Bekir Ağırdır: İki olay gösteriyor ki 25 yıl sonra aynı noktadayız, nerede bu devlet?

Araştırmacı Bekir Ağırdır: "Geçen hafta yaşanan iki olay gösteriyor ki 25 yıl sonra aynı noktadayız. 28 Şubat 1997 darbesi, 17 Ağustos 1999 Marmara depremi, 2000 ve 2001 ekonomik krizlerinin yarattığı büyük toplumsal travmanın spontane gelişen sloganıydı 'Nerede bu devlet?'"

KRONOS 19 Temmuz 2024 GÜNDEM

Araştırmacı Bekir Ağırdır, İzmir’de iki kişinin sokak ortasında elektrik kaçağından ölümü ve iki sahte üniversitenin ortaya çıkması üzerine 25 yıl sonra Türkiye’nin aynı noktada olduğuna dikkat çekti ve şu soruyu yöneltti: “28 Şubat 1997 darbesi, 17 Ağustos 1999 Marmara depremi, 2000 ve 2001 ekonomik krizlerinin yarattığı büyük toplumsal travmanın spontane gelişen sloganıydı ‘Nerede bu devlet?'”

“25 yıl sonra geldiğimiz yer derin bir ekonomik kriz, daha da derin bir demokrasi krizi” diyen Bekir Ağırdır, “Türkiye bugün bir devlet ve yönetim krizi yaşıyor. Yasalar çıkarılıyor, kararnameler düzenleniyor, vergiler toplanıyor, kararlar alınıyor ama tüm bunlar devletin doğru çalıştığı anlamına gelmiyor. O nedenle bu krizler yumağını devleti yeniden yapılandırmadan aşabilmek mümkün değil” ifadelerini kullandı.

Yasama-yürütme ve yargı alanlarda büyük sorunlar olduğunu söyleyen Ağırdır, şunlara dikkat çekti:

“Günümüzde devletin temel organ ve fonksiyonları yasama, yürütme ve yargı. Monarşiler, krallar, padişahlar sonrası sanayi toplumunun ulaştığı “ulus devlet” modeli esas itibarıyla bu üç fonksiyon ve yapılanmanın birbirleriyle dengesi ve birbirlerini denetlemesi üzerine kurulu. Bugün gündelik hayatımızda karşılaştığımız en küçükten en büyüğe tüm meselelerimiz gösteriyor ki üç fonksiyonu yerine getirmek için kurulmuş tüm mekanizmalarda büyük sorunlarımız var. Güçler ayrılığını değil fiilen tekliğini yaşıyoruz 2017 anayasa değişikliğinden beridir.

Anayasa’mıza göre ‘Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir.’

Bugün yaşanan sorunlara baktığımızda bu tanımdaki her bir kelime ve unsurda sorunlarımız var. Kimi sorunlar yeterli ve etkin kurum, kuralları olmadığı için, kimi sorunlar iktidarın siyasi tercih ve uygulamaları nedeniyle, kimisi de devlet dediğimiz mekanizmanın içine sinmiş zihni ve ruhi doku nedeniyle yaşanıyor.”

‘TOPLUM ÇOKLU KRİZLER YUMAĞI İÇİNDE AFALLAMIŞ DURUMDA’

Ağırdır, Gazete Oksijen’deki yazısına şöyle devam etti:

“Sorunların büyük bir kısmı da devletin fonksiyonları, görevleri, sorumluluğu olması gereken alanların tümüyle devlet dışı aktör ve aygıtlara bırakılmasından kaynaklanıyor. Örneğin bugün sosyal devletten bahsedebilmek mümkün değil. Sosyal devlet ihtiyaç sahiplerine ulusal ve yerel iktidarlardan nakit desteğe indirgenmiş, eğitim ve sağlık özel sektöre, iç güvenlik ya da güvensizlik suç örgütlerine, ulusal ve yerel çetelere bırakılmış durumda. Sosyal adaletten, eğitimde, sağlıkta, istihdamda fırsat eşitliğinden söz edebilmek mümkün değil.

Bu sorunlar konusunda toplumun her bir kümesinin endişeleri ortak. Ortak geleceğe inanç zayıflıyor, devlete ve hukuka güven her geçen gün daha da geriliyor, ortak yaşama iradesi eksiliyor. Ama gelecek ve çözümler konusunda toplumun her bir kümesi farklı düşünüyor ya da zaten gelecek ve çözümlere dair bir önerisi de yok. Toplum çoklu krizler yumağı içinde afallamış durumda.


 

Devlet etrafındaki bu sorunlar yalnızca Türkiye’ye özgü de değil üstelik. Hemen her ülkede tarihsel yaşanmışlıkları, özgün karakteristikleri nedeniyle farklı gibi görünse de temel mesele aynı. Sanayi toplumunun yalnızca ekonomik modeli değil tüm sistemleri krizde. Üstelik devletler ve siyasi iktidarlar bu krizi aşmanın değil yeniden bir ekonomik, siyasal bölüşüm kavgasının peşindeler. Kısa gelecekte yaşanan bu yeniden bölüşüm kavgasının bölgesel savaşları da aşarak daha büyük bir savaşa dönüşmesi çok da düşük bir ihtimal olmaktan giderek çıkıyor.

O nedenle de devletin yeniden yapılandırılması, demokratikleştirilerek etkin devlete dönüştürülmesi için yapılacak siyaset yalnızca Türkiye’ye değil dünyaya da meydan okuma olacaktır. Yine bu nedenle bu iddia yalnızca seçimlerde çok oy almaya, siyasi hamasete, popülizme değil bilime ve toplumun ihtiyaç ve taleplerine yaslanmalıdır.”

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com