Müebbet verilen Teğmen Hasan Dağ: Ömür boyu hapisle idam arasında fark yok; hatta tercih etmek zorunda kalsam…

'Sayın başkan bize istenen ceza aslında idam cezasıdır. Cezaevinden ömür boyu kalmak ile idam edilmek arasında bir fark yoktur. Hatta tercih etmek zorunda kalsam... Vereceğiniz karar benim idamım ya da yeniden doğuşum olacak. Doğumun veya ölümüm sizin iradenize bağlı.'

SEVİNÇ ÖZARSLAN 26 Haziran 2024 KRONOS ÖZEL

Hasan Dağ (32)

15 Temmuz davalarında yargılanan kursiyer teğmenlerin, askeri öğrencilerin ya da göreve yeni başlamış teğmenlerin mahkemelerdeki çırpınışlarını okuyunca insan kahroluyor. Bir ön kabulle zaten hepsinin ‘idam’ edilmesine karar verilmiş sanki. Ne deseler boş. Siirt darbe girişimi davasında müebbet verilen teğmen Hasan Dağ’ın durumunu ve annesi Gülhan Dağ’ın ‘sesimizi duyurun’ çağrısını dün yazmıştım.

Bugün Siirt 2. Ağır Ceza Mahkemesinde 1 yıl boyunca savunma yapan Dağ’ın mahkeme başkanı Erdi Özmen ve diğer üyelere darbeci olmadıklarını anlatamamın çaresizliğini okuyacaksınız.

Aslında o gece yaşananlar Hasan Dağ ve diğer genç teğmenlerin masum olduğunu kanıtlamaya yetiyor.  Ancak savcı iddianamede kol komutanı olarak görev yapan teğmenleri lehine hiçbir bilgiye yer vermiyor.

Hasan Dağ ve diğer teğmenler, Türkiye’de bir ‘darbe girişimi’ olduğunu Siirt Valiliğindeki olaylar bittikten sonra Eruh’taki tugaylarına geri dönünce anlıyorlar. Ortalık karışık, kaos ortamı hakim. Tugay Komutanı İsmet Çehreli, ‘iki kol hazırlayın, Ankara’ya yola çıkılacak’ diye emir veriyor. Ama tabur noksansız bu emre karşı çıkıyor. Darbe olayına karışmak istemiyorlar.

Savcı ise iddianamesinde İsmet Çehreli’nin emrine yer verirken, teğmenlerin tavrını sanki böyle bir olay hiç yaşanmamış gibi es geçiyor. Olayı yanlış, eksik anlatıyor ya da bilerek işine gelmediği çarpıtıyor. Dağ’ın darbe yapmak gibi bir amacı olsaydı herhalde emre karşı çıkmazdı.

Siirt 3. Komando Tugayı, o gece Siirt Valisi Mustafa Tutulmaz’ı almak için valiliğe gitmek suretiyle darbeye giriştikleri iddiasıyla yargılandı. Hasan Dağ, bu tugayın 2. Komando Taburu’nda kol komutanı olarak Eruh’ta görev yapıyor. Tugay komutanı İsmet Çehreli’nin emriyle ‘meskun mahal operasyonu var, valiliğin emniyetini alacağız’ emriyle valiliğe gidiyor. Valinin açıklamasından sonra olaylar yatışınca Eruh’a geri dönüyorlar ama 15 gün sonra darbeci diye tutuklanıyorlar.

Hasan Dağ 2017’de Siirt 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde uzun bir savunma yaparak cümle cümle savcının her iddiasına cevap vermiş. Mahkemede yapılan adaletsizliklerle ilgili yazılacak, söylenecek çok şey var. Önemli gördüğüm kısımları aşağıda yer veriyorum. Kim suçlu, kim suçsuz siz karar verin.

“ERUH’TA 30 TEMMUZ 2015 GÖREVE BAŞLADIM”

”Hakkımda yazılmış olan tüm cümlelere tek tek cevap vereceğim. Mütalaada birinci cümle: ‘Sanığın 2015 yılından beri Siirt Eruh’ta kol komutanı olarak görev yaptığı…’’

2015 yılının temmuzunun 28’inde Siirt merkeze, 30 Temmuz’da ise Eruh’a katılış yaptım. Yani olay tarihinde yaklaşık 1 senedir Eruh’ta çalışıyordum.

‘Suç tarihinde Eruh’taki taburla birlikte darbe teşebbüsü kapsamında merkeze geldiği…’

cümlenin bir kısmı doğru evet Eruh’tan Siirt merkeze geldim ancak bu geliş meskun mahal operasyonu kapsamındaydı. Yargılamanın geldiği aşama zamanı ordu komutanının ifadeleri Siirt’te o gece yaşanan terör saldırıları, bizim operasyon için geldiğimizi tüm çıplaklığıyla ortaya koymaktadır.

‘İsmet Çehreli’nin emri ile valiliğe gitmek üzere hazırlandıkları…’

Aslında bu cümle tamamıyla yazılsa bir suç iması bile çıkartılamayacağını sayın iddia makamı bildiği için cümleyi eksik yazarak bir suç iması oluşturmaya çalışmaktadır. Cümlenin eksik yazılan kısmı valiliğin emniyetini almak üzere emir aldıklarıdır. İsmet Çehreli o gün benim tabur komutanım yani amirim. Valiliğin emniyetini almaya gitme emrini de onun vermiş olması kadar doğal bir şey yok. Zaten biz kafamıza göre kolumla birlikte hadi bir gidip şuranın emniyetini alalım diyemeyiz.

“BEN MÜNECİM MİYİM, O SAATTE DARBEDEN HABERİM OLSUN”

Hasan Dağ, annesi Gülhan Dağ ve babası Haydar Dağ ile bir görüş gününde, 2024.

İddia makamı diyor ki ‘Saat itibariyle Türkiye’de yaşanan darbe teşebbüsünden haberdar olmamasının mümkün olmadığı…’

Burada bahse konu olan saat biz nizamiyeden çıkmadan hemen önce yani 00.00’dan önceki dakikalar. O karanlık günde darbe teşebbüsü kelimesini ilk kullanan kişi sayın Cumhurbaşkanı. Bu açıklamayı yaptığı saat ise 00.25. O saate kadar olan açıklamalar hep kalkışma kelimesi üstüne bina ediliyor. Ancak iddia makamı darbe teşebbüsünden haberdar olmakla beni suçluyor. Yahu o saatte devletin en yetkili organ ve kişileri daha anlayamamış, böyle bir şeyden söz edememiş ben müneccim miyim de bundan haberim olsun. Ki zaten merkez kışlaya gelene kadar jamerlar (telefon sinyal kesici) yüzünden internet bağlantımız olmadığını, tugay içinde meskun mahal operasyonu için getirdiğimiz çantaları, malzemeleri yerleştirmek için meşgul olduğumuzu burada en az beş yüz kez söyledik. O saatte benim ne sıkıyönetimden ne de darbe teşebbüsünden haberim yoktu.

“250 KİŞİ DEFALARCA AYNI ŞEYİ SÖYLEDİ, BAŞKA BİR AMACIM YOKTU”

‘Taburla birlikte valilik önüne gittiği, emrinde bulunan askerlere emir vererek valilik önünde koridor ve set oluşturduğu, bundaki amacın da Ahmet Şimşek’in valiliği işgal etmesini sağlamak olduğu…’

Taburca valiliğin emniyetini almak maksadıyla valiliğe gittik. Bunu her fırsatta tekraren özellikle söylüyorum. Çünkü 250 kişi aynı şeyi defalarca söylemiş olmasına rağmen hala başka bir amaçla gittiğimiz iddia edilebiliyor…

Siirt’te aynen benim bir darbe girişimi olabileceğinden haberim bilgim veya sezgim olmadığı gibi Emniyet Şube Müdürünün de yok. Yani savcılık makamının ‘bilmeyen kalmaması’ ifadesi benim için geçerli olmadığı gibi polisler için de geçerli değildir. Siirt’te bir darbe girişimi olabileceğini aklının ucundan bile geçirmemiştir emniyet şube müdürü aynen komando kol komutanı Ufuk Hasan Dağ gibi.

‘Bir askerin 16 Temmuz saat 03’te darbe olayını bilmemesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğu…’’

Ben zaten böyle bir şey söylemedim ki. 26 Temmuz 2017’de huzurunuzda yaptığım ilk savunmada Tugay’a döndükten sonra olayı tam olarak kavradığımı ve o saatten sonra da irademi ortaya koyduğumu, bu işe karşı olduğumu söylediğimi, beyan ettim. O gece bizim Tugay’a tekrar giriş saatimiz 02.30 civarı halkın arasında o hengamede bir karışıklık olduğunu anladığımı ancak neyin ne olduğunu o karmaşada çözemediğimi Tugay’a gelince tam olarak kavradığımı ilk ifademde de söyledim, şu anda da tekrar ediyorum yine. İddia makamı olmamış bir şeyi olmuş gibi gösteriyor, ben de açıklamak için kıvranıyorum…

Ben kol personelim ile birlikte valiliğin emniyetini almak maksadıyla birerli kolda ilerleyip saf düzeninde Valilik önünde bekledim. Eğer siz bunun adına koridor ve set oluşturmak diyorsanız onu da kabul ederim. Benim tek amacım valiliğin emniyetini almaktı. Orada yaptığım tüm eylemler de bu maksada yöneliktir. Burada kanunsuz bir emir ve davranış kesinlikle yok. Yani savcılığın cımbızlayıp suçmuş gibi önüme koyduğu şeyler benim zaten valilik binasının emniyetini almam için yapmam gereken şeyler, ortada bir suç yok. Bir kanunsuz durum yok.

Tüm personelim istisnasız valiliğin emniyetini almaya gittiğimizi söylediğimi ifadelerinde anlatmışlar. Araçlardan ilk indiğimizde, ateş etmekle ilgili hassasiyetimi gösteren emrimi ifadelerinde belirtmişler. Verdiğim emir şu: ‘Üstünüze ateş gelse dahi hemen karşılık vermeyin araçların zırhından yararlanın emrimi bekleyin.’ Peki ben bu emri niye veriyorum. Çünkü ben Eruh taburunda meskun mahal kursuna gitmiş 3 kişiden biriyim. Ben bu kursu 2016’nın Şubat ayında bir ay süreyle Isparta’da Komando Okulu’nda uzman eğiticilerden aldım. Orada öğrendiğim en önemli husus meskun mahallerde sivillerin güvenliğini sağlamanın çok zor olduğuydu. Bu konuya özellikle çok dikkat etmek gerekiyordu. Çünkü teröristler sivillerin arasına karışıp yapacağı eylemi yapıyordu. Bu kalabalıklar ile karşılaştığımızda da zırhlı araçların zırhından yararlanmamızı bu kursta öğrendim. O gün orada halk topluluğunu görünce de mevzu bahis olan emri verdim…

Başka illerde yapılanları, askerin tavrını ve vatandaşa davranış şekillerini, verilen acımasızca ateş emirlerini ve ateş etmelerini sizler gibi televizyonlarda izliyor, gazetelerde okuyoruz. Benim verdiğim emre bakın, bunların tam tersi bir hassasiyet içermiyor mu? Benim o an tek derdim meskun mahal kapsamında emniyet almaya geldim. Plansız bir şekilde halk ile karşılaştım. Bana, koluma, halka hiçbir zarar gelmeden görevimi tam anlamıyla yerine getirmeliyim. Tek uğraştığım düşündüğüm konu bu. Başka bir planımız, amacımız, derdimiz yoktu.

Mütalaada tek tek şimdiye kadar yanıtladığım, cevap verdiğim cümlelerden sonra ast-üst emir ilişkisine dair kanun hükümleri yazılmış ve bazı açıklamalar yapılmış. Aslında sayın iddia makamı da benim bir suçum olmadığını ortaya koymuş. Özette diyor ki ‘Verilen emir hizmete müteallik değil ve suç teşkil ediyorsa ancak ve ancak bunu biliyorsa ast sorumlu tutulur. Yahu benim o gün aldığım verdiğim emirlerden hiç birinde hizmet dışı suç içeren bir şey yok ki ortada suç olsun, sorumluluk olsun. Hani ortada kanunsuz bir emir olsa diyeceğiz ki hizmet içi mi dışı mı, suç mu değil mi biliyor mu bilmiyor mu bunu tartışacağız ama bizim durumumuzda bunlar yok. Ortada kanunsuz tek bir kelime tek bir cümle yok.

“BEN DE, EMRİMDEKİ UZMAN ÇAVUŞLAR DA KİMSEYE ATEŞ ETMEDİ”

‘Halkı korkutup uzaklaştırmak maksadıyla havaya ateş edilmesi…’

Ben ateş etmedim. Kolumdaki hiçbir personel de ateş etmedi. Ateş edilmesine yönelik bir emir de vermedim, aksine dikkatli olmaları konusunda uyarıda bulundum. Bu ateş etme konusunda da defalarca burada arkadaşlar anlattı. Ateş etmemiş olmama rağmen kolumdaki kimsenin de ateş etmemiş olmasına rağmen hala bana bunun bir suç gibi isnat edilmesi de ayan beyan tüm raporlarla ifadelerle yargılamanın geldiği aşama ile ortada olan bir olgunun hala savcılık tarafından anlaşılamamış olduğunu, bu mütalaanın aslında ne kadar ciddiyetsiz şekilde hazırlandığını kanıtlıyor.

‘Halkın valilik önünden uzaklaştırılması…’

Terör tehlikesinin olduğu yerde ben kolumla birlikte bana verilen emir gereği binanın emniyetini sağlamaya çalışırken hem kendimi, hem kolumu, hem de oradaki halkın emniyeti için halkla aramıza mesafe koymaya çalışıyorum. Üstümüzde birçok mühimmat var. Daha çok kendimizden çekiniyoruz aslında. Üstümüzdeki mühimmat da çok tehlikeli halk arasında yanlışlıkla dokunulduğunda çekildiğinde çok tehlikeli olacak el bombaları var üstümüzde. Bu yüzden kimseye zarar gelmesin diye yanlışlıkla da olsa üstümüzdeki mühimmata dokunulmasın diye halk ile aramıza mesafe koymaya çalışıyoruz.

Ayrıca ilde 100 kadar teröristin olduğu söylenip halkın arasına karışmış olma ihtimali çok yüksek. Bu amaçla halkın arasından herhangi bir saldırı gerçekleştirilmesin diye halkla önce kendimizin sonra da valilik binasının arasına mesafe koymaya çalışıyoruz. Tüm maksadımız bu. Aynı şekilde düşünmüş olacak ki o gün halka yaptığı konuşmada Vali Bey de bunu ifade ediyor, görüntülerde mevcut. ‘Asker benim için burada, bir sıkıntı yok’ diyor. ‘Az ilerde bekleyin lütfen’ diye halka ricada bulunuyor. ‘Az ileride bekleyin’ dedi diye vali de mi kanunsuz emir vermiş oluyor? Vali beyin de bizlerin de amacı oranın emniyetli olmasını sağlamak.

‘Ayrıca o gece 21 – 03 arası internet erişimi sağladığı…’ ifadesi yer alıyor.

Burada bir suç varmış gibi sanırım varılmaya çalışılan nokta, bu saatlerde interneti var her şeyi bilmesi lazım. Teknik olarak bu verileri de anlamış değilim. Ben saat 21’de yolda aracın içindeyim. İnternet nasıl erişim sağlamış anlayamadım. Araçtan iniyorum saat gece 11; malzeme indir, bindir, binaya yerleş derken bir anda emir verilip saat gece 12’de alelacele geri çıkıyorum dışarı.

“AHMET ZEKİ ÇOLAK ANLAMAMIŞ, BEN NASIL ANLAYAYIM?”

O saatte ülkenin başbakanı anlayamamış kalkışma diyor. Kuvvet komutanı Salih Zeki Çolak, ‘Akıncı Üssü’ne indiğimden itibaren bu işin gerçek anlamda bir darbe girişimi olabileceğini düşünmeye başladım. Muhtemelen sabaha karşı gelen uçaklar pike yaparken aşağıdan hava savunma silahları ateş ediyordu. Net olarak anladım’’ diyor, kendi ifadesinde. Kuvvet komutanı sabaha karşı anlamış, Siirt’te meskun mahal operasyonuna gelmiş malzemesini indirmekle bindirmekle kolunu yerleştirmek ile uğraşan Teğmen Hasan o saatte her şeyi anlamış olmalı, diye bana suç isnat ediliyor. Bu nasıl akıl dışı bir ithamdır. Bunu geçtim internetin açık olması nasıl bir suçtur? Evinde bıçak olan herkese nasıl katilsin suçlaması yapılmıyor ise internetin açık olmasından da hiçbir yere varılamaz. Varılması, bıçağı olan katildir çıkarımı kadar saçmadır.

Sıkıyönetim emrini icra yönünden bilgi düzeyi, olayın özellikleri, tecrübe, rütbe ve konumu itibari ile tam anlamıyla suçun tüm unsurlarını anladığı…’

Bu suçlamaya karşı aslında söyleyeceğim tek şey var. Ben sıkıyönetim emrini ne duydum, ne gördüm, ne de amirlerimden bu direktif ile ilgili emir aldım. O yüzden bu direktifin uygulamasını icra yönünden bilgim ve tecrübem gereği her şeyi anlamış olması, cümlesi kesinlikle mantığa aykırıdır. Yani okumadığım bir kitabı anlamış ve kitaptaki önerileri uygulamıştır gibi söyleniyor ama ben daha kitabı elime almamışım ki anlayıp tavsiyelerini uygulayacağım.

İddia makamı, konumum, rütbem ve tecrübemden bahsetmiş. Evet doğru o gün kol komutanı idim. Benim ilk görev yerimdi. 1 yıllık tecrübeye sahiptim. 4 yıl Harp Okulu, 1 yıl piyade okulu eğitimi almıştım. Bu eğitimleri almış olmam bu suça nasıl katkı sağlıyor anlamadım, ancak aldığım eğitim sahip olduğu tecrübe yaptığım görev yani konumum kol komutanlığıdır. Rütbem de teğmendir. Bunları inkâr edecek halim yok. 26 Temmuz 2016’da savcılıkta ilk verdiğim ifadede de bunları söyledim. Bunlar suç olamaz, suç olayına katkısı da olamaz.

Şimdi mütalaada eksik ve yanlış yazılmış bir konuyu dikkatinize sunacağım. Sayın iddia makamı mütalaası boyunca anlattığı, o gün yaşanmış olayları ya eksik ya yanlış anlatmıştır. Örneğin; yaklaşık 1 senedir burada yapılan yargılama sonucu açıkça ortaya koyulmuştur ki İsmet Çehreli, döndükten sonra iki kol hazırlayın emrine tabur noksansız karşı gelmiş, emre uymayacağını belirtmiş ve devamında darbeye karşı olduğunu açıkça ortaya koymuştur. Ama İddia makamı bu olay olmamış gibi gösterip bizi suçlu ilan etmek için o gün yaşanan olayları özetlenmesi kısmında, iki kol hazırlanması emrine kadar olayları anlatmış taburun itirazından ise hiç bahsetmemiştir. Olayları yanlış, eksik anlatmak, çarpıtmak yıllarını ömrünü hukuka adamış iddia makamına hiç ama hiç yakışmamıştır.

“BİZE İSTENEN ASLINDA İDAM CEZASIDIR”

Sayın başkan bize istenen ceza aslında idam cezasıdır. Çıkarılan kanun ile bu cezanın kaldırılmış olmasından, müebbet hapis cezasına dönüştürülmesinden bahsetmiyorum. Şahsım adına cezaevinden ömür boyu kalmak ile idam edilmek arasında bir fark yoktur. Hatta tercih etmek zorunda kalsam idam edilmeyi seçerim. Sizin vereceğiniz karar benim ya idamım ya da hayata yeniden doğuşum olacaktır. Sadece işimi yaptığım için dahil olduğum bu olaylardan sonra doğumun veya ölümüm tamamen sizin iradenize bağlıdır. Vicdanınız ile karar vereceğinize inanıyor, masum olduğum şu davadan beraatimi talep ediyorum.”

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com