‘Artık ABD’nin İsrail’in arkasına saklanıp İran’ı dövme lüksü yok’

İş öyle bir noktaya geldi ki artık ABD, İsrail’in arkasına saklanarak İran’ı ve müttefiklerini dövme lüksüne sahip olamayacaktır. ABD’nin İsrail ve İran arasındaki çatışmada doğrudan rol aldığı ortaya çıktıkça da Çin ve Rusya, İran’ı daha açıktan desteklemekten kaçınmayacaktır.

ÖMER MURAT 04 Ekim 2024 HABER ANALİZ

İran, Hizbullah lideri Nasrallah’ı öldürmesine misilleme olarak İsrail’e iki gün önce 180 kadar füze attı. Füzeleri atmadan saatler önce bunu yapacağını ABD üzerinden Tel Aviv’e bildirdi. İsrail’in demir kubbe adını verdiği hava savunma sistemi biraz da bu sayede füzelerin çoğunu havada vurarak etkisiz hale getirdi. Buna rağmen bazı füzelerin İsrail’in Nagev çölündeki askeri üssüne isabet ettiği, fakat ciddi bir hasar vermediği anlaşılıyor. Her halükârda İran’ın bu ikinci saldırısıyla da İsrail’e zayiat verdirmekten ziyade, korkutmayı amaçladığı görülüyor.

Bazı haberlere göre, İran liderliği, Hamas lideri İsmail Haniye’nin Tahran’da katledilmesine misillemede bulunulmadığı için hata yapıldığını, bunun Netanyahu’yu Nasrallah’ı ve tüm Hizbullah üst düzey komutanlarını öldürmek için cesaretlendirdiğini düşünüyor. Bu nedenle İran’ın İsrail karşısında caydırıcılığına kavuşabilmesi için bu tür “gözdağı veren” ama hasar vermeyen ikinci bir saldırıyı gerekli gördüler.

İran çatışmayı kontrollü sürdürebilmek için İsrail’e saldırıları müttefikleri (Lübnan’da Hizbullah, Yemen’de Husiler) üzerinden gerçekleştirmeyi normalde tercih etmekle birlikte İsrail’in Hizbullah’a vurduğu ölümcül darbeler bu stratejiyi sürdürmeyi imkânsız kıldı. Husilerin 2 bin kilometre uzaklıktan gönderdiği tek tük füze ve SİHA’ların ise İsrail üzerinde caydırıcı etkide bulunma gücü olduğu söylenemez.

Netanyahu öteden beri arkasına ABD’yi alarak, hatta ABD’yi doğrudan bir çatışmaya sürükleyerek İran’la bir savaş yürütmek istiyor. Tahran bunun farkında ve kendisine çok pahalıya mal olacağını bildiği böyle bir çatışmadan kaçınmak için azami dikkat gösteriyor. Fakat gelinen aşamada İran eğer İsrail’e bir karşılık vermezse, Netanyahu’nun daha da ileri gideceğini gördü, bu nedenle bir savaşı riske etme pahasına İsrail’e ikinci kez doğrudan bir saldırı düzenledi.

Bu itibarla İran’ın hedefi çatışmaları alevlendirmek değil, mümkün olduğunca önceki statükoya geri dönmek… Hizbullah’ın İsrail darbeleriyle yarı felçli duruma düşmesi, İran’ın muhtemel bir savaşta en fazla güvendiği kozunu elinden aldı. Hizbullah’ın füze mühimmatının yaklaşık yarısının İsrail saldırılarıyla imha edildiği bildiriliyor.

Netanyahu hükümeti şimdi bir karşılık verecek, eğer bu misilleme İran’ın Nisan’daki saldırısı sonrası yaptığı gibi kısıtlı bir yapıda olursa bu İsrail’in İran’la bir savaş çıkarmaya aslında cesaret edemediği şeklinde yorumlanacaktır. Ama çok sert bir karşılık verir, Tahran buna aynı şiddette misillemede bulunmazsa bu İran’ın zaten sarsılmış olan bölgesel liderlik iddiasını iyice ortadan kaldıracaktır.

Ne İran siyasi rejiminin böyle bir sonucu kabullenebileceğini, ne de Netanyahu’nun siyasi hayatının en büyük kumarını oynayarak yaptığı blöfün görülmesine tahammül edebileceğini sanmıyorum. O nedenle Ortadoğu’daki alevlenmenin büyük bir yangına dönüşme ihtimali hiç düşük değil…

Görünen o ki, İsrail’in arkasında ABD, Batı desteği olduğu müddetçe İran’ın askeri ve istihbârî açıdan onunla boy ölçüşebilmesi mümkün değil… Ama bunun böyle olması ABD destekli İsrail’in İran ve müttefiklerini kolayca yenebileceği anlamına gelmiyor. Hatırlanacağı üzere ABD, tüm askeri gücünü yığdığı halde ne Irak’ta ne de Afganistan’da hedeflediği sonuçlara ulaşamadı.

ABD işgali sonrası Irak’ta İran’ın etkinliği artarken, Afganistan’da yirmi yıl süren savaş sonunda ülkenin yönetimini Taliban’a bırakıp çekilmek zorunda kaldılar. Halkını, taraftarlarını yürüttükleri savaşın “yüceliğine” dair ikna edebilen rejimlerin, örgütlerin dirençlerinin çok yükseldiğini, bu sayede kendilerinden askerî açıdan daha güçlü olan ülkelere karşı başarılı olabildiklerini gösteren tarihte pek çok savaş var. İsrail’in Gazze ve Lübnan’da sivil ölümlerini umursamayarak yaptığı askeri harekatlar bu direnci her zaman canlı tutmaya yetecektir.

Ortadoğu’daki alevlenmenin orta vadede bir dünya savaşını tetikleme ihtimalini hafife almamak gerektiğini vurgulamıştım. Nitekim bu tehlikenin bazı işaretleri şimdiden görülmeye başlandı bile… Netanyahu’nun İran’a misillemede bulunurken nükleer tesislerini hedef alabileceği konuşuluyor. Bu ihtimalin Ukrayna’da kaygıya yol açtığına dair haberler var. Kiev, haklı olarak, böyle bir saldırının Rusya’nın Ukrayna’daki nükleer tesisleri vurmasının önünü açmasından endişe ediyor. Öyle ya, ABD destekli İsrail, tehdit gördüğü İran’ın nükleer tesislerini vurabiliyorsa, Rusya’nın tehdit gördüğü Ukrayna’da aynı şeyi yapması karşısında Batılı ülkeler “dünyayı tepki göstermek üzere ayağa kaldırmak” isterseler, onların iki yüzlülüğünü yüzlerine vurarak omuzlarını silken bir dünya kamuoyuyla karşılaşabilirler. Bunun bilincinde olmak Putin’e o tür saldırılar için cesaret verecektir.

Keza evvelki gün İsrail, Rusya’nın Suriye’nin Lazkiye şehrinde konuşlanan Ortadoğu’daki en önemli askeri üssünün mühimmat deposunu yaklaşık 30 füzeyle vurdu. İran’ın Hizbullah’ı desteklemek üzere Lazkiye’ye bir uçakla silah ve cephane gönderdiği, İsrail’in de orası Rus üssü olmasına rağmen o malzemeyi vurmaktan çekinmediği belirtiliyor. Öyle ya da böyle bu Rusya’ya atılmış bir tokat oldu. Geçen hafta İsrail’in Suriye’deki İran’la irtibatlı gördüğü hedeflere yönelik attığı 13 kadar füzeyi Rusya’nın havada etkisiz hale getirdiğine dair haberler de çıkmıştı.

Bu gelişmeler, Netanyahu’nun Gazze ve Lübnan’daki agresif tutumlarını aslında tasvip etmediği, ama ne hikmetse onu dizginlemek için de hiçbir şey yapmadığı görülen ABD Yönetiminin gerçek niyeti konusunda soru işaretlerini doğuruyor. Acaba ABD Yönetimi, İsrail üzerinden İran’ın Ortadoğu’da artan etkinliğini geriletmeyi mi planlıyor? Netanyahu’nun Biden’ı “takmayan” bir tavır içerisinde olduğu görüntüsü aslında bir yanılsama mı? İş öyle bir noktaya geldi ki eğer öyleyse artık ABD bunu gizleyemeyecek, İsrail’in arkasına saklanarak İran’ı ve müttefiklerini dövme lüksüne sahip olamayacaktır. ABD’nin İsrail ve İran arasındaki çatışmada doğrudan rol aldığı ortaya çıktıkça da Çin ve Rusya, İran’ı daha açıktan desteklemekten kaçınmayacaktır.

Bu tür analizleri okurken okuyucunun kafasında, normal olarak devamlı şu sorunun yer aldığını biliyorum: Ortadoğu’daki alevlenme Türkiye’ye de sıçrar mı? Maalesef burnunun ucunu görmekten âciz böylesine basiretsiz bir hükümet tarafından idare edildiği için bu ihtimal bence hiç de düşük değil. Erdoğan hükümetinin yaptıklarıyla, Türk halkına yönelik söylemleri birbirine uymuyor. Bu iki yüzlü politikanın Türkiye’yi bir çıkmaza veya büyük güçler arasında bir çapraz ateşe sokması her zaman mümkün… Ortadoğu’daki alevler yükseldikçe bu tehlike daha net anlaşılacaktır.

  • Ömer Murat, Dış Politika ve Siyaset Uzmanı, Eski Diplomat
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com