Askerî darbe tehdidi mi? Psikolojik harp mi?

Kara Harp Okulu Mezuniyet Töreni bitiminde, teğmenlere düzenletilen gayriresmi yemin töreninin Erdoğan rejiminin hem muhafazakar sağın, hem de muhalif tabanın hissiyatını kontrol etmek üzere düzenlediği bir psikolojik harp operasyonu olma ihtimali yabana atılmamalıdır.

ÖMER MURAT 01 Eylül 2024 HABER ANALİZ

MHP lideri Devlet Bahçeli bir buçuk ay önce Emniyet’in Özel Harekât Daire Başkanlığı’nı ziyaret etmiş ve kapıda Özel Harekât Başkanı tarafından eli öpülerek karşılanmıştı. Muhalif cenahta bunun iktidara bir gözdağı olduğuna dair yorumlar yapılmıştı. Bana göre ise Anadolu Ajansı’nın bol fotoğrafla haberleştirdiği bu ziyaretin Erdoğan’la koordine edilerek gerçekleştirilmiş olma ihtimali yüksekti. Eğer öyle değilse AKP ve MHP arasındaki ittifak büyük bir infilakla patlamak üzereydi.

Oysa Bahçeli, Erdoğan’ın o denli suyuna gitmeyi sürdürüyor ki kendisini açıkça Kemalist ulus devlete karşı konumlandıran, aşırılıkçı İslamcı bir Kürt partisi olan HÜDAPAR’ın lideriyle bu hafta ikinci kez fotoğraf vermekten kaçınmadı. AKP liderine “Ben böyle bir partinin lideriyle aynı fotoğraf karesine girmem” deme cesareti olmayan Bahçeli’nin Özel Harekat’ı Erdoğan’a gözdağı vermek için ziyaret edebileceğini sanmak biraz safdillik değil mi?

Anlaşılan o ki Özel Harekat Başkanlığı rejim içerisindeki görev dağılımında MHP’nin uhdesine bırakılmış bir birim… Otokratik rejimlerde güvenlik ve istihbarat bürokrasisi, darbe yapamasınlar diye parçalı bir yapıda tutulduklarından bu tür paylaşımlar normaldir.

Harp Okulları mezuniyet töreni bitiminde bazı teğmenlerin bir araya gelip kılıç çekerek “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diye gayriresmî bir ant içmelerinin videoya alınarak sosyal medyada dağıtılmasına da aynı şekilde yaklaşmak gerekir. Türkiye’nin günümüzdeki şartlarında Erdoğan’ın örtülü bir onayı olmadan gayriresmî de olsa böyle bir yemini organize etmeye kimse cesaret edemez.

Bir MHP sözcüsünün bu yemin törenini sahiplenen ve “başkomutan” Erdoğan’a karşı olmadığı şeklinde tevil eden açıklamasından anlıyoruz ki yeni mezun teğmenleri böyle bir işe tevessül etmeye yüreklendiren odak muhtemelen MHP’yle irtibatlı…

MHP’nin Erdoğan’la koordine etmeden teğmenleri böyle bir yemin töreni düzenlemeye teşvik etmesi, adeta ordu içindeki gücünü göstere ortaya koyması, AKP liderine verilmiş açık bir gözdağıdır. Ama, altını çizelim, Erdoğan’dan bu konuda örtülü bir onay almamışlarsa…

Açıkçası MHP’nin Erdoğan’dan onay almadan böyle bir yemin törenini bırakın cesaretlendirmeyi, diyelim ki teğmenler kendiliğinden böyle bir girişimde bulunmuşlarsa, onu sahiplenecek bir açıklama yapma ihtimali bile bulunduğuna inanmıyorum.

Peki Erdoğan böyle bir yemin töreni görüntüsünün sosyal medyaya düşürülmesine göz yumarak neyi hedefliyor olabilir? Bunu anlamak için Erdoğan’ın bu konularda uyguladığı taktikleri iyi bilmemiz gerekiyor.

Ergenekon soruşturmaları sırasında Erdoğan bir yandan bilahare Gülen cemaatiyle ilişkilendirilen savcı ve polislere en uç noktalara kadar gitmeleri için her türlü desteği verirken, hatta onları tutuklamalarda daha da ileri gitmeleri için teşvik ederken, diğer yandan da devamlı dirsek temasında bulunduğu ulusalcı/Kemalist çevrelere “kendisinin aslında operasyonların çapının büyümesinden rahatsız olduğu, fakat cemaati dizginleyemediği” şeklinde yakınıyordu. Bu “tilkilik” Erdoğan’ın devlet içindeki farklı güç odaklarını birbirine düşürüp kendi lehine bir denge oluşturma siyasetiydi. 15 Temmuz’un ısrarla aydınlatılmaktan kaçınılan bazı karanlık noktaları da bu tilki siyasetinin üzerindeki perdenin açılmamasını sağlamak içindir.

Günümüze geldiğimizde karşımızda siyaseten sıkışmış, yolsuzluklar ve ekonomik kriz nedeniyle muhafazakâr sağ tabanda popülerliğini hızla kaybeden bir Erdoğan buluyoruz. Diğer yandan rejimin muhalefeti de 14 Mayıs sonrası komaya girdi, Kılıçdaroğlu CHP Genel Başkanlığında tutunamadı, İmamoğlu ve Yavaş’ın önümüzdeki seçimde Erdoğan’ın karşısına aday olarak çıkmamaları için muhalefet içi operasyonlarla önlerinin nasıl kesileceği belirsizliğini koruyor. Erdoğan rejimi 31 Mart seçimleri sonrasında ciddi bir sarsıntıya düştü, AKP lideri iktidardan düşme korkusunu iliklerine kadar hissediyor. Nitekim SETA’nın Erdoğan’a sunduğu son kamuoyu araştırması (iddiaya göre) şu çarpıcı tespitte bulunuyor: “En önemli saptama artık bu toplum psikolojisinin Erdoğan’ın dokunulmazlığını ortadan kaldırdığı yönünde. Olumsuz koşullardan sadece partiyi ve parti yönetimini sorumlu tutma duygusunun ortadan kalktığı, artık Erdoğan’ın da sonuçlardan sorumlu tutulduğu ortaya çıktı.” AKP lideri iktidardan düşmesinin, kendisi, ailesi ve rant sisteminden beslenen geniş çevresi için ne büyük bir felaket anlama geleceğini gayet net görebiliyor.

Böyle bir yemin töreni görüntüsüyle öncelikle muhafazakar sağda bir konsolidasyon sağlamak hedefleniyor, orada muhtemelen şöyle bir hissiyatın oluşması isteniyor: “Bakın Kemalist askerî darbe tehdidi hala sürüyor, rehavete kapılmayalım, reis başımızdan giderse eski günlere geri döneriz, Erdoğan gittiği anda 28 Şubatçılar kapıda bekliyor dönmek için. Yolsuzluk ve ekonomik kriz nedeniyle iktidara kızıyoruz diye kendi ayağımızı vurmayalım, eski öcüleri canlandırmayalım, reisin arkasında kenetlenmezsek devleti elimizden bir darbeyle alırlar.” İktidar medyasından bazı gazetecilerin, AKP’den çıt çıkmazken sanki ortada bir kalkışma varmış gibi (güya) hükümeti uyaran, ama aslında muhafazakarları korkutmaya çalışan twitleri bu hedefle uyumludur.

Rektörlüğünü Erhan Afyoncu’nun yürüttüğü yeni adıyla Milli Savunma Üniversitesi’nden, geleneksel adıyla Harbiye’den çıkan teğmenlerin çoğunlukla Kemalist zihniyette olduklarını sanmak ise bir başka safdillik olur. Menzil cemaatinin bürokrasi sorumlusunun, Jandarma Genel Komutan Yardımcısını makamında ziyaret edip fotoğraf çektirdiği, bu yılın başında ortaya çıkmamış mıydı? Harbiye’de başta Milli Görüş olmak üzere belli başlı diğer dînî cemaatlerin de yer etmiş olmadığını sanmak gerçekçi bir bakış açısı değildir.

“Kemalist” teğmenlerin gayriresmî yemin töreni görüntüsüyle muhtemelen ikinci hedef, ordu içindeki bu diğer “sağ/muhafazakar” unsurları konsolide etmektir. Onlar arasında “Bakın, görüyor musunuz, orduda yönetimi, ülkede iktidarı ele geçirmek için nasıl hareketlenme içerisindeler. Bunlar başa gelirse ilk yapacakları iş bizi tasfiye etmek olacaktır.” şeklinde bir hissiyat oluşturup o cenahı adeta alarma geçirmektir. Böylece onları anayasa değişikliği gibi kritik hamleler yapma arifesindeki Erdoğan’ın kendini zorda hissettiği bir hengamede imdada koşmalarını sağlayacak bir zihni zindeliğe kavuşturmaktır. Gayriresmî yemin töreninin, Hava Harp Okulu’nda aynı gün Erdoğan tarafından açılışı yapılan camiye bir tepki gibi sunulmaya çalışılması da bu şüpheleri doğrular mahiyettedir.

Teğmenlerin yemin töreniyle hedeflenen üçüncü husus ise muhtemelen muhalif seküler cenahın hissiyatını kontrol etmekle ilgilidir. 15 Temmuz sonrası dönemde Erdoğan’la bürokraside ittifak halinde bulunan, genellikle “ulusalcı” olarak adlandırılan ve özellikle CHP tabanının hissiyatını istedikleri yöne kanalize etmekte mahir olan güç odağı, muhalif seküler tabanda “Erdoğan’ın onları değil, onların Erdoğan’ı kontrol ettiği, önce Gülen cemaatini tasfiye ettiklerini, bilahare sıranın AKP’ye geleceği” şeklinde bir umut pompalıyorlardı. Ancak 14 Mayıs bu “düzeneğin” yıkıldığı bir dönüm noktası oldu, CHP tabanı gördü ki kontrol onlar da değil Erdoğan’daymış.

Erdoğan rejiminin hayatiyetini sürdürebilmesi için kutuplaşmanın devamlı canlı tutulması gerekiyor. Yani hem muhafazakâr sağın “aman iktidarı kaybetmeyelim” diye, hem de seküler muhalif cenahın “çok yakında o koltuklardan düşeceksiniz, bu yaptıklarınızın bedelini ödeyeceksiniz” duygusuyla birarada tutulması kritik önemdedir, çünkü bu tutumlar birbirlerini de besler.

Seküler muhalif cenahın umutsuzluğa kapılarak bu iddiasını kaybetmesi halinde muhafazakâr sağda çözülme yaşanır. Devleti kaybetme endişesi kalmayan muhafazakarlar, ekonomik krizden, yolsuzluklardan yakınmaya odaklanır.

Diğer yandan seküler cenahın yönelimlerini, fikriyatını kontrol edip yönlendirebilmek bakımından “yeri ve zamanı geldiğinde devleti yeniden ele geçirecekleri güce sahip oldukları” masalının onlara “yutturulması” şart… Hele bir anayasa değişikliğine muhalif tabanın CHP’yle birlikte kerhen razı edilmesi, o cenahta bir infiale yol açılmaması için “nasıl olsa ordu bizde, yakında durumu düzeltiriz” duygusunun hakim olması önemli…

Nitekim CHP’li Whatsapp, Telegram gruplarında dolaştırılan, denk geldiğim şu mesaj bu şüpheyi güçlendirmektedir (metindeki anlam bozukluklarını ve yazım hatalarını olduğu gibi bıraktım): “Harbiyeli bir arkadaşımdan gelen bu videonun açıklamasını da yollamış. “Videoyu merak edenler olabilir. Bu seneye ait, dünkü tören. Konu ile ilgili Harbiye’de derslere giren akademisyen devre arkadaşımızın notunu aşağıya alıntılıyorum; Ortada yemin ettiren kadın teğmen Ebru Eroğlu. Okulu birincilikle bitirdi. Hasbelkader ikinci dönem girdiğim kısımda öğrencimdi. Çalışkan çok çalışkan bir teğmen. Ara sınavdan 85 aldığı gün komutanım hatalarımı öğrenebilir miyim bir daha yapmayım diye yanıma gelmişti. Gurur duyduğum öğrencilerden sadece birisi. Dün aradı komutanım mezun olduk yıldızımı taktım. Hakkınız büyük helal edin deyip nemlendirdi gözlerimi. Hatam yoksa toplam 968 mezun oldu dün. Sanılanın aksine büyük çoğunluğu Atatürkçü ve vatansever çocuklar. Aralarında çürük elma yok mu? Vardır. Tıpkı bizde de olduğu gibi. Dolayısyla bir süredir burada sizlere anlatmaya çalıştığımın özeti olmuş video. Yani okulun tamamı imam falan yetiştirmiyor. Çok güzel çocuklar var. Amacım polemik yaratmak değil gözlerimizle gördüğümüzü size aktarmak. Dedikleri gibi bu çocuklar da tıpkı bizim gibi Mustafa Kemal’in askeri şüpheniz olmasın.  Ne mutlu Türküm diyene…”

Harbiye’de derslere giren bir akademisyenin, sokak röportajları yüzünden sıradan insanların tutuklandığı bir otokratik rejimde safiyane bir şekilde böyle bir mesajı dolaştırabilecek kadar ahmak olacağını sanmak yanıltıcıdır (ki böyle biri muhtemelen yok, mesaj da baştan sona uydurma…) Ama bu tür mesajları o gruplarda dolaştırmak tipik bir psikolojik harp yöntemidir.


 

Her hâlükârda, teğmenlerin gayriresmî yemin töreni hadisesi, siyaset kurumunun bu kadar iğdiş edildiği, halkın siyasi partilerden bu kadar umudunun kesildiği bir ortamda, Erdoğan sonrası döneminin taşları dizilirken en kritik rolü ordunun oynayabileceğini, tarafların kozlarını ordudaki yapılanmaları üzerinden paylaşma ihtimallerinin yüksek olduğunu gösteren bir gelişmedir.

p.s. Böyle bir kapışmanın galibi kim olabilir? sorusunu daha önce bir başka yazımda ele almıştım: Erdoğan sonrasında İslamcı ya da sağcı bir askeri rejim mi gelecek? (Tıklayınız)

  • Ömer Murat, Dış Politika ve Siyaset Uzmanı, Eski Diplomat
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com