kemale ermiş olması gerekirken, Kara Harp Okulu’nda bir grup teğmen, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diyerek ortaya çıkmış ve “o” yemini etmişti” ifadelerini kullandı.

Şahin, yemin töreniyle ilgili de şu soruları yöneltti: “Yer yer Tanrıverdi’nin düştüğü biçimsellik tuzağına düşenlere yöneltilebilecek daha da zorlu, çapraşık, girift ve hamasetten bir an için olsun uzaklaştırarak onları “somut durumun somut tahlili” için tarihe, sosyolojiye, siyaset bilimine ve askerlik mesleğinin ilmine davet edecek şu soruyu da eklemek gerekir: Hava Harp Okulu birincisi İkra teğmen, Kara Harp Okulu’nda edilen “o” yemini etti mi? Etmediyse neden? Ve bu ona bir halel getirir mi? Getirmezse, neden?”

Hakan Şahin’in Serbestiyet’te yer alan yazısından bir bölüm şöyle:

“AKP ve Erdoğan, Yeni Türkiye’nin yeni ordusunu yapılandırırken, Tanrıverdi’nin görüşlerinden yararlanmaya karar vermişti.

Olaylar, böylesi bir kararın verildiğini doğrular gibiydi.

Nitekim Tanrıverdi, 2018’de yaptığı bir konuşmada, 15 Temmuz’dan önce Anayasa Komisyonu’na TSK’nın yeniden yapılandırmasıyla ilgili tespitlerin yer aldığı bir anayasa teklifi sunduklarını ve bu teklifte sundukları her şeyin 15 Temmuz’dan sonra yerine getirildiğini söyledi.

2017, 2018 ve 2019 yıllarında Harp Okullarına öğrenci alım mülakatlarını Tanrıverdi’nin SADAT’ının yaptığı yönünde iddialar ortaya atıldı. İddiaları yalanlayan MSB, açıklamasında kuşku kapısını açık bıraktı: “Gerekli güvenlik soruşturmaları yapılarak emekli subaylar ve astsubaylar ile diğer kamu personeline, askeri öğrenci alım komisyonlarında görev verilmiştir. Her komisyonda en fazla bir emekli personele görev verilmiştir. 2020’den sonra yapılan askeri öğrenci seçimlerinde emekli personele görev verilmesi uygulamasına son verilmiştir.”

Bakanlık, bu emekli personelin kim olduğunu, kim tarafından, nereden, nasıl seçildiğini elbette açıklamadı. Muhtemeldi ki bu isimleri SADAT üzerinden almıştı.

Şimdi o yazıya dönelim.

Tanrıverdi bahse konu yazısında askerin dinle ilişkisinin Osmanlı döneminden başlayan tarihsel bir seyrini verdikten sonra bugüne bakıyor ve en sonunda da nelerin yapılması gerektiğini söylüyor.

Yazının temel tezi, özellikle 27 Mayıs 1960 askeri darbesinden sonra TSK’nın “dini müesseselerden ve dini duyarlıktan mahrum bırakıl”dığı iddiası.

Tanrıverdi’ye göre “bu yanlış tutum, Türk Silahlı Kuvvetlerini Milletin Ordusu olmaktan çıkarıp Devletin ordusu konumuna getirmiştir.”

Tanrıverdi adına “ölçüt” diyerek askerin dinle sağlıklı bir ilişkisi olup olmadığının emaresi olduğuna inandığı şu üç göstergeye değiniyor: “Ordu yönetim kadrolarının dini değerlere bakış açısı, kışla-ibadethane ilişkisi ve din eğitimi verebilecek ehliyetli kadroların durumu.”

Tanrıverdi’nin listesinde kışlalarda camilerin açılması ve birliklerde “üniformalı imamlar” gibi biçimsel şeyler en önemli yeri tutuyor.

TANRIVERDİ’NİN DÖRT SOMUT ÖNERİSİ

Tanrıverdi yazısını “yapılması gerekenler” olarak sıraladığı dört somut öneri ile bitiriyor:

Bir: Silahlı Kuvvetler Mensupları üzerindeki, ibadetten uzaklaşmalarına sebep olan baskılar kaldırılmalı, camide ve cemaatte milletin arasında olma imkânı sağlanmalıdır.

İki: Kışlalarda mescitler aktif hale getirilmeli, Silahlı Kuvvetlerde din görevlileri istihdam edilinceye kadar, Diyanet İşleri Başkanlığınca atanacak imamlar kışla mescitlerinde ve savaş gemilerinde görevlendirilmelidir.

Üç: Kıyafet Yönetmeliğinde gerekli değişiklikler yapılarak, erkek mensupları sakal bırakabilmeli, bayanlar tesettürlü olabilmelidir.

Dört: Barış kadrolarında Kara Kuvvetlerinde tabur seviyesinde, diğer kuvvetlerde dengi birliklerde din görevlileri yer almalıdır.

Buradaki “esas”lara uyar biçimde, Cumhurbaşkanı Erdoğan geçen yıl ağustos ayında Deniz Harp Okulu Camii’ni açmıştı.

Bu yıl da kendi X hesabından Kara ve Hava Harp Okulu Camilerinin açıldığını, ayıca Milli Savunma Üniversitesi bünyesinde inşaatı süren yedi yeni camiin de 2025’e kadar açılacağını duyurdu. Erdoğan bunlar arasında birine özel önem atfediyor ve atfı bir tür rövanş duygusunu barındıyordu: Heybeliada Bahriye Mektebi Camisi.

“Geride hiçbir iz kalmayan bu güzide eseri aslına uygun olarak yeniden yapıyoruz.”

Aslında Tanrıverdi’nin “ölçüt”lerinden ilham alan cami açılımı daha önce başlamıştı. Temmuz 2017’de, dönemin Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar ve Kuvvet Komutanları, Cumhurbaşkanlığı’ndaki Millet Camisi’nde üniformalarıyla sabah namazına gitmiş; gözlerine inanamayan cami cemaati gözyaşlarını tutamamıştı.

Bu olaydan birkaç ay önce de Hulusi Akar, MİT Başkanı Hakan Fidan ile birlikte İslamcı yazar Nuri Pakdil’i ziyaret etmiş; ziyareti hafta sonu sivil kıyafetle gerçekleştiren ikiliden Akar’a Nuri Pakdil, el yükselterek, “üniformanla gelsen daha iyi olurdu” diyerek azıcık teessüf etmişti.

‘TSK AÇISINDAN MAKUS BİR YIL OLDU’

İşler böyle böyle giderken, 2024 Ağustos’u, Tanrıverdi’nin Erdoğan tarafından onaylandığı anlaşılan TSK tasarımı açısından ilginç ve belki makus bir yıl oldu.

Sanki, Tanrıverdi’nin Erdoğan tarafından sahiplenilen öngörüleri “saha”da tıkanmış gibiydi. Belki de bize öyle geliyordu.

Tasarımların uygulanmaya başlamasından sekiz uzun yıl sonra, tam da tasarımlar kemale ermiş olması gerekirken, Kara Harp Okulu’nda bir grup teğmen, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diyerek ortaya çıkmış ve “o” yemini etmişti.

Yetmezmiş gibi, her üç Harp Okulu’nu birincilikle bitirenler kadın teğmenlerdi. Daha da yetmezmiş gibi, içlerinden biri bile tesettürlü değildi.

2021’de Genelkurmay Başkanı Yaşar Güler’den diploma alan ilk tesettürlü kadın teğmenden sonra bu, bir “geriye gidiş” miydi?

MKYK’da konuşan Erdoğan, teselliyi iki şeyde buldu:

“Normalde AK Parti zamanında kadınlar eve kapatıldı diyenlere de iyi bir cevap. Kızlar Anadolu’yu yansıtıyor.”

Diğer teselli de, Hava Harp Okulu birincisi kadın teğmenin Kur’an’ın ilk ayetinden ilham alan ismine dairdi:

“Sohbet de ettim, hatta birinin adı İkra.”

Buradan Cumhurbaşkanı’na yöneltilebilecek çokça soru var, “neden kadın değil de, kız” gibi, “Anadolu ne demek” gibi, “İkra teğmeni bir Sabiha Gökçen mi, bir Elif mi, bir Kara Fatma olarak mı görüyorsunuz” gibi, “başörtülü olmaları sizi daha da memnun eder miydi” gibi…

Bu sorulara, bu üç kadın teğmenin başarısını Kara Harp Okulu’ndaki olayla da ilişkilendirerek/katmerleyerek bayraklaştırırken, yer yer Tanrıverdi’nin düştüğü biçimsellik tuzağına düşenlere yöneltilebilecek daha da zorlu, çapraşık, girift ve hamasetten bir an için olsun uzaklaştırarak onları “somut durumun somut tahlili” için tarihe, sosyolojiye, siyaset bilimine ve askerlik mesleğinin ilmine davet edecek şu soruyu da eklemek gerekir:

Hava Harp Okulu birincisi İkra teğmen, Kara Harp Okulu’nda edilen “o” yemini etti mi?

Etmediyse neden?

Ve bu ona bir halel getirir mi?

Getirmezse, neden?”

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com