KHK’lı polisin oğlu babasının belgeselini yaptı: “Öldükten sonra bile rahat vermediler”

'Babam, 35 gün boyunca elleri yatağa kelepçeli olarak hastanede kaldı. Hastanedeki 20. gününde kalbi durdu.. Doktorlar onu tekrar hayata döndürüp entübe ettiler. Tüm bu yaşananlarda, babamın elleri kelepçeli kalmaya devam etti. Entübe olduğu halde 15 gün daha sedyeye kelepçelendi.'

SEVİNÇ ÖZARSLAN 13 Eylül 2024 GÜNDEM

Veysel Atasoy, iki oğluyla bir görüş gününde...

Kütahya Tavşanlı Cezaevinde koronavirüse yakalandıktan sonra entübe edilen ve 35 gün sonra hayatını kaybeden KHK’lı polis Veysel Atasoy‘un 4. ölüm yıldönümünde oğlu Tarık Ulusoy babası için özel bir belgesel hazırladı.

Belgeseli sosyal medya hesabından paylaşan ve babasının maruz kaldığı hak ihlallerini anlatan Atasoy, “Vefatından sonra bile savcı, bize babamızı göstermeyeceğini söyledi ve askerler cenazenin yanında saatlerce beklediler. Öldükten sonra bile babama rahat vermediler. Otopsi için istanbula gideceğini söylediler. Biz ise o gün gece saatlerinde bir morg gorevlisinin yardımıyla babamı görebildik.” dedi.

Gülen cemaatine yönelik soruşturmalar kapsamında meslekten ihraç edilip Eylül 2016’da tutuklanan Veysel Atasoy, tanık ifadeleri ve ByLock kullandığı gerekçesiyle 8 yıl 9 ay hapis cezasına çarptırıldı. Dilekçelerine cevap verilmeyen Atasoy, 12 Eylül 2020 tarihinde kaldırıldığı Tavşanlı Devlet Hastanesi’nde yaşamını yitirdi.

Veysel Atasoy, Kütahya Sağlık Bilimleri Üniversite Evliya Çelebi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde yoğun bakımda olduğu halde 35 gün yatağa kelepçelendi.

Belgesel metnini de yazan 21 yaşındaki Atasoy’un anlatımıyla Veysel Atasoy’un adım adım süreklenişi:

“Biz 4 kişilik mutlu bir aileydik. Babam Veysel Atasoy 22 yıllık polis memuruydu. Ailesine bağlı iyi bir eş ve ilgili bir babaydı. Kardeşimle beraber güzel bir cocukluk geçiriyorduk. Babam polis okulunu derece ile bitirmiş ve istihbaratta göreve başlamış başarılı bir polis memuruydu. Mesleğini severek yapıyordu.

Babamın görevi sebebiyle Türkiye’nin birçok şehrinde yaşadık. 2012 yılında babamın ikinci doğu görevi için Siirt’e taşındık. 17/25 Aralık operasyonlarından sonra 22 yıl görev yaptığı istihbarat şubeden alındı ve lojmanların kapısına koruma olarak verildi. Üniformasını giydi ve vatan görevi fark etmez diyerek nöbet tutmaya başladı. Fakat yapılan psikolojik baskılara dayanamayarak tayin istedi ve Kütahya’nın asayiş birimine tayini çıktı. Binlerce insan gibi zorlu bir süreçle karşı karşıya kaldı.

2016 kontrollü darbe girişiminden iki gün sonra görevden ihraç edildi ve ardından gözaltına alındı. Türkiye’nin en uzun gözaltı sürelerinden birini yaşadı ve 27 gün gözaltında kaldı. Ardından tutuklanarak Siirt Cezaevine götürüldü. Biz ailecek Kütahya’da yaşıyorduk ve babam Siirt Cezavindeydi.

Zorlu ve hasret dolu yıllar başlamıştı. Ben 14, kardeşim 12 yaşındaydık. Annem her açık görüşe gitse de maddi imkansızlıklar sebebiyle kardeşim ve beni götüremiyordu. Kardeşim ve ben babamızı 2 yılda sadece 3 kere görebilmiştik.

Geçimimizi sağlayabilmek icin ailecek pazarcılık yapmaya başladık. Babam Siirt Cezaevinde 2 yıl kaldıktan sonra karar mahkemesi oldu ve 8 yıl 9 ay ceza aldı. Ardından nakil isteği onaylanarak Kütahya Tavşanlı Cezaevine götürüldü. Artık babam bize yakındı. Hukuksuzca yargılanıyordu ama zulüm o kadar büyüktü ki babam artık bize yakın bir cezaevinde olacak diye mutlu oluyorduk.

Darbenin üzerinden 4 sene geçmişti, babam hala tutukluydu. Tüm dünyada korona salgını başladı. Cezaevlerinde görüşler kısıtlanmıştı. Uzun bir süre sonra ilk defa görüşe 2 kişi alacaklardı. O görüşe kardeşim ve ben gitmiştik. Bunun babamı son görüşümüz olduğunu bilmiyorduk. Çünkü cezaevine korona çoktan girmişti ve mahkumlar hasta olmaya baslamışlardı.

Babam ve arkadaşları haftalardır cezaevine hasta olduklarına dair dilekçeler veriyorlardı ancak dikkate alınmıyordu. Babam cezaevi günlüğünde, hasta olduğunu, bir ilaç bir antibiyotik icin resmen gardiyanlara yalvardığını ancak hiçbir müdahale yapılmadığını yazıyordu.

Hasta olarak geçirdikleri 2 haftanın ardından, korona testleri yapıldı, babamın durumu ağır olduğu için hastaneye kaldırıldı. Hastaneye ilk götürüldüğünde, yoğun bakımda yatması gerekirken 9 gün tutuklu servisinde kaldı. Hastalığı hızla ilerledi.

Merkez Hastanesi’nin yoğun bakımına sevk edildi. Ancak askerler babamı orada da yoğun bakıma yatırmak istemediler ve tutuklu servisine yatması için ısrar ettiler.

Doktorlar, babamın durumunun ağır olduğunu, böyle bir sorumluluk alamayacaklarını belirttiler ve babam tartışmalar sonucu yoğun bakıma yatırıldı.

Askerler, bizim hastaneye girişimizi ve doktorlardan bilgi almamızı engellediler. Babamı görmemize izin vermedikleri gibi, hastane koridoruna bile sokmadılar.

Babam, 35 gün boyunca elleri yatağa kelepçeli olarak hastanede kaldı. Hastanedeki 20. gününde kalbi durdu.. Doktorlar onu tekrar hayata döndürüp entübe ettiler. Tüm bu yaşananlarda, babamın elleri kelepçeli kalmaya devam etti. Entübe olduğu halde 15 gün daha sedyeye kelepçelendi.

Babamın vefat ettiği gün, doktorlar askerlere “Artık bu hasta ölecek, işkence yapmayın, kelepçelerini çözün.” dedi. Kelepçeleri çözüldükten bir gün sonra babam vefat etti. Vefatından sonra bile savcı, bize babamızı göstermeyeceğini söyledi ve askerler cenazenin yanında saatlerce beklediler.

Öldükten sonra bile babama rahat vermediler, otopsi için İstanbul’a gideceğini söylediler. Biz ise o gün gece saatlerinde bir morg görevlisinin yardımıyla babamı görebildik. Gözleri açıktı ve tebessüm ediyordu.

Otopsi sonrası babamı İzmir’e defnettik. Babamın mezarını ziyaret etmek bile suç olmuştu. Mezarını ziyaret eden birisine soruşturma açıldı. Babamin vefatından sonra cezaevi müdürü ve gardiyanlar değiştirildi. Cezaevindeki ihlaller için açtığımız davalara, işkence davalarına ve diğer davalara soruşturma izni verilmedi.”

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com