‘Enformatik Cehalet’ten bürokratik sefalete

CEM MORA 14 Mart 2017 GÖRÜŞ

2013 yılının ilk günlerinde Milli Eğitim Bakanı olarak atandığında herkes şaşırdı. Sevindi de… Demek ki, olabiliyormuş, dedi. ODTÜ mezunuydu. Doktorası iletişim bilimleri üzerineydi. Kariyerini iletişim felsefesi ve sosyolojisi üzerine inşa etmişti. İstanbul Bilgi Üniversitesinde profesörlüğe kadar yükselmişti. Ayrıca sevimli, tonton bir dede imajı çiziyordu Nabi Avcı.

Fakat esas ününü ismiyle özdeşleşen bir kitaba borçluydu: Enformatik Cehalet. Yazıldığında henüz ne internet ne sosyal medya vardı. Ama kitabın temel tezi çağın bilgi bombardımanında aslında giderek cahilleştiğimiz ve cahilleştirildiğimiz savı üzerineydi.

Biraz daha hafızasını yoklayanlar Yeni Devir ve Zaman başta olmak üzere süreli yayınlarda çıkan makalelerinden oluşan ilginç isimli diğer kitabını hatırlayacaktır. Bombacı Parmenides! Kitap adını, egzantrik hocanın ünlü felsefeci Heidegger’in bir söyleşisinde atom bombası ile Parmenides’in şiirleri arasında kurduğu bağdan hareketle almıştı.

Nasıl umutlu olunmasındı. Çocuklar artık dost meclislerinin, arkadaş toplantıların nüktedan siması, üniversite amfilerinin karizmatik ve babacan hocasına emanetti.

Bir de Molla Kasım yönü vardı ki, daha az bilinirdi. 80’lerin başında kullandığı müstear isimlerden biri Enes Harman, diğeri ve daha popüler olanı ise Molla Kasım’dı. Bilecikli olduğu için hemşehrilik bağı kurmasından da olabilir, Yunus Emre’yi sigaya çeken Molla Kasım’ı mahlas, şimdilerin deyimiyle nikname (kod ad mı demeli) olarak kullanıyor, mizah yazıları yazıyordu. Hatta Türkiye Günlüğü dergisinde şu an Silivri’de tutuklu olan ve Recai Güllaptan adıyla mizah yazan Ahmet Turan Alkan’la karşılıklı entelektüel atışmalar yaptıkları bile oluyordu.

Bütün bu kısa yaşam öyküsünü göz önüne alınca umut etmemek için sebep yoktu, Milli Eğitim Bakanlığı ve emanet edilen milyonlarca ortaöğretim öğrencisi için.

MOLLA KASIM CAFCAF’A DÜŞMÜŞ

Belki de muhafazakar sağ kesimin en sığ sözüm ona mizah dergisi CafCaf onu takdim ettiğinde işkillenmek için bazı alametler belirmişti. Rahmetli Necdet Konak’ın çizgileriyle betimlenen Molla Kasım, Yunus Emre’yi sigaya çeken mübarek şahsiyetten çok sıradan kaba bir softaya benziyordu. Kitabından alınan karikatürlere göz gezdirenler, “Bu muymuş o zamanlar güldüğümüz”, deyip “hey gidi günler” derdi.

Fakat, hakkında esas tereddütler bakan olmadan önce yer aldığı Milli Eğitim komisyonunudaki görüş ve davranışları nedeniyle oluştu. Komisyon üyelerinden Yeniçağ Gazetesi yazarı Özcan Yeniçeri işaret fişeğini yakmıştı da, o tonton çehrenin ardındaki kendini beğenmiş portre biraz aydınlanmıştı.

“Enformatik Cehalet” kitabına atıfta bulunan Yeniçeri şöyle diyordu:

“Nabi Avcı, ‘Enformatik Cehalet’ adlı kitabında ‘enformasyon alanındaki yeni araçların hemen hemen tamamı, hareketli ya da hareketsiz görüntüler kadar, doğrudan doğruya zihni hedef alan verileri işlemeyi, saklamayı, çoğaltmayı ve dağıtmayı kolaylaştırmak üzere tasarlanıyor’ tespitinde bulunuyor, ardından Avcı’nın dijital teknolojinin insanı, toplumu ve kültürü bozduğu, edilgenleştirdiği ve mekanikleştirdiği tespitinde bulunuyor. Bu nedenledir ki genel olarak eğitimin, özel olarak da enformasyon toplumu için eğitimin, Orwell’in işaret ettiği sıkı denetim ve gözetim altına alınmış birey gerçeğini dikkate almak zorunda olduğunu saptamalarını sıralıyor ve soruyordu.
– AKP’nin “FATİH Projesi” ile eğitimin dijitalleştirilmesi Nabi Avcı’nın dikkat çektiği sakıncaların tamamını içer miyor mu?

TBMM Eğitim Komisyonu Başkanlığını yapan Nabi Avcı’nın ‘Fatih Projesi’ nin öngördüğü tabletleri savunur konuma düşmüş olması ibretlik bir çelişki değil de neydi?

Gerçekten de aradan bu kadar yıl geçmesine rağmen fiyaskoyla sonuçlanan en pahalı proje olarak unutturulan Fatih Projesi gibi, projeyi canhıraş savunan Sayın Avcı da bir balondu.

Hocanın şişmanlığı onu sempatik bir ihtiyar olarak çekilebilir kılabilirdi. Ya entelektüel sindirim sorunu? Bunca yıl okudukları, yazdıkları, geleneksel felsefeden anarşit düşünce sistemlerine kadar zihninin uzanmadığı konu kalmayan Nabi Hoca’nın bilgiyi hazmetme kapasitesindeki sorunlar bütün bir milli eğitim sisteminin iflaslına yol açacaktı. Tam da kitabında işaret ettiği marazlara bizzat düçar olacaktı.

AĞIR OL MOLLA KASIM DESİNLER

Milli Eğitim Bakanı olduğunda kendinden önceki milli eğitim bakanlarına teklif edilen ve bir bahaneyle kendilerine yakıştıramadıkları bütün pis işleri yapmaya amade yavrukurt olup çıkacaktı Avcı.

Bombacı Parmendies’in ilk hedefi dersanelerdi. Dersaneler derken, Gülen Cemaatine yakınlığı ile bilinen dersaneler. Birkaç yıl içinde ne kadar dersane varsa tehditle, şantajla el konuldu, yıkıldı, yok edildi. Etüt merkezleri hızlı hafiye coşkusuyla takip edildi. Bugün başta hükümete yakın kurumlar olmak üzere dersaneler ve özel dersler serbest ama başarısını her yıl elde ettiği sonuçlarla kanıtlayan FEM, Körfez, Samanyolu gibi efsane eğitim kurumları yok.

Sayın Nabi Avcı’nın içindeki Molla Kasım bir ‘Softa Kasım’ olarak ortaya çıktı. Sonrasında hepsinin kapısına kilit vurulacak ve yandaş vakıf ve derneklere peşkeş çekilecek olan modern eğitim kurumlarına sıra gelmişti. Her birinde tam donanımlı fen bilimleri ve dil laboratuvarları olan binden fazla fen ve anadolu lisesi seviyesindeki modern eğitim yuvasının yıkım projesi devreye girdi. Kah okulun bahçesinden yol geçiyor, kah merdiven boşluğu var denilerek, taciz edildi içinde çocukların olduğu okullar. Maliye müfettişleri, milli eğitim müfettişleri söz konusu okulları mesken tuttu. Bugün hiç birisi yok. Her biri ya imam hatipe çevrildi ya da yandaş ve adı kötüye çıkmış vakıf ve derneklere tahsis edildi.

Sayın Bakan bir zamanlar içinde de bulunduğu TÜBİTAK’ın bilim proje çalışmalarını ve yarışmalarını bile askıya aldı. Kapatılmadan önce okulların başarı derecelerini açıklamayı yasakladı.

Yine daha önceki hiç bir bakanın kendine yakıştıramadığı bütün okulların imam hatipleştirilmesi projesini de güle oynaya kabul etti ve uyguladı Avcı.
Milli Eğitim’deki yıkımın yolunu yaptıktan sonra başka bir bakanlığa getirildi Nabi Avcı. Şimdi Kültür Bakanı. En son Berlin Turizm Fuarı’nda Antep Mutfağı’nda kebap indirirken görüldü. Öncesinde ise kahvehane sohbeti kıvamındaki kültür şurasıyla…

Gündeme gelmesi, güdümlü gazetelerin ve gazetecilerin haber havuzlarına düşmesi ise başka bir cehalet örneği açıklamasıyla oldu. Avcı’ya göre, Hollanda bürokrasisinde Gülen Cemaati çok faalmiş. İki ülke arasında yaşanan sorunlar bundan kaynaklanıyormuş. Bilmiyormuş, somut bir verisi de yokmuş ama öyle hissetmiş:

“Özellikle medya ve lobi üzerinde etkili olduğu da çok açık. Söylemlerde bile bu zaman zaman hissediliyor… Hollanda’da da çok ciddi varlık gösteriyorlar, çifte vatandaşlık alarak bürokraside de bir yerlere gelmişler. Zaten benim görüştüklerimde de, bunun farkında olduklarını hissettim.” diyor.

Ne olmuştu da o sevecen, hoşsohbet hoca gitmişti, bürokrasinin emir kulu, bilmez uydurur huysuz ihtiyar gelmişti. Kendi gürültülü sesinin büyüsüne kapılıp başka seslere kulağını kapayan ak saçlı pala bıyıklı kişi, 70’lerinde 7’sinden 17’sine bir neslin hayatını mahvetmişti. Bilmediği konularda hisleriyle demeçler verebiliyordu. Enformatik Cehalet’in yazarı, bürokratik bir sefaletin başını çekiyordu. Cevabı belki yine kendi kitabındadır.

Kitabın bir yerinde Huxley’in şu sözüne atıfta bulunuyor:

“Gazete okumak, radyo dinlemek psikolojik tiryakiliktir. Zehir, tütün, alkol tiryakileri gibi bu tiryakiler de ancak gönüllü bir çaba ile bu durumdan kurtulabilirler. Kişiler, cinayet ve boşanmaları okumaya, resimli romanlara göz gezdirmeye, ya da radyo oyunları ve dans müziği dinlemeye boyun eğdikçe, bu alışkanlık doğuran dürtülerle birlikte, gelen propagandanın etkisinde kalmayı da göze almalıdırlar”

Acaba, yine kendi deyimiyle enformatik zır cahiller nasıl kurtulur?

Kim bilir, softa Kasım’ı da sigaya çekecek bir Molla Kasım bulunur belki.

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com