Erdoğan son darbesine hazırlanıyor ama bu kez silah geri tepebilir

Erdoğan siyasi kariyerinin “son darbesine” hazırlanıyor ve bu darbenin muhteşem bir geri tepmeyle neticelenmesi de yüksek bir olasılık... Erdoğan’ın hak hukuk tanımadan sağa sola sıktığı o silah ânî bir geri tepmeyle onu sırt üstü yere serebilir.

ÖMER MURAT 12 Eylül 2024 GÖRÜŞ

İktidarın 31 Mart belediye seçimlerinde yaşadığı hezimet sonrasında, Erdoğan’ın siyaseti yeniden dizayn edeceği bir oyun planı kurgulayacağı ve bunun merkezine anayasa değişiklik sürecini yerleştireceği öngörüsünde bulunmuştum.

Erdoğan zaten 2017 referandumuyla diktatöryel yetkilere kavuşmuş durumda… Öyle ki mevcut anayasayı, Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarını uygulamayacak şekilde açıkça çiğnemekten kaçınmıyor. Bu nedenle AKP liderinin yeni bir anayasa yapma isteği, daha öncekilerden farklı olarak yetkilerini genişletmek arzusuyla ilişkili değil. Bu kez çok daha başka hedefler güdüyor.

Anayasa değişikliğinin üç temel hedefi olacak: (I) Kendisinin ömür boyu yeniden seçilmesinin önündeki tüm hukûkî engelleri kaldırmak, (II) Karşısına İmamoğlu ve Yavaş’ın çıkacağı bir cumhurbaşkanlığı seçiminin gerçekleşmesini önlemek ve (III) Yüzde 50+1 seçilme şartından kurtulmak için parlamenter rejim getirileceği hikayesini satmak.

Yani Erdoğan şu an sahip olduğu tüm otoriter yetkilerini elinde tutmaya devam edecek olmakla birlikte, yeni rejimin parlamenter demokrasiye dönüş olacağı propagandasını yürütecek.

31 Mart’ın hemen ertesinde kaleme aldığım o yazıda şu tahmini yürütmüştüm: “Parlamenter demokrasiye dönüş adı altında yapılan değişiklikler kapsamında sadece partilerin seçime gireceği, en fazla oyu alan partinin başkanının yürütmenin başına geçeceği şeklinde bir düzenleme yapabilir. Böylece partilerin bir “başkan adayı” gösterebilmesi imkânı kalmayacak, Erdoğan da “Yüzde 50+1’i nasıl bulacağız?” derdinden kurtulacaktır. Bu durumda CHP’nin seçimlere kendi genel başkanıyla, yani Özgür Özel’le girmesi gerekecektir. İmamoğlu veya Yavaş ülke yönetimine talip olacaklarsa önce Özgür Özel’i devirerek CHP Genel Başkanlığı koltuğuna oturmaları gerektiği sorunuyla karşı karşıya kalacaklardır. Erdoğan için muhalefeti birbirine düşürerek zayıflatacağı müsait bir zemin oluşacaktır.”

Nitekim Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ dün Gerçek Gündem gazetesine verdiği mülakatta bu tür bir planın hazırlanmakta olduğuna işaret eden şu çarpıcı “duyumlarını” paylaştı: “Gelecek seçimlerin cumhurbaşkanlığı seçimi olup olmayacağını bilmiyoruz. Parlamenter demokrasiye geçiş daha büyük bir seçenek olarak görüyor. [ö.m. Gazeteden birebir aldığım ifadelerin burasında bir yazım hatası yapıldığı, Özdağ’ın aslında “gözüküyor” veya “görülüyor” dediği anlaşılıyor.] Bana gelen bilgiler de bunu gösteriyor. Bunun da hazırlıklarının yapıldığını görüyoruz. … Bu bir sır değil. AK Parti içinde de böyle bir çalışma var, CHP içinde de böyle bir yaklaşım var. O zaman parlamenter demokrasiye geçilirse, başbakan adayı Özgür Özel olur. Başkası olmaz.

Erdoğan’ın muhalefeti böyle bir oyun planına ikna edebilmek için “teğmen soruşturmasını” seküler/Kemalist cenah üzerinde bir sopa olarak kullanması şaşırtıcı olmayacaktır. Nitekim saray sözcüsü gazetecilerden Abdülkadir Selvi’nin bugünkü yazısındaki şu ifadeler buna işaret etmektedir: “Asıl “Tabur kıdemlisi” olan teğmenin üzerinde duruluyor. Onun ve etrafındaki bir grubun korsan yemin olayını organize ettiği ifade ediliyor. Dışarıdaki bağlantılarının da üzerinde duruluyor. Emekli subaylarla irtibatları inceleniyor. … Daha soruşturmanın başındayız. Ama yumağın ucu tutulmuş gibi gözüküyor. Yumağın ucu önemli. Üç beş Harp Okulu öğrencisi mi darbe yapacak diye düşünmeyin. Tedbir alınmazsa yaparlar.

Esasen bu yazı ve benzerleri Erdoğan’ın o “sopayı” eline alıp kaldırdığı anlamına geliyor. AKP liderinin hedefi “dövmek” değil, “hizaya getirmek”, CHP cenahının sinir uçları üzerinde tesir gücü bulunan “ulusalcı” müttefiklerinin “Bakın, dediğini yapmazsak, herkesi darbeci diye içeri tıkacak, bu adama bulaşmayalım, suyuna gidelim, pastadan bize verdiği pay da fena değil, yoksa işler bizim için çok daha kötüye gider, işin ucunda Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak var” minvalinde bir söylem yürütebileceği ortamın oluşmasını sağlamaktır.

Tabiatıyla bunun dışarıya yansıması “Erdoğan’ın kroşelerinden korktuğumuz ve rejiminden nemalandığımız için karşısına onu yenecek bir oyun planı ve iradeyle çıkmaktan korkuyoruz” şeklinde değil “Devlet için fedakarlık yapıyoruz” gibi tumturaklı laf salatalarıyla tezahür edecektir.

Plan kağıt üzerinde oldukça güçlü gözükmekle birlikte, bana öyle geliyor ki, giderek büyüyen muhalif dip dalgayı ve muhalif seçmene 14 Mayıs’ta yaşatılan hayal kırıklığının yol açtığı psikolojik tahribatı hafife almaktadır. Halk referandumun boynuna geçirilen ilmeğin iyice sıkılması anlamına geleceğini görebilir; emekliler, çiftçiler, asgari ücretliler gibi giderek derinleşen ekonomik krizin altında ezilen dar gelirliler üzerinde iktidarın kutuplaştırma numaraları işlemeyebilir ve bunlar referandumu kızgınlıklarını ortaya koyma fırsatı olarak değerlendirmeyi tercih edebilirler. Neticede Erdoğan halktan 31 Mart’takine benzeyen yeni bir okkalı sille yiyebilir. Farkın çok açılması AKP liderini seçimi hileyle kazanmak konusunda yine çaresiz bırakabilir.

Daha referandum gerçekleşmeden anketlerde böyle bir tokatın silüeti belirdiği anda Erdoğan masayı devirip zaten çivisi çıkmış devlet düzeninin ve ekonominin çöküşünü tetikleyecek dengesiz hamleler de yapabilir. Otoriterleşmenin dozunu artırması toplumsal patlamalara meydan verebilir. Diğer yandan 31 Mart öncesinde devlet hazinesinin suyunu çekmiş olması yüzünden çok kısıtlı uygulayabildiği seçim ekonomisini bu kez iyice gözünü karartıp, dar gelirlilerle, emekliyle, çiftçiyle “barışmak” üzere bir kez daha “son gaz” uygulamayı deneyebilir, ekonominin bunu kaldırma gücü olup olmadığı cay-i sualdir.

Keza Erdoğan’ı bu kez muhalefet de kurtaramayabilir, 14 Mayıs yenilgisi muhalif tabanda partilerine yönelik daha önce hiç olmadığı kadar şüpheleri artırdı, CHP ve İYİP’in AKP liderini zorlayacak bir seçim stratejisi izlemekten kaçındıklarının muhalif tabanda anlaşılması bu kez önlenemeyebilir. CHP’de Özgür Özel taban baskısı karşısında tutunamayarak İmamoğlu’na yol verebilir veya geçen hafta CHP kurultayında İmamoğlu’nun gölgesinde bırakılma girişimini ustaca bir tepkiyle protesto edip ilk kez cumhurbaşkanlığı adaylığına hazırlandığını ortaya koyan Mansur Yavaş sağdan bir başka partinin liderliğine soyunarak “parlamenter seçime” girmeyi deneyebilir.

Dip dalganın bu kadar güçlendiği bir ortamda rüzgarı arkasında hisseden siyasetçiler kurulu düzeni sarsacak cüretkar hamlelere girişebilir, “güdümlü muhalefet” kontrolden çıkabilir. İmamoğlu’na siyasi yasak getirmek ise iradesinin ipotek altına alınmasından hiç hoşlanmadığını bildiğimiz halkın protesto oy kullanma eğilimini iyice güçlendirebilir.


 

Erdoğan siyasi kariyerinin “son darbesine” hazırlanıyor ve bu darbenin muhteşem bir geri tepmeyle neticelenmesi de yüksek bir olasılık… Erdoğan’ın hak hukuk tanımadan sağa sola sıktığı o silah ânî bir geri tepmeyle onu sırt üstü yere serebilir. Türkiye’de o geri tepmenin oluşturacağı elverişli siyâsî, iktisâdî zeminde popüler bir askerî darbe (ordunun parçalanmış yapısı gözönünde bulundurulduğunda belki karşı darbeler) de gerçekleşebilir. Köşeye sıkıştırılmış kediye döndürülmüş ordunun birikmiş refleksleri, dip dalganın tetiklemesiyle birdenbire boşalabilir. Türk milleti ordusunun popülist bir siyasetçi tarafından yolsuz düzeni devam etsin diye bu kadar hırpalanmasına izin vermiş olmasının acı bedeliyle asıl işte o zaman yüzleşebilir.

Türkiye tarihinin en çalkantılı dönemlerinden birine doğru yelken açıyor.

  • Ömer Murat, Dış Politika ve Siyaset Uzmanı, Eski Diplomat
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com