At pazarlığından rehine takasına: Trump daha kaç kere aldanır?

EMİR KORKMAZ 27 Temmuz 2018 GÖRÜŞ

İşte, sabahına kalmadı. ABD Başkanı Trump ve yardımcısının kısa aralıklarla yaptıkları çıkışın arka planı ortaya çıkmaya başladı. Washington Post, “Trump, İsrail’de tutuklu bulunan Ebru Özkan’a karşılık Brunson’un serbest bırakılması için bir pazarlık yapmıştı. Özkan’ın serbest bırakılmasına karşılık Brunson’un ev hapsine alınması, Trump’ı kızdırdı ve aldatılmış hissi yaşattı.” diye yazdı. Başka kaynaklar da, haberini doğruladı. Gerçekten de, İsrail, Trump’ın isteği üzerine Ebru Özkan’ı serbest bırakmış. Aylardır biriken öfkenin üzerine son manevra köprülerin atılmasına kadar varan süreci tetiklemiş.

Oysa bu tam da Erdoğan’ın ‘okyanus ötesi’ müttefkiyle süregelen ilişki biçimi. Şimdi neden şaşırıyorlar anlamak mümkün değil.

AKP’nin iktidara gelmesinin üzerinden daha çok geçmemişti. Dönemin ABD Başkanı George Bush, ‘tüm kötülüklerin anası’ olarak gördüğü Irak lideri Saddam Hüseyin’i devirmek için büyük bir operasyona hazırlanıyordu. Devasa askeri operasyonun önemli ayaklarından birisinin de Türkiye toprakları olması planlanmıştı.

KAÇIRILMAZ FIRSAT

Ekonomik krizin pençesinde kıvranan Ankara, bu fırsatı kaçırmadı. ABD’den önemli maddi karşılık talep etti. Washington, terörle mücadele kapsamında yapacağını ilan ettiği operasyona Türkiye’nin ‘ancak para karşılığında destek vermeyi kabul etmesini’ bir türlü anlayamıyordu. Amerikan medyasında Ankara’yı ‘at pazarlığı yapan Ortadoğu ülkesi’ şeklinde nitelemeler çıkınca, Türkiye’de büyük tepki doğdu.

Ayları bulan ‘al-ver’ müzakare sürecine rağmen sonuçta mecliste bir oyçokluğu marifetiyle tezkere reddediliverdi. En büyük şoku önerinin sahiplerinden Erdoğan yaşadı.

HERŞEY ‘AL-VER’E DAHİLDİR

Çok zaman geçmeden yine ABD’de Kıbrıs müzakereleri başladı. ‘Annan Planı’ olarak bilinen ve çok detaylı bir anlaşma içeren uzlaşma metni gündeme geldi. Dönemin KKTC lideri Denktaş’ın karşı çıkmasına rağmen Ankara süreci çoktan ‘al-ver’ şekline dönüştürmüştü. Türkler planı onayladı ama Rumlar’ın reddetmesiyle süreç akim kaldı.

O günlerde Birleşmiş Milletler’de görev yapan ve Türkiye’yi de yakından takip eden çok tecrübeli bir diplomat, müstehzi bir ifadeyle, ‘’Bu yeni hükümetiniz tüm meselelere ticaret gibi bakıyor. Başbakanınızın diplomasi bilmediği aşikar ama galiba ticaretten iyi anlıyor’’ yorumu yapmıştı.

TÜCCAR BAŞBAKAN

Uzmanlık alanı Rusya olan bu diplomatın yorumunu nasıl değerlendireceğimi bilememiştim. Biraz da şaşkınlıkla ‘Bunu bir tarafa yazayım’ demiştim. 12 yıl önce yapılmış bu yorum, defalarca test edildi, onaylandı. Özellikle de 15 Temmuz darbe girişiminden sonra…

Avrupa başta dünyanın tüm demokratik ülkeleri darbe girişimi sonrasında Türkiye’de uygulamaya konan antidemokratik uygulamalara karşı çıktılar. Bunları da sesli bir şekilde, en yüksek perdeden seslendirdiler.

BÜYÜMENİN ALTIN KURALI

Erdoğan, ticarette büyümenin altın kuralını çok iyi öğrenmişti. Rakip firmayla baş edemiyorsan onu satın al! Böylece rekabetten kurtul. İç politikada Numan Kurtulmuş, Süleyman Soylu, Yalçın Topçu, Mustafa Destici vs. bilimum particik liderlerini ilginç bir şekilde bünyesine katıverdi. Aynı taktiği 15 Temmuz’dan sonra yabancı ülkelere karşı uyguladı. Fransa sert eleştirilerde mi bulunuyor, git milyar dolarlık bir anlaşma imzalayıver. Trump’ı etkilemek mi istiyorsun, milyarlarca dolarlık satın alma taahhüdünde bulun. Bunların önemli bir kısmı da çalıştı. Sonuçta paranın açamayacağı kapı yoktu.

PARAN YETMEZSE REHİNE BUL

Paranın yetmediği yerlerde ise ‘rehine’ yöntemi devreye girdi. Yabancı ülke başkentleri ticaretle susabiliyordu ama onun da bir limiti vardı. Almanya’da olduğu tahmin edilen bazı isimlerle değiş tokuş için bula bula adı-sanı Türk, ama Alman vatandaşlığı da olan bir gazeteciyi buldular. Sudan bir sebeple hapse tıkıp, bir yıl içeride tuttular. Sonra da mahkemeye bile gerek görmeden bir anda salıverdiler. Deniz Yücel şimdi Almanya’da ama o bile nasıl bırakıldığını bilmiyor.

Erdoğan’ın ABD’den de almak istediği isimler vardı. Takas için bu sefer İzmir’de 23 yıldır papazlık yapan, Türk istihbaratının yıllardır ayakkabı numarasına kadar bildiği bir adamı buldular. Çoğu deli saçması iddialarla adamı hapse atıp, ardından da açıkça ‘siz bize istediğimizi verin, biz de onu bırakalım’ deyiverdiler.

BAĞIMSIZ YARGIYI KÜLAHIMA ANLAT

Bu sefer baltayı biraz sert taşa vurmuşlardı. Trump, en büyük destekçisi grupların sevdiği Rahip Brunson’ın şartsız şurtsuz bırakılmasını istiyordu. Dahası, başkan yardımcısı Pence, mahpus Brunson ile aynı kilisenin üyesiydi. İkisi de konuyu adeta kişisel mesele haline getirdiler. Her görüşmelerinde Erdoğan’dan Brunson’un bırakılmasını istediler. Erdoğan, ‘yargı bağımsızdır ben karışamam’ dedikçe de ‘sen bunu külahıma anlat’ karşılığını verdiler.

KAÇINCI TUTULMAYAN SÖZ

Ankara asıl istediğini alamayacağını anlayınca bu sefer takas listesinde ikinci sıradaki isme geçti. Halkbank yolsuzluğundan ABD’de hüküm giyen Hakan Atilla’yı istedi. Brunson karşılığında Atilla’nın bırakılması ve Halkbank’a verilmesi beklenen cezanın düşürülmesini şart koştu. Anlaşmaya varılmıştı. Ama geçen hafta mahkemesi olan Brunson salınmadı.

Washington şoktaydı. Twitter’a sarılan Trump gözünü yumup, ağzını açtı. Kongre hemen F35 uçaklarına yönelik bir ambargoyu gündemine aldı. El sıkıştıktan sonra şartları değiştirmenin derdindeki tüccar Ankara, mesajı anladı. Bir hafta önce duruşmada bırakmadığı papazı, aynı Deniz Yücel de olduğu gibi bir anda gerekçesiz hapisten salıverdi. Ama ev hapsi şartıyla…

Washington bir şaşkınlık daha yaşıyordu. Erdoğan yine sözünü tutmamıştı. Anlaşmada ev hapsi falan yoktu. Bu sefer önce Trump, ardından Pence açık açık tehdit ettiler. ‘Bu adamı hemen bırakmazsanız, ekonomik yaptırım uygularız’ dediler.

TEPKİLER FORMALİTEDEN

Saray kaleminden Kalın, Dışişleri ulaklarından Çavuşoğlu tepki vermekte gecikmedi ama inanın sadece yapılan açıklamalar sadece zevahiri kurtarmak için… Washington’da herkes burnundan soluyor, ‘anlaşmamız böyle değildi’ diyor. Bu açıklamaların da pazarlığı sürdürmek için yapıldığının farkında.

At pazarlığından vazgeçmeyen Saray, ‘ne koparırsam kar’ mantığında. Çok geçmez, Brunson’un ev hapsi kaldırılır, ülkeden çıkış yasağı da iptal edilir. Birkaç hafta sonra da, aynı 2001’de Cavit Çağlar pazarlığında olduğu gibi, Hakan Atilla (varılan anlaşmanın gereği) cezasının kalanını çekmek üzere Türkiye’de bir hapishaneye gönderilir. Geriye müzakerecilerinin ana ilkesi olan, ‘ebedi dostluklar da düşmanlıklar da yoktur, sadece çıkarlar vardır’ vecizesi kalır. Kalmayan ise Türkiye’nin itibarı olur…

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com