‘Teğmenlerin ‘yasaklı’ hale gelmiş kılıçlı yemini rutin olmayan bir direnç…’

Eski asker Hakan Şahin: “Bu rutin bir uygulama mı? sorusuna, 'hayır' ve arkasından 'geçmişte rutin olan bir uygulamanın yasaklanmasına yönelik rutin olmayan bir direnç' cevabını verebiliriz. Nereden, nasıl çıkmıştı bu teğmenler ve onların cüretleri?"

KRONOS 01 Eylül 2024 GÜNDEM

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da katıldığı Kara Harp Okulu mezuniyet töreninde genç teğmenlerin kılıçlarını kaldırarak “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” şeklinde slogan atmaları tartışmaları da beraberinde getirdi. AKP cephesinden slogana ilişkin “darbe” iması gelirken, genç teğmenlerin tartışma yaratan hareketinin ne anlama geldiği merak ediliyor.

Eski asker Hakan Şahin, “Bu rutin bir uygulama mı?” sorusuna, “Hayır ve arkasından geçmişte rutin olan bir uygulamanın yasaklanmasına yönelik rutin olmayan bir direnç” yanıtını verdi.

Şahin, soruları artırdı ve şunları yöneltti:

“2016’dan itibaren kullanılmayan, bir biçimde “yasaklı” hale gelmiş bu “subaylık yeminini” 2024 yılında tekrar canlandırma cesareti nasıl ortaya çıktı? Kim, hangi momentte ortaya çıkardı? Doğaçlama biçimde mi? Nereden, nasıl çıkmıştı bu teğmenler ve onların cüretleri?”

Hakan Şahin’in Serbestiyet’te yer alan yazısından öne çıkanlar şöyle:

“Kılıç, askerlikte, sadece subaylara özgü ve sembolik anlamları olan bir donatım. Erlerin, uzman çavuşların ve astsubayların kılıcı bulunmuyor. Metindeki kılıç vurgusu, aslında subaylığa yapılan bir vurgu.

Yukarıda “geleneksel olarak” dedim, çünkü bu yemin metninin tam olarak ne zamandan beri kullanıldığını ve metnin kim tarafından kaleme alındığını yahut kaynağının, dayanağının ne olduğunu bilmiyorum. Herhangi bir yasa ya da yönetmelikte geçtiğini göremedim (Orhan Veli’nin dediği gibi, “onu da edebiyat tarihçisi bulsun”).

Ama bildiğim, benim de mezun olduğum yıl olan 1998’de ve hatırladığım kadarıyla çok çok daha öncesinden itibaren, mezun olan teğmenlerin mezuniyet törenlerinde, üstelik törenin resmi kısmında, yani törene katılan devlet erkânının önünde, hep bu yemini ettiği.

Sonra bu gelenek bir noktada inkıtaa uğradı.

İnternette “harp okulu mezuniyet töreni” aramasıyla yapılacak bir gezinti bu “subaylık yemininin” 2016’dan itibaren ortadan kalktığını gösterecektir.

Subaylık yeminindeki bazı vurgular, özellikle “laik, demokratik Cumhuriyet” ve “karşılarında bizi bulacak”, “kılıçlarımız keskin ve hazır olacaktır” gibi ibareler kimileri için rahatsız edici olmuş olmalı.

Anlaşılan o ki neticede bu yemin metni 2016’dan sonra sessiz sedasız kaldırılmış ve yerine, ikame olarak, İç Hizmet Kanunu’nda geçen ve erler dahil olmak üzere her askerin askerliğe katılırken içtiği ant metni konmuştu.

Teğmenler, her askerin içtiği ve kendilerinin de zaten dört yıl evvel içmiş olduğu andı değil, teğmenlere özgü ve tarihsel olarak gelenekselleşmiş ancak son yıllarda “yasaklı” hale gelmiş bu andı içmek konusunda bir kararlılık göstermişlerdi.

‘BU RUTİN BİR UYGULAMA MI?’

Dolayısıyla “bu rutin bir uygulama mı?” sorusuna, “hayır” ve arkasından “geçmişte rutin olan bir uygulamanın yasaklanmasına yönelik rutin olmayan bir direnç” cevabını verebiliriz.

Buraya kadar anlattıklarım işin “teknik” diyebileceğimiz kısmı.

Teknik kısmın siyasetle ve sosyolojiyle buluştuğu ve buluştuğunda onu “tarihi” diyebileceğimiz bir önem düzeyine taşıyan zorlu kısımları açmak için sorabileceğimiz temel soru ise şu:

2016’dan itibaren kullanılmayan, bir biçimde “yasaklı” hale gelmiş bu “subaylık yeminini” 2024 yılında tekrar canlandırma cesareti nasıl ortaya çıktı? Kim, hangi momentte ortaya çıkardı? Doğaçlama biçimde mi?

Nereden, nasıl çıkmıştı bu teğmenler ve onların cüretleri?

“Bu çocukların,” bu yüzlerce teğmenin içinde ilerlediği Atatürkçü damar, onlara eğitimlerinin hangi aşamasında, hangi biçimlerde verilmişti?

Verilmediyse onlar bunu nereden edinmişlerdi?

Harp Okulu’nun her yerine sinmiş metafizik ve zaman-dışı bir ruh mu söz konusuydu?

Yoksa bu Atatürkçü damarın kılcallarına ayrılması gereken ve gayet güncel karşılıkları olan alt fraksiyonları mı vardı?

Her mesajın bir alıcısı olması gerektiğine göre “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” mesajının umulan alıcısı kimdi?

Askerlik mesleğinin doğasının hangi yanları tüm karşı uğraşlara rağmen akıntının eğimini buraya doğru büktü?

‘HİÇ KORKMADILAR MI?’

Bu olayı gerçekleştirirken hiç korkmadılar mı? Başlarına bir şey gelebileceğini düşünmediler mi?

Korkmadan peşinden gittikleri böyle bir inanç varsa, bu, yüksek siyasetin ve yüksek bürokrasinin yönlendirdiği tüm o sıkı süreçlerin başarısız olduğu anlamına gelmiyor muydu?

Bu teğmenlerle TSK’nın orta ve üst düzey yöneticileri arasında, sırf bu anlamda, nasıl bir ilişki vardı? Kurum içinde bu olay, o düzeydekiler tarafından onaylanıyor mu, yoksa kınanıyor muydu?

Bu olayın anlaşılmasına ilişkin bu sorular benzer yönlerde çoğaltılabilir.

Bunların kesin cevaplarını bilmekten şimdilik uzak görünüyoruz.”

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com